İnsanoğlunun alışkanlıklarından vazgeçmesi zordur. Bir şeye başladı mı bitmesin ister, birisini sevdi mi gitmesin ister. Van’ın da yöneticilik anlamında bir imtihanı böyle geçti. 2009 yılında Van’a atanan Vali Karaloğlu olağanüstü hallerden yeni çıkmış Van’da biraz halkın içine karışınca, yasakları kaldırınca bir anda halkın gönlüne taht kurmuştu. Zaman içinde de Van’ın alıştığı bir Vali olagelmişti. Gidişinde yapılan veda gecesindeki sevgi seli de bunun örneğiydi. Van’a yaptıysa bir şeyler “Allah razı olsun dedi” herkes ardından. Yeniye alışmak da vazgeçmek kadar zordur. Van o zaman yeni Valisine alışmakta nasıl sıkıntı yaşamışsa bugünlerde de aynı süreçten geçiyor. Van’a geç geldiği için “Gelmek istemiyor” denilen, işleri sıkı tutunca “Nefes aldırmıyor” diye anılan Vali Aydın Nezih Doğan’la şu sıralar tanışma sınavından geçiyor velhasıl. Vali Doğan’ın deyişiyle “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.” Yani Karaloğlu’na hiç mi hiç benzemesi gerekmiyor. Van halkının da buna saygı göstermesini bekliyor. Durum sadece bundan ibaret. Üstelik Valiliği iyi bilen bir isim Doğan. Van’a daha önce atanan isimlerden ziyade Büyükşehir’i bilen ve yönetebilen bir isim. Hal böyle olunca beklentimiz de oldukça fazla halk olarak. İşte bu beklentiler ışığında geldiğinden bu yana sessiz bir profil çizen, medyada pek yer almayan ve kendini fazlasıyla işine veren  Doğan geçtiğimiz hafta bir anda skandal istifalarla birlikte gündeme oturunca kendisiyle görüşmek farz oldu. Vesile bu iddialar olsa da biz İçişleri Bakanlığı da bu istifa depremine el atmışken onunla Van’ı konuşmak istedik. Büyükşehirden gelen bir Vali olarak Van’da neler gördü, neleri eksik buldu ve aklında neler var dinlemek istedik. Kendi değişiyle hiç konuşmak istemediği ve müfettişlerin inisiyatifine bıraktığı o olaylı haftayı da hiç gündeme almadan sadece Van’ı ve Van’ın geleceğini konuştuk. Van halkının çok merak ettiği ve dedikodularla inanılmaz boyutlara ulaşan tüm iddiaları kendi ağzından dinledik ve sizler için derledik. Öğrendik ki Vali ne Van’a gelmek istemiyor gibi bir düşünceye sahipmiş ne de Van’ı bizim gibi büyükşehir olmaya layık görmüyor gibi bir düşüncedeymiş. Aslında Van’ı çok da iyi biliyormuş. Mütevazi Vali’nin dilinden bir çok şey dinledik, sizlere ulaştık velhasıl. İşte uzun süredir suskunluğunu koruyan O Vali’nin Van halkıyla paylaştığı o mesajlar:

 

Röportaj: Yunus Emre AYKAÇ-Orhan AŞAN

ŞEHRİVAN ÖZEL

 

Öncelikle Konya gibi büyükşehir olan bir marka ilden Van’a geldiniz. Siz bu atamayı nasıl okudunuz? Büyükşehir tecrübenizden yararlanmak için mi Van’a gönderildiniz? Çünkü Van’a daha önce hep ilk kez vali olanlar ve tecrübesiz isimler gönderildi…

 

Türkiye’de genel değişim bir yönetim biçimi var. Bu değişimi, hepimiz günlük hayatımızda da yaşıyoruz. Türkiye yeni değerler içerisinde kendisini yeniden inşa etmeye çalışıyor. Bu nedenle her gün toplu bir tartışma yaşanıyor. Bu tartışmaları sağlıklı bir gelecek için bir işaret fişeği olarak görmek lazım. Türkiye’nin az gelişmiş bölgelerinin bir anlamda sürgün yeri olarak kabul edilmesini yeni nesil tanımayacak bilmeyecek. Biz orta yaş bir kuşak olduğumuz için biz bunların yaşandığı zaman dilimlerini biliyoruz ama yeni nesil böyle bir şey bilmeyecek ve böyle bir şey onların anlam dünyasında olmayacak. Valilik denilen kurumsal yapı Vali denen şey belli bir yaş döneminde belli bir tecrübeden sonra başlayan bir şey yani insanları hükümet vali olarak atadığı zaman onları vali olabilme olgunluğunu ve tecrübesini kabul ederler ve o çerçevede ararlar. Bizim vali mesleğinin kaynağına bakıldığında ya kaymakamlık mesleğinden gelir, ya da Bakanlıkların merkez teşkilatlarında görev almış arkadaşlarımız vali olarak atanır. Dolayısıyla bir devlet tecrübesi bir yönetim bilgisi vardır arkadaşlarımızda. Arkadaşlarımızı Türkiye’nin 81 ili var. Bir yerden başlayacaklar. Başlayacakları il batı ili olur ki bende Tekirdağ’da başladım. Tekirdağ Türkiye’nin en sanayileşmiş ilidir ben oradan başladım. Benden evvelde ilk valiliklerine orada başlayan arkadaşlar var. Van’da da ilk valiliklerine başlayanlar vardı. İlk başlayanları bu kadar önemsememek lazım, önemli olan burada gelen arkadaşlarımızın buraya hizmet niyetleri olarak bakmak lazım. Burada benden önce hizmet etmiş bütün vali arkadaşlarımızın samimi bir niyetle Van’a hizmet etmeye çalıştıklarını ve bunda da muvaffak olduklarını düşünüyorum. Biz de mesleki olarak bildiklerimizi ve tecrübelerimizi bir aşkla burada uygulamaya niyetliyiz.

 

Van’a gelişiniz gecikince Van’a gelmek istemediğiniz yönünde dedikodular çıktı. Gerçekten böyle bir isteksizlik var mıydı?

 

Hatırlarsanız kararname 4 Ağustos günü çıktı. O günde Kadir gecesiydi. Güzel bir atmosferde böyle bir kararname çıktı. Akabinde Bayram vardı. Şimdi hepiniz insan olarak kendinize göre bir takvim hazırlıyorsunuz. Bizim programımızda Konya’da bayramlaşmaydı. Bir Bakanımız da bayramı Konya’da geçirecekti. Dolayısıyla bayramda burada olma imkanımız yoktu. Bir diğeri ise karşılıklı olarak arkadaşların anlaşmasıdır. Buradaki vali ayrılacak ki biz gelip başlayalım. O ayrılmadan ‘Arkadaş neden duruyorsun burada ben başlayacağım’ deme hakkına da sahip değiliz. Sayın valimizin ayrılmasını bekledim ve kendisi ile de konuştum. Bizim ayrılmamız da yetmiyor. Bizim yerimize gelecek arkadaşın da gelip başlaması lazım. hepsi bir birine bağlı bir zincir. Ben buradaki göreve 28 Ağustos’ta başladım. Kararnameden 24 gün sonra gelip Van’daki görevime başladım. Örneğin Tekirdağ Valiliğine 26 gün sonra başladım. Konya Valiliği görevime de 23 gün sonra başladım. Yani düzen ancak o zamana kadar oluşuyor zaten. Biz devlet memuruyuz. Bir devlet memuru olarak bize tevlit edilen şerefli bütün görevleri kabul ederiz. Van Valiliği şerefli bir görevdir.

 

Van’a atandığınızı duyunca neler hissettiniz? Nasıl karşıladınız bu atamayı?

 

Ben Van’a atanabileceğime ilişkin neredeyse 6-7 ay öncesinden kendime dair bir beklenti içerisindeydim. Bizim bir vali sistemimiz var. Orada görev yapan vali arkadaşlarımız var. Her birinin bir ilde çalıştığı bir süre var. Bu arkadaşlarımızın süresi belli bir zaman dilimini aşıyor. Diyorsun ki buralardan yavaş yavaş ayrılır. Buraya kimi verirler gibi kendi kendine mantık değerlendirmesi yapar insan. Ben de Türkiye’nin mevcut durumu ve illerimizde hizmet eden valilerimizin hizmet sürelerini dikkate alarak, yani muhtemelen bir kararname çıkarsa bizde şu illere veriliriz diye düşünürken, Van’da bu illerin arasındaydı. Dolayısıyla ben bir iç hazırlıkla kararnameyi gördüm. 4 Ağustos’ta kararname yayınlandı ama ben önceden kafamda böyle olacağına ilişkin daha önceki tarihlerde vardı. Dolayısıyla bizim açımızdan hiçbir sıkıntı yok. Hayatın doğal akışına uygundu. Hükümet karar alırken hayatın doğal akışına uygun bir karar aldı. Benim açımdan bakarak söylüyorum. Beklentilerimizin karşılandığı bir durumla karşı karşıyaydık. Memnuniyet duyarak gelmiş oldum.

 

Biz şahsen Van’ı hala büyükşehir olarak görmüyoruz, çoğu çevrelerde de Van büyük köy olarak anılıyor. Sizce Van’ın durumu nasıl? Dışarıdan gelen bir isim olarak Van’ın büyükşehir ismine uygun olduğunu düşünüyor musunuz?

 

Türkiye’de Belediyecilik anlamında devrim 1984 yılında yapıldı. 1984 yılında büyükşehir belediye kanunu çıkarıldı. Bazı iller büyükşehir statüsüne getirildi. Ve özel mali kaynaklar verildi. Büyükşehir belediyesi olmakla büyük bir segment değişikliği oldu. Şehir ama farklı hedefleri olacak. Türkiye’yi taşıyacak. Türkiye’nin geleceğinde önemli misyonlar icra edecek şehirlerdir bunlar denildi. Bunlar her seferinde yeniden yeniden çek edilerek sayıları bugün bulunduğumuz noktaya geldi. Kabul etmek gerekir ki Türkiye’de bir iç göç hareketi var. Türkiye’nin nüfusu cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda ağırlıkla köylerde yaşıyordu. Şimdi ağırlıkla şehir merkezlerinde yaşıyor. Bu göç hareketi de Türkiye’nin sanayileşme serüvenine paralel olarak devam edecektir. Elbette de köylerdeki hayat standardını yükseltmek için devlet tedbir almıştır. KÖYDES projeleri de bunların örnekleridir. Fakat yine de köyde yaşamanın bir ekstra zorlukları olduğunu biliyoruz. Bu nedenle insanlar daha iyi bir sosyal gelecek için çocuklarına daha iyi bir eğitim ve sağlık seçeneği için şehirlere gelmeye devam edecektir. Şehirlere insanların geliş trendin de anormiteler olması bir anda patlaması filan şehirlerde sorunlara sebebiyet veriri. Türkiye’de 1950’li yıllarda İstanbul’da yaşanan bu anormalite hala çözülememiştir belli ölçüde. 1960 yıllarında Ankara için yaşanan anormalite yıllardır binlerce insan gelip yerleşmiştir. Van’da terörün sıkıntı çektiği yıllarda civar yerleşim yerlerinden örneğin Hakkâri, Ağrı, Bitlis ve Siirt gibi illerden yani muhtelif şehirlerimizden vatandaşlarımız daha güvenli bir gelecek çocuklarına temin etmek üzere Van’a gelip yerleşmişlerdir. Dolayısıyla şehir absorbe edilebileceğinden daha hızlı bir nüfus harekatı ile karşı karşıya kalmıştır. Bu hareketin tölare edilmesi gerekilmektedir. Şimdi Büyükşehir belediyesi kanunu bir fırsattır. Van bu fırsatı iyi değerlendirirse hem mali değeri artacaktır, hem karar alma seçenekleri artacaktır. Önümüzdeki seçimlerde iyi de bir belediye başkanı da seçilebilirse bu söylediğiniz tırnak içerisindeki söyleyebileceğimiz köy dönüştürülebilir ve değiştirilebilir de. Baktığınız zaman bugün İstanbul bunu gerçekleştirebilmiştir. Ankara bu değişimi gerçekleştirebildi. Bunun dışında ben Konya’dan geliyorum, Konya bu değişimi, dönüşümü gerçekleştirebildi. Van’da çalışan, üreten bir belediye başkanı seçerse ve elindeki mali değerleri de kullanabilirse bu değişimi ve dönüşümü sağlayacaktır. Bu konuda gerçekten ümitvar olmak lazım. Şimdi büyükşehir olmak için belirli kurallar sistemi var. İşte şu nüfusun üstünde olanlar büyükşehir statüsünü kazanır diye. Van’da bu konuda büyükşehir olmayı hak etti. Benim kanaatim Van’a büyükşehir olmak yakışır.

 

Sizce Van’ın ne gibi eksikleri bulunmaktadır. Bir Vali olarak sizce neler eksiktir ve neler yapılabilir?

 

Ben bu konuda her zaman iki konuya değinmişimdir. Bunlardan bir tanesi kardeşlik ruhu diğer bir tanesi de ekonomidir. Şimdi bu iki husus eğer ki bir biri ile özdeşik bir şekilde yürütülürse ve yönetilirse Van’ın diğer sorunları bunların öncülüğünde ve lokomotifliğinde daha hızlı bir şekilde halledilebilir. Bahsettiğimiz kardeşlik ruhu hükümetimizin almış olduğu kararlar ve demokratik açılımlar ile sağlanmaktadır. Bunu birileri kaşıyıp elbette karıştırmak isteyebilirler. Ama vatandaş olarak bakıldığında şimdi içinde yaşadığımızın ortamın eski ortamlara göre daha iyi olduğunu görebiliyoruz. Vicdanlı insanlar olarak söylüyorum, biz bunları daha da iyileştirebiliriz. Değişik etnikler burada birlikte yaşıyorlar. Burada Kürtler, Türkler, Araplar, Karadenizliler, Acem Kökenliler var. Bizler bu insanları bugüne kadar hep birlikte yaşattık, ufak tefek sıkıntılar olsa da ama bundan sonra bu kapasiteyi biraz daha artırarak, bu beceriyi elde ederek, bir birimize sevgi ile bakarak bir birimize razı olmamız lazım. Elbette bir birimizden şikâyetçi olacağımız zamanlarda olacaktır. Bu davranışların dünyanın her yerinde de var elbette. Ama bizim bu küçük şeylere takılmamamız lazım, kardeşlik içinde yaşamayı bilmememiz lazım ve hayatımızı bu şekilde devam ettirmemiz lazım. Bunun dışında kuru ideolojiyi tartışmaktan uzak duracağız. Bu ideolojileri günlük hayatımıza oturtmayacağız. Onun yerine ekonomik odaklı bir yapı oturtacağız. İnsanlar bir araya geldiklerinde, bir Van kahvaltısında buluştuklarında ideolojiden konuşup tartışmamaları lazım. Bu gibi yerlerde işte Van’ın bu fırsatları var, bizler buralarda daha güzel ticaret yapabiliriz diyerek bu algıları değiştirip kendimiz bunları dönüştürmemiz lazım. Bu konuları ben daha çok önemsiyorum ve kamudaki arkadaşlarımla olsun, esnafla olsun, görüştüğümüz siyasetçiler, STK’lar olsun ben bunları onlarla paylaşmaya çalışıyorum. Bunların dışında bir ikinci önemli konumuz ise bir stratejik hedef tayin etmek. Yani Van şu zamanlarda şu şu planlarlar, şu şu çalışmalarla bu şekle gelecek deyip bir hedef tayin etmek gerekiyor. Bütün bu güçleri bu yapının etrafında toplamak gerek. Bizler daha iyi bir Van’ın, daha yaşanılır bir Van’ın, Türkiye’de daha çok söz sahibi olan bir Van’ın oluşması için hepimizin bu konuda üzerine düşen görevi yapması lazım. Bu konuyu da ben kesinlikle çok önemsiyorum.

 

Van’da eksik anlamında sizi en fazla şaşırtan ne oldu? Ya da Van’da görünce ‘Van’da bu da varmış çok iyi’ şekilde bir tepki verdiğiniz bir şey oldu mu? 

 

İnsanların bire birer kendi ayakları üzerinde durmaları, düşündüklerini rahat bir şekilde söyleyebilme gibi bir sıkıntılarının olduğu geldi bana. Sonuçta hepimiz insansız bu konularda hepimizin endişeleri olabilir. Ama buradaki ortamda o endişenin biraz daha yoğun yaşandığı gibi geldi bana. O yüzden insanların biraz daha rahata ermesi gerekiyor. İnsanlar ne kadar rahat olursa, kendilerini o şekilde hissederlerse daha çok üretici olurlar. Baktığımız da devletin hamdolsun 10 yıldan fazladır bir reformları oldu. Bireylerin yaşam alanlarını daha etkili bir biçimde rahatlattı. Buradan 10-15 yıl öncesine baktığımız zaman daha güzel ve rahat bir havayı teneffüs ettiğimizi hepimiz görmekteyiz. Bunu etkileyen elbette başka faktörlerde var. Şimdi o faktörleri ortadan kaldırmamamız lazım. Devlet bunun içinde adımlar attı ve atmaya da devam ediyor. Başkalarının da artık insanlar üzerindeki etkisini kaldırması lazım. Vatandaşların bu konuda artık daha rahat bir şekilde düşünmesi lazım, ben artık bu şekilde düşünüyor ve bu şekilde yaşamak istiyorum demesi gerekiyor. İnsanlar bir şeyler hakkında konuşurken gözlerini artık kaçırmamaları lazım. Beni bu konuda en çok etkileyen bu olmuştur ve bizlerin de artık bundan uzaklaşması lazım. İnsanların aşiretleri olsun, hayat tarzları olsun, her ne olursa olsun gözlerini kaçırmadan rahat bir şekilde konuşması lazım. Elbette her şey her yerde söylenilmez ama insani sınırlar içerisinde söylüyorum ben bunları. Bu konuda insanların herhangi bir endişe taşımaması lazım, artık bu endişeyi bir tarafa atmak gerekiyor. Bu konuda sapa sağlam bir hukuk düzeni ve sapa sağlam bir devlet düzeni var. İşine geldiği zaman kendisine bir özgüvenin gelmesi gerekiyor. Bu konuda devlet kendi geçmişi ile hesaplaştı ve hesaplaşmaya da devam ediyor. Burada artık başkalarının da düşünmesi lazım, bu konuda insanların artık kendilerini rahat bir şekilde anlatması ve izah etmesi lazım, birazda gerçekçi olmamız gerekiyor.

 

Depremin yaralarından sıyrılan bir Van’a geldiniz. Depren boyunca yapılan çalışmaları nasıl buldunuz?

 

Ben bundan daha öncede Van’a gelip gitmiş olan biriyim. Yani burada bir 15-20 gün kalmış biriyim, bu konuda sokağını, caddesini azda olsa görmüş biriyim. Depremden sonra Kamu kuruluşlarının ve diğer yerlerin zedelendiği konusunda bir endişem vardı. Ancak gelip gördüm ki devlet burada elinden gelen her imkânı kullanmış. Yani buna bir Vali olarak değil bir vatandaş olarak baktığımız zaman bunu görmemek, takdir etmemek mümkün değil.

Türkiye’de ve Dünya’da olmayan sadece Van depreminde gerçekleşen birçok ilk var. Bunlardan birincisi, çadır kentler yerine konteyner kentlerin kurulması ve kullanılmasıdır. İkincisi depremin birici yıl devriyesinde kalıcı konutlar sonlandırıldı ve insanlar yerleşmeye başladı. Böyle bir şey Türkiye’de de Dünya’da da daha önce olmayan bir şeydi, demek ki başarılıymış.

 

Geldiğiniz gibi, bitti denilmesine rağmen iyi niyetle de olsa süresi uzatılmış olan konteyner kentte kalanların çıkardığı bir sorun ile karşı karşıya kaldınız. Normal şartlarda 1 yıl önce konteyner kentten çıkması gerekenler grev yaptı.  Kira yardıma rağmen çıkmakta direndi. Halende böyle bir direniş var. Ardından da bazı siyasi baskılar olduğu söyleniliyor. En son buradaki durum ne oldu?

 

Meseleyi doğru bir zemine oturtabilmek için şunu bilmemiz lazım, 175 bin kişi bu konteyner kentlerde kaldı. Benim geldiğim tarihlerde konteyner kentler ile ilgili kararlar alınmıştı. Bana sadece devletin sağlamış olduğu işlere katkı sağlamak kaldı. 3 konteyner kentimizde 256 tane hane vardı. Biz en başta bu insanlarımızın ekonomik güncellemelerini yaptık. Çünkü elektrikler kesilmiş ve açlık grevleri başlamıştı. Bizde bu insanlar kimlerdir ve bizlerden neler talep ediyorlar bunu ilk önce öğrenmek istedik ve bir çalışma yaptık. İlk önce arkadaşlarımızdan birkaç ekip kurduk ve bu arkadaşlarda bunları bizlere rapor ettiler. Daha sonra ben bizzat başkanlık yaparak toplantılar yaptık. Bu konuda o konteyner kentlerde kalan bütün vatandaşlarımızın sıkıntılarını dinledik. Bu toplantıda 50’ye yakın vatandaşımız söz aldı ve bizlerde onların sözlerini bölmeden onları dinledik ve sorunlarını anlamaya çalıştık. Şunu anladık ki vatandaşlarımız devletten bir ev istemektedirler. Bizlerde bunun mümkün olmadığını ve neden mümkün olmadığını anlatmaya çalıştık. Ve o insanlarımıza konutların bir sistem işi olduğunu ve devletin belirlediği hak sahiplerine bu konutların verildiğini, daha sonra kiracılar için de bu kuralların çekildiğini ve yine hak sahiplerine verildiğini ve bu yüzden sizlere konutların verilemeyeceğini söyledik. Ayrıca diğer insanların sizleri etkilemesine tırnak içerisinde su istimal etmesine izin vermeyin. Ama biz sizlerin arasında bulunana bazı ailelerin durumlarının kötü olduğunu biliyor ve bu konuda sizlere yardım edeceğimizi söyledik. Bu konuda ailedeki fert başına aylık geliri 242,43 kuruştan az geliri olan insanlara biz konut kiralamaları halinde kiralarını vereceğiz. Şu an için en son durum ne oldu bilmiyorum ama şuana kadar 21 vatandaşımız konut kiraladılar ve yardımlarını aldıklar. Onun dışında 15-20 ailenin de konut kiralama içerisinde olduğunu da biliyorum. Bizim bu şekilde 150 hanenin kirasını karşılayabileceğimizi düşünüyoruz ve onda göre hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bunun dışında bir yandan da o ailelerin mali durumlarını düzeltmeye çalışıyor ve bu ailelere iş bulmaya çalışıyoruz. Ama bizlerin kriteri belli ailedeki fert başına aylık geliri 242,43 kuruştan daha az olması lazım. Bu aslında çok iyi niyetli bir girişimdir bizim için. Buraya gelip bileri ve o konteyner kentleri ziyaret eden STK’larda oldu. Ancak sizin çözümünüzün yerine bu çözüm daha iyidir deyip bizlere çözüm getiren kimse olmadı. Bu konuda bizlere çözüm önerilere gelirse bizim kapımız her zaman açıktır. İşte bir belediye, baro, borsa ya da diğer STK’lar gelip işte kirayı siz veriyorsunuz bizde bunu yapalım diyebilirler bize. Böyle bir şey olursa bizde bu konuda arkadaşları yönetir ve her zaman yardımcı olmaya çalışırız. Hatta bazı STK’lara bizlere yardımcı olmaları konusunda taleplerimizi de götürdük. Bu konuda bizlere evet yardım edebiliriz diyenler var ama biz belediyeyi de beklemekteyiz.

 

Van’da eğitim sorunu depremden sonra bir türlü halledilmeyen sorunlardan biri olarak kaldı. Halen konteynerde eğitim gören Mehmet Akif Ersoy Lisesi var. 3 okul bu yılda aynı binada eğitim görüyor. Bununla ilgili izlenimleriniz ve çalışmalarınız nasıl oldu?

 

Konya’da yaptığımız bir çalışmayı Van’da yapmak için arkadaşlarımız gayret içerisinde. Bizim bir eğitim vizyonu hazırlamamız lazım. Talimatı verdiğim eğitim vizyonunu anlatıyorum size. Madem 4+4+4 sistemine geçildi,12 yıllık eğitim modeli uygulanacak bu ülkede, bizim her okulumuzun kendisine ait bir tabelası olması lazım. Diyelim ki Vali İlhan Darendereliler İlkokulu da ortaokulu da olmalı. İlköğretim sistemi artık devre dışı kalmalı. Bunu sağlamamız lazım. Her okulun kendi tabelası olduğu gibi her okulun ayrıca tekli eğitim sistemine geçmesini sağlamamız lazım. Hem tekli eğitim sistemi hem de herkesin kendisine ait bir tabelası dediğimizde de ortaya bir çalışma üretmemiz lazım. Bizim ne kadar dersliğe ihtiyacımız var ve bunu hangi yıl tamamlayabilirizi çalışmamız lazım. Biz bu çalışmayı Konya’da yaptık. Ve elimizde 2023 yılına kadar hangi okulumuzun kaç dersliğe ihtiyacı olduğunu, nerelerde yeni okullara ihtiyaç olduğunu, kaç derslik olması,hangi meslek okullarının kurulmasının gerektiğiniçalıştık ve çıkardık. Yani Konya 2023 yılına geldiğinde kaç tane kız meslek lisesi ihtiyacı olduğuna, hangi branşlarda eğitim verilecek, kaç tane spor lisesi, kaç tane tarım meslek lisesi olacak bunlar nerelerde kurulacak. Bütün bunların hesaplanmasını tutup bir plan çıkardık. Böyle bir planın Van’da hazırlanması için çalışmalar yürütüyoruz. Bugün ben bu konuda arkadaşlara tavsiyelerde bulundum. Dolayısıyla mesele sadece Mehmet Akif Ersoy Lisesinin sorunu değil. Daha global olarak meseleye bakıp şöyle yapmamız lazım. Değişik programları var Milli Eğitim Bakanlığının.Liseler kampüsü projeleri var. Şehrin muhtelif yerlerinde okullar kampüsü oluşturma projeleri var. Bunlar yap, işlet ve devret sistemine göre geliştirilecek projeler. Buna ilişkin hazırlıklar yapmamız lazım. Diğer taraftan İlkokul çocuklarının belli bir yürüme mesafesinde erişeceği okullar hazırlamamız lazım. Liseler için hakeza biraz daha esnek düşünülebilir. Çocuklarımızın rahatlıkla erişebileceği okullar sistemi kurulabilir. İşte o zaman sonuç alabiliriz.

 

“YIKILAN HER OKUL İÇİN 3 YENİ DERSLİK YAPILDI”

 

Ama sizin sorunuza cevap olsun diye de cevaplamak istiyorum. Van’da yıkılan her okul için 3 yeni okul yapıldı. Van eğitim hizmetlerinin yatırım boyutuyla nüfusuna göre en yüksek yatırım alan ili oldu 2013 yılında. 2014 yılında da yüksek ölçekli yatırım planlaması peşindeyiz. Onu sağlamaya çalışıyoruz. Sağ olsun Milletvekili arkadaşlarımız, Bakanlarımız buna destek veriyorlar. Daha büyük bir bütçeyle 2014 yılında daciddi bir eğitim yatırımı yaparak sorunları aşmaya çalışacağız. Yine aynı şekilde hayırsever desteklerini devam ettireceğiz. Eğitimin her alanıyla ilgili eğitim yapısı üretmeye gayret edeceğiz. Daha iyi bir şart oluşacak. Ama düşününüz ki, yılda 200-250 derslik üreten Van ili yılda 2 Bin derslik üretmeye başladı. Tabi sizin bir arabanız olduğunu düşünün. O arabanın bir kapasitesi var. Bu araba en fazla saatte 160 kilometre hız yapar. Sizin ihtiyacınız da saatte 200 kilometre hız yapmaya müsait. Siz bu 200 kilometre hızı yapmak için basıyorsunuz. Bazı şeylerde bu şekilde oluyor. Ama 2 Bin küsurderslik ihale edildi burada. Bunların kontrol hizmetleri yürütüldü. Bu inşaatlar teslim alındı. Yanlış ve eksik yürüyen inşaatların müteahhitlerinin isim hakları feshedildi. Ben bunlara hergün müdahale ediyorum. Burada yapılmış teknik bir durumdan ifade edeyim. Bizim okula ihtiyacımız var, süreyi az verelim diye düşünmüş müteahhit. Aynı çapta bir okulu Türkiye’nin değişik bir yerinde 200 günde yapıyorsa, burada 100 gün verilmiş. O bir zorlama oluşturuyor. Ama çok şükür müteahhit arkadaşların gayreti, kontrollük sisteminin gayreti ve idareni denetimleriyle işler rayına yakın bir yerde gidiyor.

 

Güçlendirmelere geç başlanıldı…

 

Bir ihale yapıyoruz müteahhit firmaya. Diyoruz ki okulun bize bitiş tarihi olarak, bize 20 Ağustos tarihi olarak bitirip bize teslim edeceksiniz diyoruz. Müteahhit malzemeyi temin edemiyor, mal satın alamıyor, işçi veya usta bulamıyor. Geliyor diyor ki, kusura bakmayın 20 Ağustos’ta değil de, 20 Eylül’de teslim ettim diyor. Daha erken teslim et deme imkanımız yok. Çünkü o adamın kapasitesiyle sınırlısınız. O adam sizin hızınızı da belirliyor. Bunları bir bahanenin arkasına sığınıp söylemiyorum. Ama daha iyiyi yapmayı başarmamız lazım. Şimdiye göre daha iyi yapmamız lazım.

 

Kurum amirlerinde Van’a gelip memurluk sürelerini doldurmak ister gibi bir durum mevcuttu. Bu yüzden birçok kurum amiri sıkça eleştirildi? Siz kurum amirleriyle bu durumu konuştunuz mu?

 

Bu mantık temelden yanlıştır. Ben nasılsa 1 yıl sonra gideceğim diye bir şey olamaz. Biz hepimiz çocuklarımıza helal rızk götürme peşindeyiz. Çok açık konuşuyorum. Ben şimdi emeğimizi burada sakınarak çocuğuma nasıl helal rızk götürebilirim. İşimi eğlenerek yaparak çocuğuma nasıl helal rızk götürebilirim. Böyle bir şey olamaz. Biz hepimiz burada görev yapan kamu görevlileri olarak, alın terimizi, emeğimizi zihnimizi sonuna kadar burada kullanmak zorundayız. Bizde bunu ildeki en üst yönetici olarak,bu kanaatimizi ve düşüncemizi arkadaşlarımıza anlatmak zorundayız. Arkadaşlarımız da elbette içeriden veya dışarıdan kabul etmeyenler olacaktır. Ama bunun kabul edilmesi için telkinlerimize ve zorlamalarımıza devam edeceğiz.Ve insanlardan burada maksimum verim almak için mücadele edeceğiz. Öyle ben süremiz doldurup da gideyim böyle bir şey olmaz. Biz buraya geldik. Bize bir sorumluluk tevlit edildi. Bu sorumluluğu alasıyla yapmak gibi niyetimiz var ve yapacağız. Bununla ilgili hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Herkes için böyle konuşuyorum. Herkes böyle olacak. Bende Milli Eğitim Müdürü de, Tapu Müdürü de, Kaymakam da Emniyet Müdürü de böyle olacak. Bize bir sorumluluk verildi. Adam gibi bu sorumluğu yerine getireceğiz. Bunun dışında asla bir seçenek tartışmayacağız. Asla aklımızdan ben geldim Van’a. Van’da hiç fena değilmiş. Şöyle Van denizine bakarak 2 yıl geçireyim böyle bir şey olmaz. Böyle şeyleri aklımızdan geçirmeyeceğiz. Unutacağız böyle şeyleri. Böyle düşünenleri de hep beraber ikna edeceğiz.

 

Van’daki kamu işleyişini nasıl buldunuz ilin mülki amiri ve en üst düzey yöneticisi olarak?

 

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Bunu bir atasözü olduğu için kullanıyorum. Benim bir iş yapma ve yürütme tekniğim var. Yıllardır idarenin içerisinde olan bir kardeşiniz olarak,bir mesele önüme geldiği zaman bir bakışım var. Bir başka arkadaş aynı şekilde değil de, farklı bakabilir. Ben sistemin ana dişlisi olarak, sistemi doğru çalıştırabilmek için yeni bir takım uygulamalar yapmaya gayret ediyorum. Bu uygulamalar arkadaşlarımız arasında önce şöyle, sonra böyle anlaşılır, şöyle böyle eleştirilir. Ama bir süre sonra bu uygulamaların yararlarını arkadaşlarda içselleştirirler ve sistem daha iyi yürür. Yani sistem var olan ve yürüyen bir sistem. Ben dışarıdan geliyorum ve sisteme müdahale ediyorum. Dolayısıyla bu sisteme müdahale ettiğim için zaman zaman ne oluyor gibi kaygılar olabilir. Bunlar doğaldır. Böyle bir kaygı olmuyorsa, zaten ben sisteme uyuyorum demektir. Yani geldiğimde hiçbir kaygı çıkmıyorsa, burada ben bu sisteme uymuşum demektir. O zamanda dönüştürme olmaz ve dönüştüremezsiniz.Geleceksiniz sisteme ilişkin aksayan yerleri göreceksiniz, onlarıda dönüştüreceksiniz. O zamanda böyle küçük sorunlar çıkacaktır. O sorunlarda bir süre sonra yerine oturacak.

 

Biz sahip olduğumuz doğal ve tarihi güzelliklere rağmen bunları yeterince kullanamadığımızı düşünüyoruz. Sizin görüşünüz nedir? Sizce bu gölü, bunca güzelliği daha iyi kullanabilir miyiz?

 

Burası eski dünya dediğimiz yer. Amerika dediğimiz yer yeni dünyadır. Ama buralar eski dünyadır. Burada insanlık var olduğundan beri yaşanılmış. Selçukludan, Osmanlıdan bahsediyoruz. Bir tarihsel derinlikten bahsediyoruz. Bu Anadolu’nun her noktasında daha namütenahi imkânlar var. Biz bu namütenahi imkânların tamamını kullanma gayreti içerisindeyiz. Az evvel bir vizyondan bahsettim. Bu vizyon böyle birşeydir. Siz bir hedef koyasınız,bu hedef uğrunda çalışırsınız. Elinizde bir takım çekirdek yetenekler vardır. Bu yeteneklerin hepsini kullanmıyorsunuzdur,bu doğal olarak böyledir. Şimdi kullanmadığınız çekirdek yetenekleri kullanmaya başlamaktır vizyon sahibi olmak. Kullandığınız çekirdek yetenekleri de yeni bir anlayışla kullanmaya başlamaktır. Daha çok istifade etmektir. Şimdi diyelim ki burada tarımsal faaliyetler var, tarım faaliyetlerinden gelirimiz Bin TL. Siz yine bunları tarımsal faaliyetler yaparak daha fazla Bin TL üretmek gibi bir gaye edinirsiniz. Şu ana kadar hiç kullanmadığınız kaynaklar var. Örnek olarak söylüyorum. Burada bir kayak pisti yapmış arkadaşlar,daha evvel burada dağ vardı, karda vardı.Ama kayak pisti yoktu. Şimdi kayak pisti yaparak, burada bir ekonomik faaliyet alanı oluşturursunuz. Bazen kullandıklarınızı daha iyi kullanarak sonuç alırsınız,bazen de hiç kullanmadıklarınızı aktive ederek alan açarsınız. Şimdi bizim de yapacaklarımız bunlar. Kullanılan kaynaklarımızı nasıl daha iyi kullanabilirizi dert edeceğiz kendimize. Hiç kullanılmayan kaynaklarımızı nasıl kullanacağımıza bakacağız. Bunların hepsi ciddi anlamda bir stratejisiplanlama faaliyetidir.

 

Van ile ilgili beklentileriniz ve Van halkından beklentileriniz nelerdir. Bu anlamda genel bir değerlendirme yapabilir misiniz?

 

Samimi bir niyetle Van’da tüm vatandaşların mutlu, huzurlu ve müreffeh yaşayabilecek bir ortam oluşturmak gibi bir gayemiz var. Burada herkes ile el birliği yapmaya hazırız. Ama bu el birliğinin, bu amaçlara hizmet etmesi lazım. Başka türlü amaçlara hizmet edecek bir elbirliğine elbette bizim yanaşmamız doğru olmaz. Endişelerimizi, korkularımızı,sıkıntılarımızı geride bırakıp,umutlu bir gelecek için hep beraber gayret etmemiz lazım. Bu gayret bazen bir duadır. Açarsınız elinizi Allah’a dua edersiniz. Gayret eder çalışırsınız o çalıştığınız şeyde duadır. Hep beraber çalışarak dua edelim anlamında söylüyorum. Yunus Emre’nin çok güzel bir sözü var. Ben çok severim ve hayatımda hep bir mihenk taşı olarak kullandım. Diyor ki ‘Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen,
Bin yıl orda durursa kendi dolası değil.’ Biz bir şeyin olmasını istiyorsak, o şeyin olmasına kendimiz gayret göstereceğiz. Burada eğer bir şeyler olsun diyorsak, benden bu gayreti göreceksiniz. 

Editör: TE Bilisim