Özlü Söz: Akıl susunca düşünce duru, düşünce durunca hareket durur. Hareketsizlik ise çürümenin eşiğidir. İMAMI GAZALİ

 

Hak batıl mücadelesinin unutturulduğu ve yerine Kapitalizm şemsiyesi altında faşizm ve sosyalizmin çatıştığı bir dünyayı önümüze koyanlar ne yazık ki bu konuda Kuran ve Sünneti anlamayan Müslümanları da peşlerinden sürüklemektedirler.

 

İslam'ın ilk dönemlerinde Müslümanların elinde veya evlerinde bugünkü Müslümanlar gibi Kuran ve Sünneti anlatacak kitaplar yoktu. Özellikle Kuran, ayet veya sure olarak nazil olduğunda ilk Müslümanlar hemen o ayet veya sureleri ezberler kavrar ve sonra hayatlarına geçirirlerdi.

 

Aradan geçen bu kadar zaman ve imkana rağmen günümüz Müslümanları ellerinde birçok kaynak eser ve her evde Kuran ile mealleri olmasına rağmen İslami şuur ve beceriden yoksun yaşadıkları gibi İslami sevk idareden yoksun olarak sadece sloganik olarak İslama bakmaktadırlar.

 

Allah'ın Kuranda murat ettiği temel kavramlar ne yazık ki asli hüviyeti ile ne anlaşılıyor ne de hayata tatbiki için uğraş veriliyor. Bunun yerine dünya üzerinde hakimiyet kuran ehli kitabın devreye soktuğu siyasal zeminde onların ideolojileri için kendilerine yer ayırma ve o ideolojiler içinde mücadele etme ön plana çıkmıştır.

 

Nisa Suresi 59. Ayetinde Allah (cc) mealen şöyle buyurmaktadır; “Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, kitabındaki hükümleri uygulayın. Allah'ın Resulüne, onun sünnetine, sizden olan ululemre, İslami düzeni yürüten yetkililere itaat edin.

 

Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a, Allah'a imanın gerektirdiği esaslara ahret gününe iman ediyorsanız eğer, Allah'a, Kitabına ve Resulüne, sünnetine başvurun. Bu daha hayırlı ve doğuracağı sonuçlar bakımından daha güzeldir.”

 

Allah, biz kullarına ahiret hayatımızı kurtarmamız için Kuranı indirmesine rağmen ne yazık ki sorumlu olduğumuz temel değerleri Kurani nizam için hayatiyet kazandırmıyoruz. Yukarıdaki ayeti kerime bize Allah'a itaat ile Kurana, Resulüne itaat ile sünnete ve Ululemre itaatten de Kuran ve Sünnete göre hüküm sürecek olan İslam idarecisine itaati bizden istemekte ve farz kılmaktadır.

 

Namazda okuduğu Fatihada Allaha ne söz verdiğini bilmeyen ve İslamda siyaset yoktur diye yıllarca kandırılanlar bugün İslami siyasetin farkına vardıklarında hakimiyetin Yahudi ve Hristiyan ittifakında olduğunu görünce onların belirlediği ilke ve kurallarda siyasete soyundular.

 

İslami siyaseti Kurana göre yürütecek olan ululemrdir. Ululemr kim olmalı, nasıl seçilmeli ve dünya Müslümanlarının nasıl bir birlik etrafında toplamalı mutlaka üzerine Müslümanların çok kafa yorması gerekene temel meselelerdir.

 

3 Mart 1924 tarihinde saltanat hilafeti olmasına rağmen Yahudi ve Hıristiyan ittifakı hilafete tahammül edemedi ve o tarihte hilafeti kaldırttı. Hilafet asrı saadetten 30 yıl sonra asli hüviyetinden koparıldı ve ortadan kaldırılıncaya kadar babadan oğula geçen bir saltanata çevrildi. Kurani hükümler her ne kadar yürürlükte ise de yürütme organı ya milliyetçi duygular içinde ya da iktidar olma hırsının verdiği güçle yürütüldü.

 

Hilafetin ortadan kaldırılması için hiç önlem almayan ve o konuda tehlikeyi bile göremeyecek kadar batılılaşmanın etkisinde kalanlar ne yazık ki bugün İslam coğrafyasında Yahudi ve Hristiyan ittifakının hegemonik yapısı altında velayetini onlara teslim etme durumuna getirilmiştir.

 

Saltanat hilafeti olması belki bir çok Müslüman tarafından eleştirilir ama bugünkü Yahudi ve Hristiyan velayetinden kurtulabilecek dinamizmi Kuranda alma şansını her zaman elde etme imkanı vardı. Ama bu imkanı kullanmak yerine bugün çok konuşan entelektüel bazda hava atan birçok yazar çizerimiz varken tek konuştukları batı siyaset platformunda onların yaptıklarını eleştirmek ve yorum yapmaktır ne yazık ki…

 

Nisa Suresi 59. Ayetinin bize yüklemiş olduğu yükümlülükler ne yazık ki hiçbir Müslümanın gündeminde yoktur. Yani günümüzde mangalda kül bırakmayan Müslümanlar Ululemre itaatin gereğini yerine getirmek için o makamın boşluğu onları hiç ilgilendirmemektedir. O makam Peygamberin bıraktığı makamdır. Ve Allah o makamda olan kişiye itaati farz kılmaktadır.

 

Şimdi o makam boş ve Müslümanlar o makamın sahibini belirleyip oraya oturtma konusunda gündem bile oluşturmuyor. Tevhidi çalışmalarda bulunduklarını söyleyen Müslümanlar hilafet için ve ululemr nasıl tespit edip seçilir bu konuda ne bilgileri ne de en ufak bir çalışmaları vardır. Oysa Allah, Nisa Suresi 59. ayetinde ululemre itaatin farz olduğunu ve mutlaka olması gerektiğini beyan buyurur.

 

Müslümanların bu gaflet ve tembelliğinden yararlanan Amerika ve diğer emperyalist ülkeler Siyonist İsrail’in emelini gerçekleştirmek adına Müslümanların bir halife etrafında birleşmemesi ve İslam Birliğinin kurulmaması için ortaya farklı plan ve senaryolar sürmektedirler.

 

Hilafeti ortadan kaldıran siyonizmin emrindeki emperyalist güçler Müslümanları bir daha Kuran etrafında birleşmemek, siyaset sahnesinde asli vazifesini yerine getirmemek için coğrafyamızı cetvelle çizilmiş sınırlarla birbirinden ayırdı ve orada hainlik edebilecek kadar onlarla işbirliği yapacaklarla sevk ve idare etme yoluna gitti.

 

Hesapları hiç bozulmayacak gibi hazırlanmıştı. Oysaki Allahın koruması altındaki Kurana var olduğu müddetçe onun hüküm ve kavramlarını şiarlaştıracak daima şuurlu ve imanlı Müslümanlar da hep var olacaktı. Ve oldu da…

 

1979 yılında İran’da gerçekleşen İslam İnkılabı bu uğurda ilk kapıyı açtı hem de bütün emperyalist hesapları alt-üst ederek bunu gerçekleştirdi. İran’ın bu inkılabını sekteye uğratmak ve günümüze kadar gelen her türlü oyun ve hileye rağmen İran bugün İslam Cumhuriyetini hakkını vererek dik bir duruş sergilemektedir.

 

İran’ı eleştirmek ve emperyalizme karşı vermiş olduğu mücadelede eleştiri dozunu kaçıran birçok Müslüman yazar çizer ne yazık ki eleştiri yapmak ve konuşmaktan öteye hiçbir eylem ortaya koyamamaktadırlar. Bunların ne ilmi bir kariyerleri ne de bu uğurda hedefleri vardır.

 

Erdoğan'ın “on yılda onların gazını aldık” dedikleri bunlardır…

 

80’li yıllarda başlayan Kurani heyecan ne yazık ki bugün yerini gevşekliğe, yılgınlığa, ümitsizliğe, mal ve makam hırsı ile kavramları öz anlamlarından başka bir anlama çekmeye kadar götürmesi bizi Kurani istem ve heyecandan uzaklaştırmıştır.

 

Tekrar aynı heyecan ve mücadele azmini Kuran ile yakalamak mümkündür. Yeter ki Rabbimizin bize vermiş olduğu o büyük davanın sınırlarını ve büyüklüğünü yeniden özümleyelim…

 

Zaten bütün Siyonist öğretinin öncüleri olan emperyalist güçlerin temel korkusu Müslümanların yeniden Kurana dönüşleridir. Kuranda bu konuda bizi uyandıracak çok ültimatom var.

 

Allah Maide Suresi 82. Ayetinde; “İman edenlere düşmanlıkta en ileri olanlar Yahudiler ve müşriklerdir” buyuruyor.

 

Allah, Yahudilere karşı sadece mücadele etmek için sadece Filistinlileri yaratmamıştır. Her Müslüman bu konuda mes'uldür ve üzerine düşeni yapmak durumundadır.

 

Müşriklere gelince onlarda bize düşman olarak bildiriliyor. İşte, bu konuda Müslümanların en çok sınıfta kaldığı olay budur. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki müşrik kişi evimizden, çevremizden, akrabalarımızdan veya dostlarımız arasında da çıkabilir hesabını ne yazık ki hiç yapmıyoruz.

 

Bundan dolayıdır ki Allah'ın gaybi yardım ve desteği tecelli etmiyor. Takvayı, verayı, siyasi İslam'ı anlamayı ve düşmanlarımıza karşı göstermediğimiz dik duruşumuz bizi ne yazık ki bu hale getirmiştir.

 

Tek çare Kurana dönüş yapmaktadır.

 

Kuranın kavramlarını Allah'ın murat ettiği haliyle anlayıp hayatımıza tatbik ile ilk adım atılmalı.

 

Yoksa Amerika zaten kendine göre bir halife atamış…

 

İslamizasyon projesi gereği bugün zaten kanı akan Müslümanların nesilleri…

 

Faşist ve sosyalist adı altında birbirlerine saldıranlar ne yazık ki dedeleri İslam için şehit olmuş dedelerin torunları…

 

Selam ve dua Allah'ın murat ettiği şekli ile Kuranı anlayıp hayatına tatbik edene…