Cemal Şen. Van siyasetinin en farklı, en doğrucu siyasetçilerinden biri... Uzun yıllardır mücadelesi verdiği ‘sol’ kimliğinden hiç şaşmayan, dahil olduğu tüm partilerde bu kimliğine rağmen “Haktır” dediğini korkmadan ifade eden bir siyasetçi. Gerek son olarak başkanlık görevine geldiği CHP’de gerekse de başkanlığını yaptığı diğer partilerin hiç birinde ‘kraldan çok kralcı’ rolüne hiç girmeyen, Kürt halkının yaşadığı acı ve sıkıntıları üyesi olduğu tüm partilerde açık yüreklilikle dile getiren ve yine mensubu olduğu her partiye çözüme yönelik önemli öneriler sunan Şen’in hükümetin başlattığı barış sürecinden önceki düşünceleri de şu an yaşanılan noktadan hiç farklı değildi aslında. Bundan aylar önce başlatacağını söylediği “beyaz mendil” projesi her ne kadar başkaları tarafından alınıp hayata geçirilse de onun heybesinde barışa dair daha çok şey var. “Aslında ben yapabilirdim, barışa yönelik yapacak daha çok şey var” demesine rağmen “Aman sürece balta vuruyor” demesinler diye “Şimdilik dursun, ama bizim de düşündüklerimiz var elbette” diyor. Her ne kadar kimi CHP sürecin dışında kaldı, kimi de CHP dahil edilmedi dese de o yine bildiğinden şaşmıyor. Sürece yönelik söylediklerinde yine dürüstlük ve samimiyet var. “Başkanımızın çalışmaları vardı ama Erdoğan kendi bildiğini yaptı” diyor, çözüm sürecindeki CHP’nin durumundan çok yakınıyor ama buna rağmen “Süreç desteklenmeli” mesajını vermekten de vazgeçmiyor. İşte Cemal Şen’i yıllardır Van siyaset arenasında farklı kılan da bu görüşleri oluyor. Buyrun çözüm sürecini bir de Şen’den dinleyelim:


 

ŞEN: HER ŞEYE RAĞMEN DESTEKLENMELİ

Son Zamanlarda ülkenin ana gündem maddesi olan çözüm sürecinin yankıları ülkenin dört bir yanında sürerken farklı isimler, farklı sesler bu süreci yorumlamaya devam ediyor. Şehrivan Gazetesi olarak bir taraftan sürece tam destek veren isimlerin fikirlerini yansıtırken bir taraftan da muhalefetin süreç ile ilgili görüşlerini vermeye çalışıyoruz. Bu noktada samimi görüşlerin ve farklı siyasetin Van’daki en önemli seslerinden birisi olan Cemal Şen’in kapısını çalıyor ve “Barış sürecini bir de ona soralım” diyoruz. Şen, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun samimi çabalarına ve çözüme ilişkin girişimlerine rağmen Başbakan Erdoğan tarafından süreç dışında tutulduğunu ve görmezden gelindiğini kaydediyor. Tüm bu yaşananlardan dolayı oldukça sıkıntılı olan Şen buna rağmen kendisinin de dahil olduğu Kürt halkının faydasını göz önünde tutuyor ve kendine yakışanı yapıyor, “…Ama buna rağmen özellikle bu sürecin herkes tarafından desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.”

 

“DEMEK Kİ BİZ ‘AKİL’ OLARAK GÖRMEDİLER…”

Sürece dair önemli açıklamalar yapan Şen’in yorumladığı bir diğer konusu ise PKK’nın geçtiğimiz günlerde açıkladığı ‘çekilme’ kararı oluyor. Bu noktada ciddi tezatların olduğunu belirten Şen, “Bu noktada hükümetin açıklaması çok farklı, Kandil’in açıklaması çok farklı. Hükümet diyor silahları bırakıp çekilecekler, gömüp çekilecekler. Kandil de ‘Hayır, biz silahlarımızla, tüm mühimmatımızla birlikte çekileceğiz.’ diyor. Bu ikisi çok farklı iki zıt anlayıştır. Çok çelişkili bir açıklamadır.” Şeklinde konuşuyor. Geçtiğimiz günlerde 2 boyunca Van’da bulunan Akil İnsanlar Heyeti’nin ziyaretlerine de değinen Şen’ın kırgın olduğu belli. Bu heyetin gittiği her ilde ana muhalefeti ziyaret etmesine rağmen Van’da kendileri ile görüşmediğini söyleyen Şen, “Herhalde fazla akil olmadığımız için bizi ziyaret etmediler. Ama ileriki zamanlarda tekrar gelmeleri söz konusu olursa basın önünde çok güzel tartışacağımıza inanıyorum.”

 

Öncelikle şunu sormak istiyorum; Çözüm sürecinde görünüşe göre CHP sanki çekimser bir tavır sergiliyor. Sizin gözlemleriniz nedir parti olarak?

 

“Şimdi parti bazında konuşmak gerekirse tabi ki biz süreci bugünle noktalayarak ya da o noktadan başlatarak değil de 2012 yılı haziranına gitmemiz gerekiyor. 2012 Haziran ayında Sevgili Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu başbakana gitti. Kürt sorunun çözümü noktasında, bu sorunun gerçekten çok önemli bir sorun olduğunu belirtmiş, Türkiye’nin kaderini etkilediğini ve bu sorunun çözümü noktasında kendi siyasi hayatını ortaya koyacağını ifade etmişti. Burada dört maddelik bir çözüm veya sorunu başlatma noktasında dört madde ortaya sürmüştür, ortaya koymuştu. Ancak genel başkanımızım o sunduğu o çözüm, dört maddelik çözüm konusunda başbakan tarafından hiçbir anlamda ciddiye alınmamıştır. Bugün işte yaklaşık 2-3 ay önce başlayan çözüm sürecine baktığımızda başbakanın gece yatıp sabah çözümden bahsetmesini çok garipsiyorum. Ama buna rağmen özellikle bu sürecin herkes tarafından desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Daha önce barış karşıtı olanlar, barışı hiçbir anlamda iki dudak arasında telaffuz edemeyenler bugün barış havarisi kesilmişlerdir. Bence önemli bir gelişme bu. Yani, bu bizi sıkıntıya sokacak bir gelişme değildir. Barış kadar kutsal bir şey olamaz. Barış bu ülkenin bir gerçeği olmalıdır. Çünkü 30 yıldır binlerce insanımızı kaybettik. Gencimizi kaybettir. Binlerce köyümüz, beldemiz, ilçemiz boşaltıldı, yakıldı, bombalandı. İnsanlar ekonomik olarak çok ciddi sıkıntılar yaşadı. İnsanlar kendi vatanlarını, köylerini, ilçelerini bırakıp göç etmek zorunda kaldı…”

 

“BU ÇATIŞMAYI BAŞLATAN DA SİSTEMİN TA KENDİSİYDİ”

 

“Tabi bu noktada tüm yaşanılan acılara rağmen ortada iyimser bir nokta vardı ki bence işin bu kısmı çok önemli. O da nedir derseniz; Bakın Kürtler yaşadıkları tüm acılara rağmen kendi illerinden, ülkelerinden göç ederken bu kirli çatışma döneminde. Bir Kuzey Irak’a göç etmediler, bir İran’a göç etmediler, bir Suriye’ye göç etmediler. (Peki) nereye göç ettiler? Batıya göç ettiler. Özellikle İç Anadolu’ya, Akdeniz’e, Ege Bölgesine, Marmara, İstanbul hatta Trakya gibi yerleri seçtiler. Demek ki Kürt halkıyla Türkiye halkı arasında bir uyumsuzluk söz konusu değildir. Aslında bu iki halk arasındaki çatışma sürecini başlatan sistemin kendisidir. Sistem böyle istemiştir ve böyle olmuştur. Şimdi sistem yeniden kendini dizayn etmektedir. Yeniden bu sürecin bitmesi noktasında bu çözümün demokratik yöntemlerle çözüleceğine inanıyorum. Biz bu konuda 16 maddelik Demokratik Toplumsal İstekler adlı bir kitapçık sunduk. Onu meclise yasa teklifi olarak sunduk. Onun içinde çok önemli şeyler vardı: Demokratik talepleri karşılayacak istekler vardır. Mesela, barajın yüzde 10’dan yüzde 5’e veya 3’e indirilmesi gibi. Bu çok önemli bir taleptir. İnsanlar kendilerini mecliste, parlementoda temsil hakkı bulamıyorlar. Mesala Doğu ve Güneydoğu’da bağımsız adaylar 3-4 milyon oy alıyor ama 20 tane milletvekili çıkarıyor. Fakat başka bir parti 1 milyon oy alıyor 75 tane milletvekili çıkarıyor. Bu adaletsiz bir anlayıştır, bunu kabul edemeyiz. İkincisi, biz diyoruz ki siyasi partiler yasası değişsin. Çünkü bu parti yasalarıyla partilerin demokratikleşmesi mümkün değildir. Hatta partilerin kitleleri temsil etme anlayışları da olamaz. Kısaca biz seçim yasalarının değişmesini istiyoruz. Bunun için de taleplerimiz oldu zaten.”

 

Peki, bu anlattıklarınıza rağmen CHP neden hala çözüm sürecinde bu kadar isteksiz görünüyor?

 

“BARIŞA KARŞI İSTEKSİZLİK YOK BARIŞ AYRILIĞI VAR”

 

İşte dediğim gibi dışarıya yansıdığının aksine, Cumhuriyet Halk Partisinde bir isteksizlik yok. Bizde farklı görüşler var. Yani demek istediğim şu: Cumhuriyet Halk Partisi bir sınıf partisi değildir, Cumhuriyet Halk Partisi tek tip bir parti değildir, Cumhuriyet Halk Partisi bir lider partisi değildir. Cumhuriyet Halk Partisi bir kitle partisidir. Cumhuriyet Halk Partisinin içinde en uçtaki bir sosyalist insan kitlesi var, bir sosyal demokrat kitle var, bir demokrat kitle var, bir Atatürkçü, Kemalist çizgi var. Hatta liberaller var. Farklı farklı görüşlerin kendini içinde bulduğu ve kendini ifade edebilecekleri bir Cumhuriyet Halk Partisi var. Cumhuriyet Halk Partisi tek tip değildir, çok sesli bir partidir. Aslında, bizim parti politikalarını tartışmamız gerekir. Kişilerin söylemlerini, politikalarını tartışmamız yanlıştır bana göre. Mesela Birgül Ayman Güler’in yaşadığı, açıkladığı bir konu gittiğimiz her yerde karşımıza çıkmıştır. Ama Birgül Güler hanımefendinin partimizin yetkili organlarında görevi yoktur, parti adına bağlayıcı kararı yoktur. Partimizin düşüncelerini bağlayan sevgili genel başkanımızın açıklamalarıdır. Bunun dışındakilerin hepsi bireyseldir.

 

Geçtiğimiz günlerde genel başkan yardımcısının istifası partide nasıl bir etki yarattı?

 

Tabi ki sevgili başkan yardımcısı Gülseren arkadaşımız benim yakın arkadaşımdır. Parti içerisinde de bir siyasal birlikteliğimiz vardı. Kendisinin bireysel düşüncesidir, saygı göstermek gerekir. Ama Gülseren Hanım halen parti meclis üyemizdir. Sadece MYK’dan istifa etmiştir. Umarım ileriki süreçte eski görevine döner.

 

“ORTADA BİR TEZAT VAR”


Bütün dünyanın da gözlemlediği bir çekilme süreci açıklaması yapıldı geçtiğimiz günlerde PKK tarafından. Mayıs ayında da çekilme başlıyor. Siz bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz Cemal Şen olarak?


Tabi ki, çekilmenin farklı yorumlamaları var. Bu noktada hükümetin açıklaması çok farklı, Kandil’in açıklaması çok farklı. Hükümet diyor silahları bırakıp çekilecekler, gömüp çekilecekler. Kandil de “Hayır, biz silahlarımızla, tüm mühimmatımızla birlikte çekileceğiz.” Diyor. Bu ikisi çok farklı iki zıt anlayıştır. Çok çelişkili bir açıklamadır. İkincisi, silahlarıyla çekilen bu insanlar hangi ülkenin yurttaşlarıdır? Bunu sormak isterim. Yani bu giden gençler, bu PKK bayrağı veya flaması altında buluşan örgüt elemanları genel olarak hangi ülkenin yurttaşlarıdır? Yüzde 80-85’i Türkiye yurttaşıdır, bu ülkenin çocuğudur. Niçin bunlar gidiyorlar? Hükümet için söylüyorum, eğer silahları bırakacaklarsa. Eğer silahları bırakacaklarsa, gömeceklerse niçin kendi ana yurtlarını, ülkelerini terk edip gidiyorlar? Niçin kendi ailelerinin yanına dönmesinler, buluşmasınlar? Hükümet neden bu konuda bir açıklama yapmıyor? Hükümetin açıklamasıyla Kandil’in açıklaması birbirinden çok farklıdır. Bana göre, bu ülkede 30 yıldır devam eden bu kirli çatışma döneminde hayatını kaybetmiş gerek dağdaki Kürt çocuğu gerekse asker, polis veya diğer yurttaşlarımızın bir araya gelip acılarını, sevinçlerini bu barış sloganı altında ortaklaştırmaları gerekir. İki-üç tane akil adam dediğimiz adamla bu acılar, bu sevinçler, bu umutlar ortaklaştırılamaz! Bu akil adamlar anlayışı AKP tarafından atanmış insanlardır. Biz bunları siyasi yapılardan bağımsız olmaları gerektiğini savunuyoruz. Yani belli bir siyasi kliğin veya siyasal bir partinin genel başkanı inisiyatifiyle atanmış insanların toplumda çok kabul göreceğine inanmıyorum.

 

“BİZİ AKİL OLARAK GÖRMEDİLER GALİBA…”

 

Söz Akil İnsanlardan açılmışken, sizde akil insanların bölgedeki çalışmalarını takip ettiniz. Bölge halkının, insanının taleplerini anlayıp ifade edebildiler mi?

Şimdi akil insanlar bizimle görüşmediği için o konuda bir beyanında bulunmam doğru olmaz. Ama akil adamların bölgelerinde gittikleri yerlerde, hepsinin bölgesi farklı olduğu için söylüyorum, ilk ziyaret ettikleri yerler genelde ana muhalefet partisi oluyordu. Ama galiba burada gerekli görülmedi. Herhalde fazla akil olmadığımız için bizi ziyaret etmediler. Ama ileriki zamanlarda tekrar gelmeleri söz konusu olursa basın önünde çok güzel tartışacağımıza inanıyorum.


Cemal Şen olarak sizin bir Beyaz Mendil Projeniz vardı. Bu bir dernek tarafından kısmen de olsa hayata geçirildi hatta geçtiğimiz günlerde. Ya sizin projeye ne oldu? Rafa mı kalktı?


Biz bu projeyi hazırladık. Projeyi 2012 yılında duyurmuştum. Hem Türkiye’de kadın nüfusunun çok yoğun olduğunu, yüzde 55-60 olduğunu düşünerek hem de bu kirli çatışmada en çok canı yananlar annelerle kadınlar olduğu için bu işi kadın hareketi öncülüğünde başlatırsak belli bir noktaya taşıyabileceğimize, bir barış noktasına taşıyabileceğimize inanmıştık. Fakat Türkiye gündemi o kadar hızlı değişti ki… Biz mendili hazırladık, ama hareketi başlatma noktasında çözüm süreci ortaya atıldı. Türkiye gündemi süreçle meşgul olduğu için, bu saatten sonra yani devlet, hükümet, başbakan direkt Öcalan’la görüşüyor. Artık bizim yeniden 100-200 kadınla yola çıkmamız makul olmaz diye düşündük. [Kamuoyu] farklı bir algı içine gerebilirdi: acaba bunlar Devlet Bahçeli gibi il il gezip barışı sabote etme yürüyüşü mü yapıyorlar diye. Gerçi işadamları konseyi herhalde bunu bizden aldı. Çünkü benim bu projem geçen yıl Cumhuriyet Gazetesinde iki sayfa olarak yayınlandı. Benim şimdi açıklayamayacağım başka bir düşüncem var. Kendim bireysel olarak gittim, gezdim. Özellikle en çok basında verdiğim veya başbakanın siyasi araştırmalarına göre kiminin partilerine göre bazı bölgelerde barışa karşı çok ırkçı hareketler vardır, bir tavır vardır. Ben de gidip yerinde görmek istedim. Hiç de öyle değildir. (Ben bölgenin adını vermiyorum çünkü yanlış anlaşılır) İnsanların kesinlikle sanıldığı gibi bir düşüncesi yoktur. Türkiye’deki tüm yurttaşlar barışı istiyor. Ama bu konuda tek bir çekinceleri vardır. Ne yapılıyor, ne üzerinde uzlaşıldı? Biz bir ortak vatan üzerinde, tek devlet içerisinde mi yaşayacağız, yoksa Kürtler bizden ayrılıp Kuzey Irak’la mı birleşecek, yoksa eyalet sistemine mi geçilecek? Veya Kürtler Kuzey Irak’la birleşirse o bölgelerdeki Türkler azınlık durumuna mı düşecek gibi endişeleri söz konusudur. Bunu çok iyi anlatmak gerekir topluma.

 

Yani tepkinin sürecin yeterince anlaşılamadığından mı kaynaklandığını mı söylüyorsunuz?

 

Süreç iyice aydınlatılmıyor. Şimdi bir düşünün. Yarın başbakan bir hafıza kaybına uğrarsa, misalen söylüyorum, acaba bu çalışmanın, başlayan çözüm sürecinin başladığı andan bugüne kadar neler söylendi, neler çizildi, neler kabul edildi, neler kabul edilmedi hakkında bilgi sahibi olan bir vatandaş yok. AKP’de yok, Bakanlar Kurulunda yok, BDP’de de yok, biz anamuhalefette de yok, sivil toplum örgütlerinde de yok, atanan akil adamlarda da yoktur. Eee nasıl olacak bu iş?

 

“BARIŞ KARŞITI DEĞİLİZ”

 

BDP de bu süreci vatandaşa anlatacak yeni bir komisyon kuruyor. Bunu nasıl buluyorsunuz?

 

Bana göre bu çok doğru bir seçenektir. Biz bunu CHP’de önceden konuştuk. Cumhuriyet Halk Partisi de bir çalışma grubu oluşturmalıdır. Vatandaşlarla, yurttaşlarımızla, sivil toplum örgütleriyle, tüm siyasal yapılarla görüşülmelidir. Çünkü bu süreç o kadar ince ve hassas bir süreç ki en ufak bir kaymada o süreci doğruya kanalize etme şansı hiç kalmaz. Herkesin ama. İşte şu parti barış karşıtıdır, işte CHP sürece karşıdır. Hayır, Cumhuriyet Halk Partisi hiç karşı olmamıştır, olamaz da. 1920 ruhuyla kurulan bir partinin, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Dünyada barış, yurtta barış” anlayışıyla kurulmuş bir siyasal yapının barış karşıtı olması mümkün değildir. 1920 ruhunun da hangi bildiride yer aldığına kendiniz de şahitsiniz.

 

RÖPORTAJ: ORHAN AŞAN / ŞEHRİVAN

Editör: TE Bilisim