Zamanın bizlere ne göstereceği hiçbir zaman belli olmaz. Bu sebeple hayatımıza değer katan şeyler ertelemeye gelmez. İki dakika sonra veya iki gün sonra yaparız dediğimiz şeylerin belkide hemen yapılması gereklidir. Zamanında yapılan işler her daim daha değerlidir, daha gözdedir. Doğacak olan çocuk zamanı gelmişse, bekler mi ki hiç iki dakika sonrayı veya ölümle burun buruna gelmiş kişi zamanı dolmuşsa, bekler mi ki iki gün yaşamayı. Zaman ve eylemler doğru ve yerinde yapıldığında ne kadar da kıymetli. Ve insanoğlunun eylemlere yüklediği değer veya değersizlik sayesinde zaman olgusundan şikayetleri.
Zaman… Sessizce akıp giden, ama arkasında çok şey bırakan bir nehir. Ne geleceğini biliriz onunla, ne de nereye götüreceğini. Ama bir şeyi hep biliriz; geri gelmeyecek. Tamda bu yüzden, zamanın değeri üzerine ne söylesek eksik, ne söylesek geç kalınmış oluruz.
Zamanında yapılan her şey, yerini tam bulmuş bir cümle gibidir. Ne eksik ne fazla… Gecikmiş bir sevgi, zamanında söylenmeyen bir teşekkür, ertelediğimiz bir ziyaret. Hepsi birer iç burukluğu olarak kalır insanın içinde. Oysa hayatı anlamlı kılan şey, tamda o anı yakalayabilmektir.
Ne çok şey erteliyoruz aslında. Bir telefonu sonra açarız, bir “seni seviyorum'u” başka bir güne bırakırız. Birinin gözlerinin içine bakıp “ iyi ki varsın” demeyi bile zamanla pazarlık ederek erteliyoruz. Oysa bazı sözlerin zamanı geçince anlamı da eksilir.
Bazen geç kalmak, yalnızca bir ana değil, bir kalbe, bir ihtimale, bir hayata geç kalmaktır.
Sanki zaman hep bizimle olacakmış gibi bir yanılgıyla yaşarız. Oysa zaman, kimsenin yol arkadaşı değildir. Ne birini bekler, nede bir şeye geri döner.
Zaman en adil en acımasız öğretmendir. Kimseye torpil geçmez. Hataları gösterir ama düzeltmek için fazla zaman tanımaz. Bize düşen, onu iyi okumak, iyi dinlemek, iyi kullanmaktır.
Çünkü zamanla yarışılmaz, zamanla yürünür. Belki de hayatın en büyük öğüdü şudur.
Ne yapmak istiyorsan şimdi yap.