Koronavirüs ile ilk tanıştığımız zamanları hatırlar mısınız?

Ne kadar da korku dolu ve ne kadar da umut doluyduk…

Hem korkuyorduk…

Hem endişeliydik…

Hem de virüsün dünyanın öbür ucundan buralara kadar gelemeyeceği umudunu taşıyorduk.

Oysa…

Korktuğumuz başımıza beklediğimizden çabuk geldi.

Virüsün dünyanın bir ucundan bir ucuna Van’a gelmesi günler bile sürmedi.

Adeta zamanla yarıştı.

Çok kısa bir sürede virüs bizlerin de hayatına dahil oldu.

Çin ve diğer ülkeleri ilgilendirdiğini düşündüğümüz o bela kısa sürede Çin’in değil bizlerin belası olmaya başladı.

Sonra da bizim kabusumuz başladı.

Yavaş yavaş biz de kapanmaya, kaybetmeye, yıkılmaya başladık.

Kapıköy gibi ekonomideki en önemli kapımız kapandı.

Sonra kısıtlamalar geldi.

Sonra çöküşler başladı…

Sevdiklerimiz gitti…

Büyüklerimizi kaybettik, eşimizin, dostumuzun ölüm haberlerini hiç olmadığı kadar hızlı almaya başladık.

Geçtiğimiz Ramazan ayında ve bayramında bir sonraki bayramı da böyle geçireceğimiz aklımıza bile gelmezken…

Virüsün yayıldığından beri üçüncü kez bayramı buruk ve pandeminin gölgesinde geçirdi.

Bu zaman sürecinde temennilerimiz, umutlarımız, beklentilerimiz hep devam etti.

Bu süreçte kayıplar arttıkça telaşımız da arttı.

Her gün bir sonraki gün içinde umutla bekledik.

Uyardık.

Yalvardık.

Temenniler sıraladık.

Ama çare olmadı.

Bu bayramı şimdiye kadarki en şiddetli, en zor haliyle geçirdik.

Büyüklerimizin ellerinden, küçüklerimizin gözlerinden öpemedik.

Zorunlu uzun süreli kısıtlamalar çaresizliğimizi, kayıplarımızı daha çok artırdı.

Biliyorum çok klasik olacak ama…

Aynı temennileri sıralamaktan, “Aman dikkat” demekten başka hala çaremiz yok.

Aşılama beklediğimiz kadar hızlı ilerlemiyor…

Mücadelemizdeki eksikliğimiz gibi aşılamada da temkinli davranmaya devam ediyoruz.

Avrupa normalleşme sürecini başlatırken biz hala aşılama konusunda ricacı olmaya, insanları ikna etmeye çalışıyoruz.

Bu süreçte de kaybediyor, kaybediyor ve kaybediyoruz.

Biliyorum söyleyecek çok bir şey yok.

Söylenecek her şey söyleniyor.

Yapılabilecek her şey yapılıyor.

Ama olmuyor.

Bu amansız virüs hiçbir şekilde durdurulamıyor.

Ama bitmeyeceği noktasında kesin bir çaresizlik ortamamımız da yok.

Yaklaşıyoruz.

Yaklaştık.

Vaka sayıları 10 binin altına düşmeye çok yakın.

Kısıtlamalar kademeli olarak gevşetildi.

Aşılamalar sürüyor.

İlgili kurumlar elinden geleni yapıyor.

Ama sadece resmi mercilerin adımları yetmiyor.

Hepimiz aynı gemideyiz.

Ve ben bir kez daha rica ediyorum.

Lütfen ama lütfen

Bu kez bu şansı değerlendirelim.
Vakaların azaldığı, yavaşlamanın bir kez daha hayata geçtiği bu süreçte mücadelemizi iki katına çıkaralım.

Biraz daha uzak kalalım, biraz daha dişimizi sıkalım.

Yapmazsak, dayanamazsak daha bunun gibi bir çok bayramı ayrı gayrı geçireceğiz.
Geleneklerimiz, alışkanlıklarımız, mutluluklarımız hep yarım kalıyor.

Sarılmayı, bayram etmeyi unuttuk.

Çocuklarımız bayramın ne olduğundan bihaber.

Yeni nesil hayatın hep böyle evde ve karantinada geçtiği gerçeği ile büyüyor.

Sosyalleşme diye bir olgudan bihaberler.

Herkese mesafeli, herkese uzaklar.

Bu uzaklıklar bitsin.
Bayramlarımız yeniden bayram olsun.

Lütfen…

Ama lütfen…