“Düşünülmeden, tartılıp biçilmeden ve sonunun nereye varacağı kestirilmeden dille söylenen incitici, kötü veya gereksiz söz, kabzası ortada bulunan iki uçlu hançere benzer. Bu hançerin bir ucu muhataba zarar verirken öbür ucu da çok defa dilin veya sözün sahibine zarar verir.” (Dil Kafanin Belasıdır; Hasan Çiftçi)

Bir baba oğluna: "Kalbini kırdığın her insan için şu tahtaya bir çivi çak" demiş. Oğul denileni yapmış. Bir süre sonra bakmış ki tahta çivilerle dolmuş taşmış. Sonra babası: "Şimdi kırdığın insanların gönlünü al, her aldığın gönül için bir çiviyi sök ve tahtayı getir demiş.” Çocuk yine denileni yapmış ve tahtayı alıp babasına gitmiş. Çivileri sökmesine sökmüş ancak maalesef tahta da delik deşik olmuş. Bunun üzerine baba evladına şöyle demiş: "İnsan kalbi bu tahta gibidir oğlum, kırdığın kalbi düzeltebilirsin fakat izini silemezsin.”

İnsanı diğer canlılardan ayıran hususlardan biri de konuşabilme yetisidir. Konuşmak, insana verilen bir nimettir. Bu nimetin hakkını verebilmek ise başlı başına bir sanattır.

Sözünü tartarak konuşmak; evvela söz nimetinin kendisine, sonra da muhatabın kişiliğine duyulan saygının bir ifadesidir.

Bununla birlikte bazen öyle sözler duyarız ki, bu sözler işiteni adeta dehşete düşürür. Ben bu tür sözlere “katil sözler” diyorum. Çünkü o sözlere muhatap olan kişi için sonun başlangıcı olacaktır. O tür sözlerden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bambaşka bir ilişkinin miladı oluşacaktır. Akrabalar arası ilişkiler belki belli ölçülerde devam ettirilebilir (zira bu tür ilişkiler bıçakla kesilip atılabilecek türden değildir), fakat bunun haricindeki ilişkiler, çoğu zaman geri dönülemez biçimde ve büsbütün değişecektir. 

“Herkes ikinci bir şansı hak eder' derler. Paul Auster’a gelince, o şöyle söyler: “Unutma! Seven gerçekten sevse, ilk şansını kaybetmezdi.” Ben de şunu ilave ediyorum: Gerçek dostun, dostuna yanlış yapma hakkı yoktur, nokta.

Bir katil söz ile bir can dostu katletmek… Ne hazin bir kayıp, ne büyük bir hüsran!

Katil söz, sahibini yalnızlık gibi dehşet verici bir esarete mahkum eder.  Bu durum her zaman söz olarak ortaya çıkmaz. Bazen bir davranış, bazen de yetkin kişinin aleyhinize gelişen bir duruma tepkisiz kalmasıyla da ortaya çıkar.

Katil sözler cüret ister. Bu yüzden bu sözleri kullanan kişiler genelde yetkin ve güç sahibi insanlardır. Ya da daha fenası: Kendini muhatabından daha üstün gören insanlardır.

Söz katil olur mu? Olur. Çünkü bir “değer”e yönelir ve o değeri tahrip eder, yani katleder. Bizim için bir değeri olmayan insanların sözü ile incinmemiz mümkün olabilir mi? Öyleyse denebilir ki, katil sözlerin sahipleri “dost” dediğimiz ve çoğu zaman yakınımız olan kimselerdir.

“Katil sözler”, bilinçsizce söylenen (ancak zihinde var olan) sözlerdir. Bu yüzden ancak bilincin terbiyesi ile önlenebilirler. Peki ya karşı tarafta böyle bir gayret (bilincin terbiyesi) mevcut olmazsa?

O vakit bizlere tedbirli olmak düşer. İlişkimizi gözden geçirmek, “dostluk”tan farklı bir statüye geçmek, münasebetimizi asgari seviyeye indirmek düşer. Aksi takdirde bu gibi sözlere tekrar tekrar maruz kalmak mümkün ve muhtemeldir.

Dilimizden önce kalbimizi terbiye edelim ki dilimiz kalbimizin esiri olmasın ve böylesi bir cinayetin katili olmasın.