Wilson der ki: Yumruklarınızı sıkarak gelirseniz, beni de karşınızda yumruklarım sıkılmış halde bulursunuz. Ama bana gelin şu meseleyi birlikte çözümleyelim, farklı düşündüğümüz yerlerin sebebini araştıralım, derseniz çok geçmeden aramızda ciddi bir problemin bulunmadığı, hatta birçok ortak noktaların bulunduğunu görürüz. (Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı)
Medeni insanlar sorunlarını konuşarak çözerler. Geçenlerde trafikte seyreden iki araca ait bir video izledim. Muhtemelen mobesa veya benzeri bir güvenlik kamerası kayda almış. Kalabalık olmayan yolda peşpeşe iki araba gözüküyor. Öndeki lüks siyah arabanın kullanıcısı, yolun ortasında arabasını durdurup kalın bir sopa ile aşağı indikten sonra arkadaki beyaz arabaya gidip; sopayla ön camı kırıyor. Ancak aralarında neyin geçtiğini kimse bilmiyor. Camı kırılan beyaz araba geriye gidip hızlanarak sürücünün üzerine gidiyor. Sürücü can havliyle arabasına binip kaçmaya çalıştığında, beyaz araba hızla peşinden hareket edip; açık duran siyah arabanın kapısına vurarak kapıyı savuruyor. Ondan sonra öndeki sürücü gözükmüyor ancak beyaz araba hıncını alamamış ki defalarca arkaya gidip gelerek siyah arabayı haşat ediyor. Bir anlık öfkenin nelere mal olduğunu görüyor musunuz?
Yirmi beş yıldır araba kullanıyorum. Arabada vurucu kırıcı eşya taşımadım. Çehov’a ait tiyatro için söylenmiş bir söz vardır: Eğer ilk sahnede duvarda bir silah asılıysa, oyunun sonunda mutlaka patlar. (Çehov) Ben de şöyle diyorum; arabada vurucu- kırıcı bir alet varsa, gün gelir kullanılır. Bazı kişiler “Savunma için bulunduruyoruz” derse de ben doğru bulmuyorum.
Mühendis Straub evinin kirasını daha az vermek istiyor. Ama ev sahibinin bunu kabul etmeyeceğini biliyordu. Straub diyor ki: "Ev sahibine mektup yazdım ve anlaşmanın son bulması halinde evi tahliye edeceğimi yazdım. Oysa bu evden çıkmak istemiyordum. Kira biraz düşürülürse evde kalabilirdim. Ama buna imkan yoktu. Çünkü ev sahibinin başka kiracıları da bunu denemişler ve hepsi de başarısızlığa uğramışlardı. Ev sahibi mektubumu aldıktan sonra avukatı ile ziyaretime geldi. Konuşmaya kira meselesiyle başlamadım. Evden çok memnun olduğumu, rahat bir şekilde oturduğumu anlattım ve konuyu bir hayli uzattım. Daha sonra ev sahibimin kiracılarının rahatlarını sağlamak için hiçbir fedakarlıktan çekinmemesinden dolayı, mukaveleyi bir sene daha uzatmak istediğimden sözettim ama buna imkan bulamadığım için son derece üzgün olduğumdan bahsettim.
"Ev sahibi de içini dökmeye başladı ve kiracılarının kötü yönlerinden bahsetti. Kiracılarından birisi kendisine hakaret eden bir sürü mektup yazmıştı. Oysa sizin gibi apartmanımdan memnun olduğunu söyleyen bir müşteri ile ilk kez karşılaşıyorum, diyerek benden memnun olduğunu anlattı ve kirayı düşüreceğini, ben bir şey söylemeden teklif etti. Ben bu indirimin az olduğunu düşünüyordum. Verebileceğim fiyatı kendisine söyledim. Hemen kabul etti. Hatta evden ayrılırken evin iç dekorasyonunda bazı değişiklikler isteyip istemediğimi sordu.” (Dale Carnegie; Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı)
Uzun lafın kısası, istisnalar hariç nasıl davranırsanız öyle karşılık görürsünüz. Dostça konuşmaya başlarsanız muhtemelen aynı karşılığı görecekseniz. Gül verdiğiniz kişi taş atıyorsa verdiğiniz gülü sorgulamasınız. Öfke çok şey kaybettirir, sükunet çok şey kazandırır. Size sataşan ve kavga çıkartmaya çalışan birisi ile karşılaşırsanız şu sözü hatırlayınız: “Bir hav hav size havlarsa ne yaparsanız?”