“Nankörlük, zayıf insanların işidir, kudretli insanlar içinde asla nankör olana rastlamadım.Goethe

İnsan yardım elini uzatırken, bir iyiliği, bir hayrı yaparken sadece Allah rızasını düşünecek seviyeye erişmişse, nankör insan onu derinden üzmeyecektir.

“Minnettarlık duyan bir kişi güçlü bir kişidir, çünkü minnettarlık güce yol açar. Bütün bolluk sahip olduğumuz şeyler için minnettar olmaya dayanır.” Elisabeth Kübler-Ross Yaşam Dersleri

Hallacı Mansur, kendisini idam edecek adama bir çok iyilik yapmış olduğunu düşünerek derin derin bakmış. Cellât: “Yaptıklarım yazık oldu diye düşünüyorsun değil mi?” demiş. Hallacı Mansur: “Hayır!” demiş, “Yaptıklarımı Allah rızası için yaptığıma göre yazık olmasına imkân yok, ama bakıyorum ruhun çok çirkin ama güzel bir görünüşün var. senin ruhun, vücudunun azalarına nankörlük ediyor, zira

Nankörlüğün yalnızca kula yapıldığını sanıyoruz. Aslında yüce Allah'ın verdiği nimetlere şükredilmemesi en büyük nankörlüktür. Sözlükte “yapılan iyiliği bilmek ve onu yaymak, iyilik edeni iyiliğiyle övmek, nankörlük etmemek” anlamına gelen “şükür” kavramı, Allah’ın vermiş olduğu nimetler karşısında kulun minnettarlığını ifade etmektedir

Karşılıksız yaptığımız yardımların tadına varabilirsek bunun ne denli güzel bir davranış olduğunu görebiliriz. Diğer taraftan görevi gereği iyi davranan insanlar bunu minnet konusu yapmamalılar. Şöyle bir düşünelim; bir işletmeye gittiğimizde görevliler veya işletme sahibi müşteri memnuniyeti gereği en güzel şekilde hizmet etmeye çalışır, ancak minnet etmeyi akıllarına getirmezler. Ama kamu da genel olarak personel tarafından gösterilen ilgi iyilik diye adlandırılır. Kamuda görevli personel vatandaşlara hizmet etmek için orada bulunmakla beraber özel sektörün çalışma prensiplerine göre iş görülmediği için görevliler tarafından gösterilen ilgi iyilik olarak adlandırılır. Halbuki iyilik, güzellik insanın görevi dışında verdiği ekstra hizmette olur. Kamu kurumlarında görev yapan personel verdiği hizmetin beytülmal yani hazineden aldığı ücret karşılığı olduğunun bilincine varıp gereği gibi görev yapmamanın sonucunun aldığı ücreti şüpheli hale getirebileceğini hesabını yapmalıdırlar.  

İyiliği karşılıksız yaparken aşağıda Seneca’nın belirttiği hususları da gözardı etmemek lazım:

“İyilik yapmak istediklerimizi layıkıyla seçmemiz önemlidir. Borç verirken, ilk önce o kişinin yaşantısı ve alışkanlıkları hakkında dikkatli bir araştırma yapmamız gerekir. Sözgelimi, verimsiz bir toprağa tohum ekmekten kaçınırız ama sanki ikisi çok farklı şeylermiş gibi iyilik yapmak istediklerimize elimizde avcumuzda ne varsa rastgele (araştırmadan) dağıtırız.” 

Yıllar önce İstanbul'a eş dost ziyaretine gitmiştik. Eşim öteberi almak için pazara gitmişti. Uyanık hırsızlar oraların yabancısı olduğu her hâlinden anlaşılan eşimi gözlerine kestirmişler. İstanbul’da yaşayanlar  bu tür durumlarla çok karşılaştıkları için tedbirli davranıyorlar. Hırsızlar bir fırsatını bulup kaş ile göz arasında bebek çantasını alıyorlar. Hanım fark edince iş işten geçiyor. Bir başkasının telefonundan beni arayıp üzüntülü bir ifade ile durumu anlattı. Hemen pazara gittik. Tabiî eşimi teselli etmekten başka bir şey yapamadım. Üzüntü ile eve döndük. Hali vakti yerinde olan bir akrabamız olayı duyunca beni mahcup etmemek için kardeşime gidip maddi kayıplarımıza eşdeğer miktarda para verdi. Bu, bize ilaç gibi geldi. Uzun yıllar sonra evde otururken bu olay aklıma geldi. Akrabama mesaj ile şükranlarımı ve sevgilerimi ilettim. "Bu olayı unutmuştum," diye yazdı. Ona "Senin unutman, benim ise unutmamam lazım," diye cevap verdim.

Hz. Ali (ra) “Hiç kimseden vefa görmesem de yine vefa göstermeye devam edeceğim” diyerek vefakâr olmanın ne yüce bir mertebe olduğuna işaret etmiştir.