“Bir tek kişi iyilik ve güzellikle meşgul olsa dahi evler, şehirler, memleketler ve milletler büyük bir mutlulukla, sevinçle dolarlar. Böyle kimseler yalnız kendi kendilerini kurtarmakla kalmazlar; rast geldikleri insanları da hür ve özgür bir ruh ile doldururlar.”. Philon

Yıllar önce İstanbul'da kahvecilik yapan biri varmış. Dükkânı ise her dinden ve milletten insanla dolarmış. Bir gün, yeniçerilerden kabadayılığa meraklı olan biri bu kahvehaneye gelmiş, kılık kıyafetinden Rum olduğunu anladığı kişiye bakarak, "Herkese benden kahve, bu Rum'a verme!" demiş. Kahveci herkese kahvesini vermiş, en son da iki fincan kahveyi almış gitmiş, Rum'un yanına oturmuş. Yeniçeri şiddetlenecek olduysa da kahveci, "Bu kahveler senden değil, benden" diyerek onu yatıştırmış. Aradan biraz zaman geçmiş, Sisam Adası'nda Rumlar isyan çıkarmış. Bu kahveci de isyanı bastırmaya giden askerler arasındaymış. Çatışma sonunda esir düşmüş. O zaman adet olduğu üzere köle pazarında satılığa çıkarılmış. Derken gelen bir Rum tarafından satın alınmış. Alan adam kahveciyi peşi sıra yürüterek ıssız bir sokağa getirmiş ve dönüp, "Beni tanıdın mı? “Yok,” Ben o yeniçeriye rağmen kahve ikram ettiğin kişiyim. Sen unutmuş olabilirsin ama 40 yıl geçse de ben o kahveyi unutmam. Şimdi özgürsün, yolun açık olsun!" demiş.

İyilik, iyilik yapılandan ziyade iyilik yapana daha fazla mutluluk veren bir eylemdir; insanlar farkında olmasalar bile. Tabi bu eylemin yani iyiliğin karşılıksız olması gerekir. Eğer yaptığımız iyilik bizi mutlu etmiyorsa bunun üzerine düşünmemiz gerekir.

İyilik bir erdemdir. Erdemli insan ise iyi ve güzel olana yönelen, kötü ve çirkin olandan sakınan ve iyiliği yaymaya çalışan insandır. Bunu yaparken de karşılıksız ve beklentisiz yapar. Bazen karşılıksız olarak yaptığımız iyiliğin arkasında farklı bir amaç güderiz ancak farkına varmayız. Buna da dikkat etmek lazım. İyilik bu anlamda hasbidir, yani gönüllü olarak ve karşılık beklemeksizin yapılır.

Aristoteles iyilik kavramını, “Yardım edenin herhangi bir çıkarı ya da yardım edene herhangi bir geri dönüşü olmadan, ihtiyacı olan kişiye yardım etmek” olarak tanımlamıştır. Seneca Ahlak Mektuplarında şöyle der: Biliyor musun, kime iyi derim ben? Yetkin, kararlı, hiçbir gücün, hiçbir zorunluluğun kötü yapamayacağı bir insana!. Davranışları birbiriyle çelişen insanın ruhu, doğru yolda değildir.

Bu ifade tanıdık geldi mi? Tanıdık gelmediyse ya çok gençsiniz ya da farkına varmamışsınız. “Hiçbir gücün, hiçbir zorunluluğun kötü yapamayacağı bir insan” Bu ifade de tarif edilen kişi neden siz, ben, olmayalım? Çok mu zor? Aslında zor değil ancak bedel ödemek gerekebilir. Bedel ödenmeyen hangi şey değerlidir ki? Birçok insan tanıdım; görünüşte dost, arkadaş… Ancak bunların çok azı “hiçbir gücün, hiçbir zorunluluğun kötü yapamayacağı bir insan” tanımına uyuyordu. Bir kısmı çıkardan bir kısmı ise korkudan kötü oldu. İki kuruşluk dünya menfaati bizi kötü yapmamalı. Korku ölümü engellemiyor. Ölüm gelirse bizi mert ve yiğit olarak alsın. Ölmesine öleceğiz bari şerefimizle, onurumuzla ölelim.