Yasak ağaç

Abone Ol

Bir ağacın dallarında rengarenk meyveler olduğunu hayal edin. O kadar cezbedici, o kadar parlaktır ki ona yaklaşmamak neredeyse imkansızdır. Ancak bir o kadar da yasaktır. Elinizi uzatmak, bir meyvesini koparıp tatmak size mutluluk yerine sınav getirir.
İnsanın tabiatında yasak olanı merak etmek vardır.

Yaklaştığında, dokunmadan bile içi kıpır kıpır olur; yasak meyvenin güzelliği kişiyi cezbetmeye başlar. İşte tamda bu yüzden “Yasak Ağaç” yalnızca Adem ile Havva’nın imtihanı değildir. Hepimiz için hayatın farklı alanlarında karşımıza çıkan bir semboldür.
Yasak ağaç, aslında her birimizin kendi imtihanıdır. Kimimiz için bir arzu, kimimiz için bir hırs, kimimiz içinse vazgeçemediğimiz bir zaaf olabilir. Her yaklaşma, hem dünyevi hem uhrevi bir sınavın kapısını aralar. Adem ile Havva’nın kıssası bize şunu öğretir: insanoğlu, şeytanın fısıltılarına kulak verdiğinde, elindeki cenneti bile kaybedebilir.

Bizlerde benzer şekilde hayatımızda yasak olanın cazibesine kapıldığımızda, elimizdeki huzur, iyiliği yada fırsatları kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız. Yasak meyveler sadece cennetten değil, bu dünyadaki saadetimizden de edebilir bizi. En büyük özgürlük, elini uzatabilmekte değil, uzatmamakta gizlidir.
Yasak ağaç bize şunu öğretir. Gerçek özgürlük, her istediğini yapmak değildir. Gerçek özgürlük, elini uzatabileceğin halde geri çekebilmektir. Çünkü insanı olgunlaştıran şey, arzularını dizginleyebilme gücüdür.

Belki de asıl cennet, toprağın üstünde değil, kendi kalbinde gizlidir. Ve o kalbi korumak, yasak ağaçların cazibesine rağmen direnebilmektir.