artan insan hareketliliği yaban hayatını tehdit eder hale geldi. Başta Akdamar, Adır ve Çarpanak adaları olmak üzere birçok noktada ziyaretçilerin kuş yuvalarına yaklaşarak fotoğraf çekmesi, martı yumurtalarına basması ve doğaya çöp bırakması tepki çekiyor. Özellikle üreme döneminde kuşların rahatsız edilmesi, bazı türlerin göç yollarını değiştirmesine ve adalardaki biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden oluyor. Birçok kuş yuvasının hâlâ zarar gördüğü alanlarda durumun ciddiyetine dikkat çeken Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Yaban Hayvanları Koruma ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Prof. Dr. Lokman Aslan, adalarda kontrolsüz insan girişlerinin sınırlandırılması ve doğal yaşamın korunması için gerekli önlemlerin acilen alınması gerektiğini söyledi.
ASLAN: SULAK ALANLAR DOĞANIN RAHİMLERİ GİBİDİR
Aslan, Van Gölü Havzası’nın yaban hayat çeşitliliği açısından oldukça zengin bir bölge olduğunu ifade ederek, “Bunun temel sebeplerinden biri, insan etkisinden uzak alanların fazlalığı ve bölgedeki sulak alanların varlığıdır. Ne kadar çok sulak alanı ve doğal alanı koruyabilirsek, yaban hayvanlarının çeşitliliği, ekolojik denge ve biyolojik çeşitlilik o kadar artar. Adır Adası, Akdamar Adası ve Van Gölü’ndeki diğer adalar ile göl çevresindeki sulak alanlar yaban hayatı için vazgeçilmezdir. Çünkü sulak alanlar doğanın rahimleri gibidir; yaşamın doğduğu ve sürdüğü yerlerdir” dedi.
“ZİYARETÇİ YOĞUNLUĞU KUŞ TÜRLERİNİ TEHDİT EDİYOR”
Aslan, Akdamar Adası’nda artan ziyaretçi sayısının yaban hayatı üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekerek, “Akdamar Adası son yıllarda bakım ve düzenlemelerle bir cazibe merkezi haline gelmiştir. Her yıl yüzbinlerce ziyaretçinin akın ettiği bir yer olmuştur. Ancak eskiden adanın güneybatı bölgesine insan girişi yasaktı. Bu sayede martılar ve diğer kuş türleri, tilki gibi biyolojik düşmanların olmaması ve insan etkisinin bulunmaması nedeniyle burada güvenle ürüyorlardı. İnsanlar adanın her tarafını gezmeye başladığında ise bu türlerin yaşam alanları zarar görebilir” diye konuştu.
“ADALARDA KONTROLLÜ GİRİŞ SAĞLANMALI”
Adalarda alınması gereken önlemleri de dile getiren Aslan, canlıların yaşam alanlarını güvenlik ve gıda ihtiyacına göre seçtiğini belirterek, “Canlılar bir yaşam alanını iki sebeple tercih eder: Güvenlik ve gıda. Eğer biyolojik tehdit yoksa bu bir avantajdır. Ancak güvenlik hissedilmediğinde kuşlar yumurtlamaz, kuluçkaya yatmaz ve bu da üreme başarısını düşürür. Dolayısıyla biyolojik çeşitlilik de azalır. Bu yüzden adanın batı tarafında bulunan yaban hayat alanlarına insan girişinin kontrollü olması gerekir. Bu alanlar koruma altına alınmalı, uyarı levhaları dikilmeli ve ziyaretçiler yalnızca belirlenen yürüyüş yollarını kullanmalıdır. Ayrıca adada tavşanların çoğalması da ekosisteme zarar vermektedir. Yeni bitki filizlerini tüketmeleri, erozyonu artırmaları gibi sebeplerle, tavşan popülasyonunun kontrol altına alınması ve doğaya zarar vermeyecek seviyeye düşürülmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
ASLAN: ADALARA BİLGİLENDİRİCİ LEVHALAR KONULMALI
Aslan, bilgilendirici levhaların önemine de değinerek, “Bu adalarda levhalarla ‘Bu tarafa geçilmemeli’, ‘Burada kuluçkaya yatmış hayvanlar var’, ‘Biyoçeşitliliği koruyalım’ gibi uyarılar konulmalıdır. Artık toplumumuz ekolojik bilince sahip, sadece doğru yönlendirmelere ihtiyaç var. Vatandaşlarımız çevreye duyarlı ve destek olmaya hazır. Bu nedenle, biz de onlara rehberlik etmeliyiz. Nasıl ki evimizde mahremiyet alanlarımız varsa, misafir odamızla yatak odamız ayrıdır ve herkes her yere giremez, doğayı da aynı şekilde korumalıyız. O alanlar da hayvanların üreme ve yaşam alanlarıdır, o yüzden tıpkı evimizin mahremiyetine gösterdiğimiz özeni onlara da göstermeliyiz” şeklinde konuştu.
DOĞA GÜZELLİĞİYLE CEZBEDİYOR, İNSANIN İZİYLE TAHRİP OLUYOR!
İnsanların doğaya sahip çıkması gerektiğini vurgulayan Aslan, “Son olarak şunu belirtmek isterim: Medeni bir toplum, tüm canlıların birbirinden emin olarak yaşadığı toplumdur. Doğaya zarar vermeden, yaban hayatı koruyarak gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmalıyız. Ben inanıyorum ki geleceğin çağı ekolojik çağ olacak. Kim doğaya, habitatına sahip çıkarsa, kim bunu gelecek kuşaklara aktarırsa, gerçek anlamda medeni olan o toplum olacaktır. Şehirleşip doğayı betonlaştıran toplumlar ise yaşasa bile kültürel ve ruhsal açıdan yoksullaşacaktır. Belki de bu yüzden antidepresan kullanmak zorunda kalacaklardır” diye aktardı.
“KORUYUCU TEDAVİ HER ZAMAN CERRAHİ MÜDAHALEDEN DAHA İNSANCILDIR”
Hayvanlara güvenli yaşam alanları sunulması gerektiğini belirten Aslan sözlerini şöyle tamamladı: “Bu nedenle doğamıza sahip çıkmalı, doğayı koruyarak kültürel ve ekonomik anlamda da gelişmeliyiz. Koruyucu tedavi her zaman cerrahi müdahaleden, kemoterapiden daha kolay, daha ucuz ve daha insancıldır. Doğamızı da koruyucu yaklaşımlarla korumalıyız. Çünkü bir Akdamar Adası’nı, bir Adır Adası’nı, bir Edremit sazlıklarını yeniden inşa edemeyiz. Hayvanlar bizden neden kaçar? Güvenmedikleri için. Eğer onlara güven ortamı sunabilirsek, bir gün bizimle selamlaşacak hale bile gelebilirler. Bu da çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras olur.”