Kültürün kalbi: Şiddetsiz eğitim!

Abone Ol

Van’da bir öğretmenin bıçaklanması, hepimizin yüreğine bir hançer gibi saplandı. Eğitim, sadece bilgi aktaran değil; toplumun vicdanını, kültürünü ve geleceğini yoğuran en kutsal emektir. O sınıflar ki; umut tohumlarının filizlendiği, değerlerin ve saygının öğrenildiği mekânlardır. Oysa böyle bir şiddet, sadece bir insana değil, eğitimin kendisine ve kültürel varlığımıza da yapılmış bir saldırıdır. Eğitime saygının sarsıldığı bu acı günde, bize düşen, öğretmenlerimize duyduğumuz minneti sözle değil, düşünceyle ve davranışla yeniden inşa etmektir. Çünkü eleştirel düşünme kültürü, önce insanın insana saygısıyla başlar; sorgulayan, öğrenen ve öğreten bir toplum ancak bu temelle var olabilir.

Kültürlü olmak… Kulağa ne kadar da ağır, kimi zaman gösterişli bir sözcük gibi geliyor değil mi? Oysa kültürlü olmak, sadece birkaç kitap ismini bilmek ya da yabancı kelimeler serpiştirmek değildir. Kültür, diplomanın tozlu raflarda bıraktığı bir unvan değil; insanın içinde taşıdığı derin bir saygı ve incelik hâlidir. İnsanlara, hayvanlara, toprağa, ağaca, suya duyulan o sessiz hürmettir. Bir çiçeğe basmamaya dikkat etmek, bir sokak kedisine gülümsemek, farklı düşünen birini dinleyebilmek… İşte gerçek kültür, işte gerçek eğitim budur.

Eleştirel düşünme dediğimiz şey de tam bu noktada hayat bulur. Eleştirmek, kırmak ya da yargılamak değildir. Sorgulamaktır, anlamaya çalışmaktır. “Neden böyle?” sorusunu içtenlikle sormaktır. Bizi insan yapan da bu değil mi zaten? Akıl ve yürek arasında köprü kurabilmek, gördüğümüz her şeyi sadece kabullenmek yerine merakla incelemek… Bu yetenek, öğretmenlerimizin sınıflarda usulca aşılamaya çalıştığı bir tohumdur. Ve o tohum, ancak saygıyla, sabırla, şiddetten uzak bir iklimde filizlenir.

Bir düşünün; sabahın erken saatinde okuluna giden bir öğretmen… Çantasında kitaplar, kalemler, yüreğinde öğrencilerine anlatacağı yeni fikirler var. Oysa bir anda karşısına çıkan şiddet, sadece onun değil, hepimizin geleceğine gölge düşürüyor. Bu olay, tek bir öğretmeni değil, hepimizin içindeki öğretmeni yaralıyor. Çünkü öğretmen dediğimiz kişi sadece ders anlatmaz; bazen hayatın karmaşasında pusula olur, bazen de tek bir sözüyle ufkumuzu açar. Ona uzanan her saldırı, aslında hepimize atılmış bir tokattır.

Kültürlü bir toplum olmak, birbirimize göstereceğimiz küçük nezaketlerle başlar. Otobüste yer vermek, çöpü yere atmamak, komşuya “günaydın” demek… Bunlar basit gibi görünür ama işte o incelik, bir toplumun ruhunu besler. Bilgi elbette önemlidir ama bilginin anlam kazanması için onu taşıyan kalbin de zarif olması gerekir. Kitaplar, filmler, büyük fikirler; hepsi saygı ve merhametle harmanlanmadıkça eksik kalır.

Bugün Van’da yaşanan bu acı olay, bize yüksek sesle şunu hatırlatıyor: Eğitim, sadece dört duvar arasında değil, kalbimizin içinde başlar. Eleştirel düşünmek, sadece tartışmak değil; önce kendimize, sonra dünyaya karşı dürüst olmaktır. Şiddetle değil, sevgiyle; öfkeyle değil, sabırla yoğrulmuş bir toplum yaratmanın yolu da buradan geçer.

O yüzden gelin, öğretmenlerimize, birbirimize, doğaya ve hayata daha fazla saygı gösterelim. Saygı, sadece sözde kalan bir ifade olmamalı; davranışlarımızda, seçimlerimizde, günlük hayatımızda görünür olmalı. Bir arkadaşımızın fikrine kulak vermek, tartışırken kırıcı olmamak, trafikte sabırlı olmak, bir sokak hayvanını beslemek veya bir ağaca zarar vermemek… İşte küçük ama derin etkiler bırakan eylemler, bir toplumun kültürel olgunluğunu ortaya koyar.

Birbirimizi anlamak için biraz daha yavaşlayalım, biraz daha dinleyelim. Hızlı akan yaşamın içinde çoğu zaman fark etmediğimiz, gözden kaçırdığımız incelikleri fark edelim. Karşımızdaki insanın ne hissettiğini anlamaya çalışalım, farklı düşüncelere saygı gösterelim, empatiyi bir alışkanlık hâline getirelim. Çünkü her birimiz, başkasının bakış açısına ne kadar açık olursa, toplum olarak o kadar güçlü ve sağlıklı oluruz.