Lezgin Botan: HDP’nin hiçbir dönem gözardı etmediği ve her dönem temsiliyette mutlaka dahil ettiği eğitim camiasının önde gelen isimlerinden biri olarak Van milletvekili adayı sıfatıyla kendisine yer bulan isim. HDP’nin 8 kişilik Van listesinde ikinci sıra adayı olan Lezgin Botan, Eş Genel Başkan Yüksekdağ’ın daha çok Ankara’da mesai harcayacağı düşünüldüğünde Van’ın yükünü omuzlayacak bir isim. Üstelik gerek HDP’de gerek diğer partilerde bir anda listelerde yer sürpriz isimlerden farklı olarak bu noktaya ‘emek’ vererek gelebilen bir siyasetçi. Eğitim-Sen geleneğinden gelen, geçtiğimiz yıllarda her alanda siyaset içinde olan ve aday gösterilmemesine rağmen BDP, DBP ve HDP’de mücadelesini bırakmayan bir isim. Van kamuoyunda ‘Lezgin Hoca’ diye anılan Botan belki de listelerin de en tanınan ve halkın büyük kesimi ile bir şekilde diyaloğu olan bir aday. Onun adaylığına HDP’liler gibi AK Partililer de ‘olumlu’ bakarken bu duruşu ile de ‘milletin vekili’ sözcüğünü karşılayabileceğine inanılan bir isim olarak zikrediliyor. Lezgin Botan’ın da siyasi kaderi hiç şüphesiz seçim barajına göre şekillenecek. Şu sıralar Türkiye genelinde büyük bir ilgi gören HDP’nin barajı geçmesi halinde mecliste kendisine yer bulmasına kesin gözüyle bakılan Botan, seçim saatine kadar da tartışılacak olan baraj konusunda oldukça söylemlere yer verirken, “Bizim baraj sorunumuz yok ki.” Diyor. Herkesin aklındaki “Ya geçmezse?” sorusuna da “Dünyanın sonu değil.” Diyen Botan, bunun önüne-arkasına yerinde cümleler eklemeyi de ihmal etmiyor. Botan’ın seçime sayılı günler kala Şehrivan’a anlattıkları sadece baraj dair söylemler değil elbette. HDP’nin Türkiyelileşmesi, adaylık süreci, AK Parti’nin Van’daki durumu, HDP’nin vekil sayısı, Van’a dair vaatleri gibi bir çok konuyu Lezgin Botan ile konuştuk… İşte heyecanın iyice arttığı 7 Haziran seçimleri öncesi HDP’nin 2 numarasının ağzından 7 Haziran seçimleri:


 

 

RÖPORTAJ: YUNUS EMRE AYKAÇ-ORHAN AŞAN-ŞEHRİVAN ÖZEL

 

Uzun süren bir siyasi geçmişiniz var. İnişli çıkışlı bir süreç geçirdiniz. Bu dönem ise ikinci sıradan yer buldunuz adaylık sürecinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Siyaset tabi ki uzun evrimli bir süreç. Bu süreçlerde işler umduğunuz gibi gitmeyebilir. Fakat neticede umudunuzu ve inancınızı her zaman korumanız gerekiyor. Ben yıllardır halkın içerisinde tabanda politika yapan, halkla birlikte meydanlarda omuz omuza demokrasi ve emek mücadelesi veren bir insanım. Haliyle bu halk ve partimiz tarafından da bilinen bir durumdu. Nihayetinde halkın yoğun talebinin ortaya çıkmasıyla partimizde halkımızın bu temel talebini görerek ikinci sırada bizi onure eden bir karar aldı. Bu da ben ve halkımız için sevindirici bir durum. Aslında listemizin geneline bakıldığı zaman bunu herkes görecek ki kadın temsiliyeti, emek mücadelesi hem de gençliğin temsiliyetini görülmektedir. Çok genç adaylarımız var. Yine halktan gelen biri olarak halkın talebinin partimiz tarafından ne kadar önemsendiğini göreceğiz. Hemen hemen toplumsal bütün taleplerin bir bileşkesi olarak bir liste ortaya çıktı. Bende bu listede partimizin teveccühü sonucu ikinci sırada yer aldım.

 

Figen Yüksekdağ eş genel başkanı olmasından nedeniyle halk sizi Van’ın bir numarası olarak görüyor. Bu yükü nasıl sırtlayacaksınız?

Bizim parti felsefemiz de faaliyetler bireyler üzerinden değil, kurumsal yapı üzerinden yürütülüyor. Dolayısıyla biz burada 8 arkadaşız. Temennimiz bu 8 arkadaşın da parlamentoya girmesidir. Neticede kaç kişi parlamentoya girersek girelim hepimiz bu yükü ortak bir şekilde paylaşacağız. Eş Genel Başkanımız Van ile ilgili çok çaba harcamayabilir, ama biz buradaki arkadaşlar o toplumsal sorumluluğumuzu paylaşarak çalışmalarımızı yürüteceğiz.

 

HDP şu an farklı bir misyon ile ilerliyor. Türkiye partisi, Türkiyelileşen bir siyasi parti olarak yoluna devam eden HDP’ye bu politika barajı aştıracak mı?

Bizim şu an bir baraj sorunumuzun olduğunu düşünmüyorum. HDP aslında Türkiye’nin özlemini çektiği ve Türkiye’deki toplumsal realiteye ve siyasal realiteye denk düşen bir paradigma. Fakat 30 yıllık çatışmanın getirmiş olduğu bir handikap var. Bu 30 yıllık çatışmada ön yargıları biraz daha katılaştıran ve sertleştiren bir işlev görüyor maalesef. Bu da iktidar partisinin bir politikası olarak ortaya çıkıyor. Ama biz halkla temas ettikçe, sözümü söyleme imkanı buldukça, bu ülkenin ihtiyacı olan parti olduğumuzu anlatabildiğimiz müddetçe bu zihniyeti değiştiriyoruz. Bu durum meydanlara ve mitinglere de yansımaktadır. Türkiye partisi olmaya gelince… Bizler aslında Türkiye partisi iddiasında da değiliz, biz Ortadoğu partisi olmak istiyoruz. Biz ufkumuzu sadece Kürt sorunuyla sınırlandırmıyoruz. Başından beri de bizim ufkumuz tüm Ortadoğu’nun partisi olmaktı. Tabi ki Kürt sorunu bizim için temel sorundur. Türkiye’nin hatta Ortadoğu’nun bir sorunu. Biz bütün yaşam ve zihnimizi sadece Kürt sorunu ve Kürtlerle sınırlandırmıyoruz. Biz ufkumuz bütün Ortadoğu’da yaşayan bütün halkların sorunlarını çözecek bir perspektif ile ortaya çıkıyoruz. Yani ulus devletin 100 yıllık tahribatlarına karşılık demokratik ulus teziyle ortaya çıkıyoruz. Bizim temel tezimiz şu. Ulus devlet karşısında demokratik ulus. Kimsenin kimseye benzemek zorunda kalmadığı, herkesin kendi kimliği, emeği ve onuruyla yaşadığı özgür demokratik bir ülke özlemine denk düşen bir siyasi partiyiz. Tüm bunlar toplum tarafından anlaşıldıkça büyük bir heyecan yaratılıyor. Ve bu heyecan AKP’yi ciddi bir şekilde korkutuyor ve tedirgin ediyor.

 

Ne oldu da Kürtlerin büyük bölümünün oyunu alan AK Parti bir anda o heyecanını bölgede yitirdi? Kürtler Türkiye partisi olan HDP’de ne gördü?

AKP’nin 2002 yılında yola çıkarken topluma söylemiş olduğu sözler vardı: Sivil demokratik bir anayasa, toplumun biriken sorunları, yoksulluk, işsizlik, Türkiye’nin Avrupa birliğine taşınması… Yani her inanca ve mezhebe göre eşit mesafede duracaklarını, hazine ve bütçeden herkesin eşit pay alacağı yönünde birçok sözler verildi. Türkiye’nin 100 yıllık sorunlarını çözebilecek iddiasıyla ortaya çıktı AKP. Öyle bir dönemde ortaya çıktı ki 2000’li yıllara geldiğimizde Türkiye artık neredeyse siyasi olarak iflas etmiş, idari olarak işlemez hale gelmiş, bütün bunlar neredeyse mafyanın eline geçmiş çete gruplarının eline geçmiş. Türkiye halkının ciddi bir siyasi bunalım yaşadığı dönemde AKP ortaya çıktı. Toplumsal gazı bu temelde biraz aldı. Toplum gerçekten bir arayış içerisindeydi. Bu arayışa seslenen bir parti olarak ortaya çıktı. Toplumun AKP’den beklediği umudun AKP’de gerçekleşmeyeceği giderek ortaya çıktı. AKP’nin ve Cumhurbaşkanının daha önce söylediği ve üstlenmiş olduğu misyonun çok uzağında bir ortamda olduğu ortaya çıktı. Tam da bu noktada Halkların Demokratik Partisi bir umut ve seçenek olarak ortaya çıktı. Çünkü 13 yılda şöyle bir duygu vardı. İşte ne yapalım kötünün iyisidir. Ve AKP’nin de alternatifi yok biçimde bir algı vardı. Şimdi toplum artık böyle düşünmüyor. AKP’nin tek adres olduğu düşüncesinde değil halk. Seçeneksiz olmadıklarını gördüler. Halkların Demokratik partisinin kendileri açısından çok ciddi bir seçenek olduğunu görmeye başladı halkımız. Ancak ciddi bir algı operasyonu var.

 

Nasıl bir operasyon bu?

AKP’nin etrafındaki ana akım medya ve havuz medyası dedikleri her neyse onlarla ve kendi kurumlarını saflarında dinamize ederek pozisyon biçerek, şuanda HDP’yi durdurmaya çalışıyorlar. Halkla buluşmasını engellemeye çalışıyorlar. Bürolarımız bombalanıyor ve kurşunlanıyor. Cuma hutbelerinde bile AKP’ye yönelik hutbeler okunuyor. Bütün bu kaygı ve korkular Halkların Demokratik Partisinin büyümesinden korkulduğu için yapılıyor. HDP gerçekten paradigmasal olarak Türkiye’nin ve Ortadoğu halklarının özlemini çektiği siyasi ve idari bunalıma denk düşen bir çözüm politikasına sahiptir.

 

Ak Parti de sizi ve partinizi baskı ile oy artırmak ile suçluyor. Sizce seçmen HDP baskısı altında mı?

Bizleri bağlayan siyasi parti çalışanlarıdır. Her seçmen kendisinden sorumludur. Biz burada kimsenin bekçiliğini yapamayız. Sadece partimiz çalışanlarından sorumluyuz. Şu an nasıl AKP, tabanının tümünden sorumlu değilse, bizler de öyleyiz. Biz her seferinde sağduyu çağrısında bulunuyoruz. Gerekli çağrıları yapıyoruz. Bütün toplantılarımızda da sağduyu çağrısında bulunuyoruz. Eğer baskı anlamında il ve ilçe yöneticilerimizden yana bir şikayetleri varsa çıkıp söylesinler. Bizde ilgili arkadaşımızı çağırıp gerekli uyarılarda bulunalım. Ama AKP bir mağduriyet edebiyatı yapıyor. Biz ısrarla tüm beyanlarımızda ve halk toplantılarında söylüyoruz. Biz her türlü şiddeti ret ediyoruz. Şiddetin her türlüsüne karşıyız ve ret ediyoruz. Kimse bizim şiddetle iş yaptığımızı söyleyemez. Biz bütün toplantılarımızda da bunu dile getiriyoruz.

 

“ÇIKIP BİZ TABELA PARTİSİ OLDUK DESİNLER!”

Ama vatandaşların AKP’ye karşı bir tepkisi var. Vatandaşlar ‘daha önce AKP’ye oy veriyordum ama artık oy vermeyeceğim’ diyor. Hangi sandıkta AKP’ye de bize de ne kadar oy çıktığını biliyoruz. Hangi mahallede AKP’nin araçları taşlanmış camları kırılmış, saldırıya uğramış veya aşağılanmış. Hatta kim sen AKP’ye oy verdin de HDP’ye neden oy vermedin diye kim bıçaklanmış kimin kafası kırılmış. Ama Batıda şu anda yüzlerce örneği mevcuttur. Söyleyecek sözleri topluma gidecek yüzleri olmadığı ve siyaseten iflas ettikleri için bu tür karalamalar yapıyorlar. Çıkıp siyasi iflas bayrağını mertçe çekeceklerine, ‘Biz artık bölgede tabela partisi olduk. Söylediğimiz yalanlar Kürt sorununu çözecekmiş gibi uyguladığımız o hilelerimiz deşifre oldu. Toplum bize teveccüh etmiyor’ diyecekleri yerde, kendi yenilgilerini gözden kaçırıyorlar. İtibarlarını medyada veya birilerinin gözünde korumak için baskı altında olduklarını söylüyorlar.”

 

“AKP’NİN ÇALIŞMASINI KOMUTANLAR, AMİRLER, KAYMAKAMLAR YAPIYOR”

Şu an AKP’nin seçim kampanyasını tabur komutanı, karakol komutanı, emniyet amirleri, kaymakamlar, müftüler ve valiler yapıyor. Bende onlara şöyle bir çağrıda bulunuyorum. Korkmayın. Bunu biliyoruz ki sizler bu çalışmaları korkudan yapıyorsunuz. Siz devlet memurusunuz. Siyaset yapmak isteyen varsa, AKP il veya ilçe başkanı olmak isteyen varsa, bunun örnekleri de var istifa eder meydanlara çıkarsınız. Bende bir devlet memuruydum. İstifa ettim şimdi siyaset yapıyorum. Sizde buyurun o makamları bırakın gelin kimin yanında duracaksanız durun. Sizinde siyaset yapma hakkınız var. Buyurun siyaset yapın. Kaymakamlar muhtarları ve memurları topluyor tehdit ediyor. Kendinizi toparlayın yoksa gereğini yaparız gibi söylemlerde bulunuyorlar. Bunlar kaybetme korkusunun ürünü işte!

 

“AKP’LİLERİN HALKIN İÇİNE ÇIKMA CESARETLERİ KALMADI”

 

Geçtiğimiz günlerdeki Başkale’deki olaylarda HDP’yi suçladı AK Partili isimler… Başkale’deki gerginliğin sebebi neydi?

AKP milletvekillerinin halkın içerisine çıkmaya ne cesaretleri, ne yüzleri, ne de sözleri kalmıştır. Birileri onlar adına alanlara çıkmış halkı ve muhtarları tehdit ediyor. Kendileri ise farklı bahanelere sığınmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Başkale’deki olay mesela. Birileri panzerlerle taziyeye gidiyor. Sadece Kürtlerde değil, dünyanın hiçbir yerinde panzer, polis ve resmi kıyafetlerle taziyeye gidilmez. Taziyeye saygısızlıktır. Dolayısıyla taziye sahibi tepki gösteriyor sıkıntılar çıkıyor. Arkadaşlarımızda araya girerek gerginliği engellemeye çalışıyor. Ve olayın ardından arkadaşlarımız tutuklanıyor. Amaç HDP’yi yıpratmak, dikkatlerimizi oraya toplamak ve seçim çalışmalarımızı sabote etmektir. Savcıya, darp var mı diye soruyoruz. Bize darp olmadığını söylüyor. Birçok kere bıçaklama ve yaranlamalar oluyor ancak savcılar ifade sonrası serbest bırakıyor. Başkale’deki olayda darp da bıçaklama da yok. Sadece bir arbede yaşanmış. Yine 5 arkadaşımızı tutukladınız. Tutuklama sebebi de farklı tabi ki. Savcılıktan birileri bize sabaha kadar bunların tutuklanması için binlerce telefon geldiğini söyledi. Bizler korkuyoruz dedi. Bu adamın yerine ben kendimi koyuyorum. Bu adam ben yapmazsam paralelci, yaparsam da vicdanen azap çekeceğim. Ama bende diyorum ki ey savcılarımız, ey hakimlerimiz, ey valiler, kaymakamlar, karakol komutanları emniyet amirleri bakın siz bu halkın vergileriyle maaş alıyorsunuz. Eğer birileri sizi rahatsız ediyorsa, sizinde güvenceniz Halkların Demokratik Partisidir… AKP bu kadar aciz durumda. Çok ciddi bir acizlik var.

 

“BU TOPRAKLARDA MUSA’NUN FİRAVUNA YAPTIĞI GİBİ BİR BAŞKALDIRIŞ YAŞANACAK”

Şimdi Erdoğan düşmüş 400 vekilin peşine. Sonra utanmadan kendi askerine, polisine iftira atarcasına ‘sandıklar güvende değil’ diyor. Peki, sorarım size sandıkların başında olan polis PKK polisi mi? Eğer onlar PKK polisi ise sandıkların silahların gölgesinde olduğu doğrudur. Ama o silahlar PKK silahı değil. Devletin kolluk güçlerine ait silahlar bunlar. Kırsaldaki oy sandıklarını bile karakol komutanları koruyor. Eğer onlar PKK gerillalarıysa çıkıp konuşsunlar. Ne gerek var iftira atmaya. Ya da bugüne kadar ne zaman sandıklarda PKK gerillalarıyla polis arasında çatışma yaşandı. Çıkıp söylesinler. Nerde görülmüş kölelerin firavuna karşı çıktığı. Ama şu bir gerçektir. Bir gün mutlaka Musa’nın Firavuna karşı çıktığı gibi burada da öyle bir başkaldırış yaşanacak. Nemrutun çizgisi ile İbrahim’in bir çizgisi her zaman var. Nasıl nemrutun ateşi buraları yakmaya yetmedi, tufanın suları da buraları dolduramadı. Bunlar kutsal kitaplar da var. Büyük İskender bile bu topraklarda istediği gibi atını süremedi. Eğilerek, büzülerek, yenilerek büyük İskender buralardan geçti. Kimse kusura bakmasın. Biz kadim bir halkız. Dünya ülkelerinde bizim yaşadığımız tarzda en ufak bir şey yaşanınca devletler çöküyor. Bunun örnekleri çok var. Rejimler çöktü. Ama bu ülkede bunun tersi yaşanıyor. Defalarca parti binalarımız basıldı. Bayraklarımız söküldü. Peki, sorarım onlara MHP başta olmak üzere biz burada o tarz şeyleri kime yaptık. Ne zaman kitle olarak bir partinin kapısına dayandık. Bu kadar iftira ve ahlaksızlık kabul edilemez.

 

Erciş’teki bir mahallede asılan pankart da çokça tartışıldı. AK Partililerin dillendirdiği bir konu oldu. Siz Erciş’te bir mahalleye asılan pankart için neler söyleyeceksiniz?

O pankartı da onların astığını düşünüyoruz. Kim yaptıysa kınıyoruz. Bizim öyle bir şeye ihtiyacımız yok. Çünkü o bizim zararımıza olan bir durum. Zaten oylarımızın çok yüksek olduğu bu dönemde ve Van’da neden öyle bir şeye başvuralım ki. Bu tür kirli ve karalama politikalarını kınıyoruz.

 

Herkesin sorduğu ve tartıştığı bir şey sormak istiyoruz. HDP barajı aşmazsa ne olacak?

Bizde buna karşılık şunu soruyoruz. HDP barajı aşmazsa asıl onu soranlar ne olacak? HDP cisimleşmiş ve baş aşağı frenleri patlamış hızla giden bir demir yığını kocaman bir araç. Ve bunu durduracak kimse yok. Yani baraj sadece bizim sorunumuz değil ki. Baraj Saadet Partisinin de, Büyük Birlik Partisinin de, hatta bizzat AKP’nin de kendi sorunu. Milli iradeden söz ediliyorsa, milli iradeyi askeri darbe ile yok sayılmış bir kanundan da bahsedemeyiz. Milli iradenin ve temsiliyette adaletin kazanmasını istiyorsanız bunu yaralanmasını istemiyorsanız onun arkasına sığınılmamalı. Dolayısıyla bu ahlaki zafiyetlerin aşılması gerekiyor. Baraj aşılmazsa dünyanın sonu değil. Baraj bizim açımızdan aşılmış. Sandıklara darbeci bir yaklaşım sergilenmediği müddetçe bizim bir baraj sıkıntımız yok. Velev ki baraj aşmazsak da kimse korkmasın. Halkların Demokratik Partisi barışın, kardeşliğin, adaletin, huzurun, demokrasinin, emeğin ve özgürlüğün güvencesidir. Ve teminatıdır. Mücadelemiz tabi ki demokratik bir zeminde devam edecektir.

 

HDP barajı geçmezse süreç biter mi, yoksa devam mı eder?

Ortada zaten bir süreç yok. Toplumsal algıyı yönetmek için bir süreç var. Süreç yok çünkü tek taraflı bir çaba var ortada. Doğru çift taraflı bir ateşkes var ama bu süreçte zaman zaman ihlal ediliyor. Sadece olumlu olan bu ateşkes sürecidir. Geri kalan tümüyle bir yalan ve aldatmacadır. Birileri ben müzakereyi tanımıyorum diyor. Ben masayı da dolma bahçe mutabakatını da tanımıyorum diyor. Ama yinede çözeceğiz diyorlar. Peki, soruyorum siz neyi nasıl çözeceksiniz? Roboski’de katırları bile harcayacaksınız. Bu coğrafyada her türlü işkence ve zulme imza atacaksınız, sınırlara karakollar koyup sınır kapılarını kapatacaksınız, hayvancılığı, tarımı ve turizmi bu bölgede bitireceksiniz organize sanayiyi organize vurguna dönüştüreceksiniz peki siz neyi çözeceksiniz. ‘Halkların Demokratik Partisi barajın altında kalırsa süper olur’ diyorlar. Süleyman Soylu gibi Tansu Çillerin tetikçilerinin toplayacaksınız etrafınıza, halkı tehdit edeceksiniz, ‘Van’ı başınıza yıkacağız’ diyeceksiniz ve 15 tane ana kuzusu askeri alıp talimatla gerilla kamplarına indirip öldürtmeye çalışacaksınız. Tüm bunların üzerinden politika yürütmeye çalışacaksınız. Tüm bunlar yaşanırken çözüm olmaz tabi ki. Biz sistem dışı bir partiyiz. Bizler meydanlarda halkla omuz omuza emek, demokrasi ve özgürlük mücadelesi vererek bu güne geldik. Bundan sonra da halkla bu mücadeleyi götüreceğiz. Türk, Kürt halkının ve Anadolu’daki emeği ve alın teri olan herkesin ortak çaba ve iradesiyle bu barış gelecek. AKP olsa da olur olmasa da olur. Bu barış AKP’ye bağlı bir durum değil. Halkların iradesine bağlı bir şey. HDP bu sorunun parlamentoda daha çok demokratik ve barışçıl yollarına ve daha kısa sürede gerçekleşmesi ve selamete ermesi için çok daha önemli bir işlev görecektir. Türkiye halkının bunları görmesi lazım. Eğer bugün Ankara Şam konumunda değilse, bu AKP ve Sayın Tayyip Erdoğan’ın çabasıyla değil, bu Sayın Öcalan’ın ve Kürt hareketinin büyük özverileriyle gerçekleşiyor. Kürt özgürlük hareketinin silahları gündemden çıkarmasıyla, şiddeti ötelemesiyle mümkün olan bir şeydir. Dolayısıyla çözüm süreci eğer devam edecekse, 77 milyonun ortak iradesi, ortak aklı ve ortak vicdanıyla devam edecek.

 

Biraz da Van’dan konuşmak gerekirse aklınızda Van’a dair neler var?

Bu başlı başına ciddi bir problem. Van 2 deprem felaketi yaşadı. Vatandaşlar 52 vilayete dağıldı. 5 ay boyunca herkesin iş yeri kapalı kaldı. Herkes cebindeki nakit parayı tüketti. Esnafın, iş adamlarının çekleri yazıldı. Ve hükümet esnafa ve iş adamına dedi ki ‘bu 5 ay içerisinde alınan çekleriniz kara listeye alınmayacak. Vergi borçlarınız af edilecek. Sicil affını gerçekleştireceğiz. Diğer borçlarınızı yapılandıracağız’ gibi birçok vaatte bulundu. Sonra ne oldu. Bütün bu sözler unutuldu. O dönem Van üzerine yapılan kampanyalarla 4 katrilyon gibi bir para toplandı. Buradan yardım eden herkese şükranlarımızı sunuyoruz. Ama bu para nasıl değerlendirildi. Nereye gitti bilinmiyor. Ve şuan birçoğu sorgulanıyor. Sonra ne yapıldı. Kalkıp TOKİ yaptılar. TOKİ’ler hazine arazilerinin üzerine yapıldı. Yapılan o konutlar maksimum 52 bin liraya mal olurken, onlar kalkıp o konutları 90 bin ve 110 bin liraya vatandaşlara sattı. Bizim vergilerimizle bizim arazilerimiz üzerine yapılan konutlar alt yapısı, suyu, elektriği ve yollar hesaba katılmadan popülist bir şekilde oraya konuldu. E şimdi sorarım onlara. İhalesini dışarıdaki iş adamları aldı. Bizim iş adamlarımız ihaleyi alamadı. Bizim esnafımızdan malzeme alınmadı. İşçiler bile dışarıdan getirildi. İşçilerimiz bile faydalanamadı. Sonra bizim arazilerimiz üzerine yapılan bu konutlar bize satıldı. Deprem mağduru bir kent olarak taksitler başlamadan trilyonlarca para daha Van’dan çıkmaya başladı. Halen TOKİ’lerin yönetimi oradaki hak sahiplerine devredilmemiş. Elektrik, su ve kapıcı paraları fahiş bir şekilde vatandaştan tahsil ediliyor. Çevre temizliği bahanesi ile belediyelere devredilmiyor. Birde borçlar zamanında ödenmeyince en yüksek faizle vatandaştan vergi alınıyor. Hani Van’ın imarını tamamlamıştınız. Bir an önce esnafa, iş adamlarına verilen çekler kara listeden çekilmeli. Bu ne vicdansızlık. Bir an önce esnafa ve iş adamlarımıza sicil affının gelmesini talep ediyoruz. Ve meclise girer girmez ilk işimizde bu olacak.

 

Bilbordlarda kentin diğer sorunlarına dair de önemli vaatler var. Örneğin vergi borçlarının silinmesi… Vergi terkini ve diğer konularda neler yapmayı planlıyorsunuz?

Bu konuda hem esnaf ve sanatkarlar odasıyla hem de VAN TSO’yla birlikte çalışarak yoğun bir mesai yapacağız. Bunun sözünü veriyoruz ve olması gereken ne ise parlamentoda üzerimize düşen ne ise kurumlarımızla ortaklaşarak bir perspektif ve çözüm politikası oluşturarak kentimiz için doğru olan ne ise yapacağız. Özellikle vergi tekini için yoğun bir mesai yapacağız. Bir takım vergilerin ve esnaf borçlarının taksitlendirilmesi, ertelenmesi için KOSGEP, KÖYDES, DAKA v.b. gibi kurumlarımızla bir araya gelerek mutlak bir şekilde bu bölgeye yatırımların yapılması için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Bütçeden bölge dışındaki illere ne tür yatırımlar gidiyorsa Van’a da, Diyarbakır’a da, Hakkari’ye de o yatırımların gitmesi için çok ciddi bir takipçisi olacağız. Ve bunu demokratik bir şekilde kavgasını vereceğiz. Esnaf sicil affı, sınır kapılarının durumunu düzeltmek için çabalayacağız. Özellikle Kapıköy Sınır Kapısı defalarca açılışı gerçekleşti ama bir sonuca ulaşılamadı. Bu sınır kapılarının açılmasını sağlayacağız. Çünkü bir sigara için gençlerimiz öldürülüyor. Bu güne kadar 183 tane gencimiz o sınırlarda öldürüldü. Yüreğimizi yakıyor sınır ölümleri. O gençlerimiz hırsızlık yapmıyor, gasp yapmıyor. Ve askere giden gençler bunlar. Vergisini ödeyen gençler bunlar. Çaresizlikten çocuğuna helal lokma yedirmek için canını tehlikeye atan gençler onlar. Bunların 2 katı kadar da cezaevine giren, yaralanan var. Yine kredi kullanan vatandaşlara çeşitli bahanelerle ekmek tekneleri elinden alınmış ve çürümeye terk edilmiş. Birileri gemi ve tırlarla götürürken, bizimkiler sadece katırlarla götürüyor. Bir yıl boyunca sınırla açılsa dahi katırların sırtında mazotun sadece bir seferlik İzmir’de körfeze gelen gemi yükü etmiyor. Dolayısıyla ciddi bir vicdansızlık var. Halkımız hırsızlıkla suçlanıyor. Van da bir yılda kaç elektrikle dahil olmak üzere normal şartlarda İzmir de bir ayda tüketilen elektriğe denk geliyor. Sonra kalkıp elektrik hırsızıymışız gibi bizi suçluyorlar. Dicle nehri, Fırat nehri İstanbul’dan mı çıkıyor. Hayır! Neticede bu sular bu toprakların suları. İnsanlar bu kadar mağdur edilmemeli. Keban’da bir yılda elde edilen gelirin yüzde kaçı Van’a yansıyor. Ve kaçı şuan İzmit körfezinde yaşayanlara yansıyor. Birileri bu istatistikleri vicdanen ve ahlaken ortaya koysun. Kardeşsek kardeşlik bir arada olmalı. Ülke kaynaklarının adil bir şekilde bölüştürülmesi gerekiyor. Burada ciddi bir sömürgecilik mantığı var. Biz bunu kabul edemeyiz. Bu rantçı zihniyete son verilmeli.

 

“SORUNLARI ÇÖZME SÖZÜ VERİYORUZ”

 

Lezgin Botan olarak Van’a ne vadediyorsunuz, hedefleriniz arasında neler var?

Oy vereninde vermeyenin de, Küresünnilerin, Azerisinin, Kürdün, Türkün, Türkmenin, Arabın bu ilde yaşana herkesin vekili olacağım. Valisi, askeri ve polisi de dahil herkese eşit mesafede durağımı, herkese eşit şekilde yaklaşacağımızı, olanak ve imkanlarımızı paylaşacağımızı, herkesin vekili olacağımın sözünü veriyorum. Herkesin duygu ve düşüncelerinin tercümanı olacağımın sözünü de veriyorum. Bu ildeki STK’ların yani hiç kimseyi dışlamadan ve ötekileştirmeden dayanışma içerisinde olacağım. Onlarla program dahilinde görüşmeler yapıp duygu ve düşüncelerini dinleyeceğim. Birlikte sorunları ve sıkıntıları konuşarak parlamento zemininde temsilcileri olacağım. Her alandaki ilin dinamikleriyle ortak çalışacağım sözünü de veriyorum buradan. Onun dışında bir parti programımız var. Bu parti programımızı halkımız iyi okusun. Parti programımızdaki vaatlerimizin kısa, orta ve uzun vadede ilimizde de tecelli etmesi için bizzat takipçisi olacağım. Ama en önemlisi dediğim gibi bu toplu konut meselesidir. Gençlere yönelik çok ciddi kültürel, akademik ve sosyal faaliyetler yürüteceğiz. Üniversite ile işbirliği içerisinde çalışmalar yürüteceğiz. Van’da öğrencilerin ulaşım ve barınma sorunu had safhadadır. Bu ulaşım ve barınma sorunlarının çözümü için iş adamları, yerel yönetimler ve mülkü amirleriyle tartışarak ve konuşarak genç nüfusun rahat etmesi için çaba sarf edeceğiz. Ama bölgemiz için en önemli konulardan biri olan sınır kapılarının açılması için çaba sarf edeceğiz. Van’ın serbest ticaret bölgesine dönüştürülmesi için üzerimize ne düşüyorsa mutlaka yapacağız. Vergi terkini ve esnaf borçlarının yapılandırılması, su ve elektrik borçları buna benzer tüm sorun ve sıkıntıları ilgili kurumlarımızla ortak bir akıl ve iradeyle çözeceğiz. Bunun sözünü veriyoruz.

 

Van halkına gazetemiz aracılığıyla ne söylemek istersiniz?

Müsterih olsunlar. Biz burada siyasi bir irade olarak, herkesin hizmetkarıyız. Herkesin can ve mal güvenliğinin teminatıyız. Biz burada eşitliğin, barışın ve kardeşliğin teminatıyız. Demokratik iradeleri nasıl tecelli ederse etsin, onların yanında yer alacağız. Özellikle burada bazı kültürel kesimler dışlanıyor. Birileri tarafından ötekileştirilmeye başlanıldı. Van’da yaşanan bir vatandaşımızın tırnağına zarar gelirse, demokratik ve hukuksal zeminde kendimize yapılmış kabul eder ve bu insanlarımızın yanında yer alacağımızı belirtmek istiyorum. Mutlaka bu topraklara barış ve huzur gelecek. Bunun da en önemli öncülerinden bir tanesi Halkların Demokratik Partisidir. Mutlaka Van halkı iradesini sandığa yansıtsın. Yapılan zulüm ve yanlışlar sandıklara gömülsün. Hırsızlar 8 Haziran’da sandıklarda boğulsun. Sandıklarda Halkların Demokratik iradesi tecelli etsin. Kürt ve Türk halkının selameti için herkes sandıklarına ve oylarına sahip çıksın. Türkiye barışa ve demokrasiye biran önce uyanmalıdır. 8 Haziran’da bunun gerçekleşeceğine inanıyorum. Biz Kürt ve Türk halkının yüz yıl önce bir hata üzerine kurulmuş ilişkisinin yeniden düzeltileceğinin sözünü bu halka veriyoruz. Bu sadece bir seçim olmayacak. Bu torunlarımızın kardeşçe bir arada, kimliği ve kültürüyle ötekileşmeden benzeşmek zorunda kalmadan yaşayacağının kararını verecek bu seçimdir. ‘Ama’sız hilesiz herkes için özgürlük diyoruz. Herkes için barış özgürlük ve kardeşlik diyoruz. Bizlerde bunun mücadelesini sürdüreceğiz. Yolumuz uzun ve yükümüz ağır ama inançlıyız. Bu bizim halkımıza namus ve şeref borcumuzdur.

Editör: TE Bilisim