Mektubun devamında;

“Her iki ana merkezci iktidarcı ve devletçi akım, kapitalist emperyalist yükselişin bağlamında gelişmiş olup dönemin egemen saltanat bloğu olan Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde kullanılmıştır. Özellikle yeni dünya hegemonu olarak yükselen İngiliz İmparatorluğu tarafından. Halen de sıkı sıkıya kullanma durumu devam etmektedir.

Her iki merkez de milliyetçilik mikrobunu İslam'ın özüne karşı sonuna kadar kullanmışlardır. Kendi ulus devletlerini doğuşunda kapitalist emperyalizmin ana zor kavram ve uygulaması olan ulus devletçi sistemi en zorba tarzda kendi halklarına zalimce dayatmaktan asla tereddüt etmemişlerdir. Hâlbuki İslam’i ümmet anlayışı öz itibariyle ulus devletçilikle asla bağdaşmaz.”

Öcalan milliyetçi mikrop ile birlikte ulus devletçi sistemi de en zorba tarzda değerlendirerek sanki bugüne kadar Kürt ulusu için ulusçuluk kavramını gerçek çehresi ile tanımadığını ve karşı olduğunu söylemektedir. Ön plana çıkardığı ümmet anlayışını benimser görünmesi için kendisinden daha net ve ümmet anlayışına sahip olduğunu ve aynı zamanda sosyalist fikirlerden arınarak saf bir İslami düşünceye sahip olduğunu beyan etmesini bekleriz bu açıklamalar karşısında…

Öcalan; saltanat hilafetini eleştirirken kökene inmiyor. Müslümanların ilk 30 yıldan sonra hilafetin saltanata dönüştüğünü bilirler. Ama sosyalizmi kendine rehber edinenler Müslümanların sahip olup bütün platformlarda kendilerini ifade etmelerine fırsat verilmemesi neticesinde bunu kitlelere duyurmaktan lokalize oldular.

Öcalan;” . Hâlbuki İslam’i ümmet anlayışı öz itibariyle ulus devletçilikle asla bağdaşmaz.” Sözü bugün kendisinin önderliğini kabul eden her Kürt için çok önemsenmelidir. Bugüne kadar Müslümanların ümmet meselesine karşı sürekli olarak ulusalcılığı savunmalara karşı A.Öcalan’ın bu sözleri bir manifesto gibi değerlendirilmelidir. Eğer bu sözler ciddi bir değişim ve dönüşüm yüreği ile söylenmiş ise…

Mektubun devamında;

“Zaten İngiliz İmparatorluğu İslam ümmetini parçalamak için ulus devletçiliği onun başat ideolojisi milliyetçiliği çok bilinçli olarak İslam ümmetinin bağrına beynine ve rahmine yerleştirmiştir. Son 200 yıllık tarih bir nevi İslam'ın mekânlarında ve halklarında İslam'ın bütün değerlerini neredeyse onulmaz bir biçimde tahrip etmiştir.”

Bu sözler bir itiraf ve yapılan hatalardan dönme şeklinde söylenmiş ise Öcalan’ı önder kabul eden ve izleyenler için yeniden gerçek İslam ile yüzleşmenin zamanı gelmiştir şeklinde değerlendirilmelidir.

Öcalan mektubunun bir kısmında;

“Temel görevlerimizin başında mekana ve zamana bağlı olmayan Allah’ın nasları kadar önce oluşturulan tekil nasları da aynı sorumluluk ve yetkinlikle ele almalı ve haklarını teslim etmeliyiz. Bilimsel ifade ile söylersem; genel ilkelerin somut uygulanışını adil ve özgürce başarmalıyız. Daha somut olarak genelde tüm canlılara özelde insana özgü topluluklara İslam evrenselliğinin özünde yatan adil ve özgürce yaklaşımları uygulamalıyız. Kul hakkı yememek ve karıncayı ezmemekle dile getirilen budur.” Derken toplumun Allah’ı bilme ve Onun uluhiyet ve rububiyet kavramlarının bilinmesinde ne kadar geri kalındığını ve emperyalist hayat standardının bize ideolojik olarak yönelmesinden sonra Allah ile olan irtibatımızın kesilmesinin hezeyan dolu sözleridir bu sözler….

Samuel Zwemeer’in 1935 yılında Kudüs’te tertiplemiş olduğu Hristiyan misyonerler toplantısında dile getirdiği ” Sizi gönderen Hıristiyan alemini sizden beklediği şey Müslümanların Allah ile olan irtibatlarını kesmenizdir… ” Sözleri bugün İslam dünyasında batının ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir.

Abdullah Öcalan daha yakalanmadan önce şöyle bir söz sarf etmişti; “Humeyni İslam’ı ne kadar kullandıysa bende kullanacağım…” Bu söz yazmış olduğu bir kitabında geçmekte. Eğer Öcalan bu sözle hareket ediyorsa ve kullandığı İslam içerikli sözlerin tesiri çok çabuk geçer. Malum olduğu üzere Türkiye Cumhuriyeti de aynı şekilde davranmış ama Müslümanlar üzerinde pek kalıcı bir etki bırakamamıştı. Çünkü Allah her şeyi ve sinelerimizde olanı da bilir….

Öcalan mektubuna şöyle devam eder;

“Ama iki zalim merkezden kaynaklanan “Hizbullah” ve “El Kaide” bozguncuları esasında kapitalist hiçleştirmenin İslam ümmetinin başına bela ettikleri güncel faşizmi temsil etmektedirler. İdam sehpaları kelle koparmalarıyla korkunç faşizmi başta Kürdistan halkı olmak üzere tüm İslam olan ve olmayan halklara insanlara karşı uygulamaktadırlar. Otoriter laikçi ve milliyetçi faşizmin dünün ve bugünün halen acımasızca uygulanan devletçi faşizmi iken sözde daha güncel ve radikal dinciliğin faşizmi de bu adı geçen akım ve partiler eliyle olmaktadır.”

Hızbullah İran tarafından Lübnan’da desteklenerek Siyonist İsrail’in İran’a saldırmasını önlemek ve ABD emperyalizmini geçmiş dönemde Lübnan’dan kovmak için İslam adına kurulmuş bir İslami organizedir. Oysa El Kaide öyle değil. El Kadide Afganistan’ın Rus işgalinin çekilmesi ile birlikte oradaki mevcut İslami yapıya karşı ABD tarafından destelenen ve mezhebi bir düşünce ile hareket eden işbirlikçi bir kuruluştur. Ama Öcalan meselenin kökenine göre değil de emperyalizmin bunu bu şekilde anlayın ve kabul edin meselesine göre değerlendirmektedir.

Öcalan mektubunda can alıcı noktayı vurguluyor;

“Değerli Mümin Kardeşler;

Kürdistan’daki özgürlük hareketi asla ne bu otoriter laikçi milliyetçi ne de radikal dinci geçinen iki ana merkezli sapkınlığa düşmeyecek ve fırsat tanımayacaktır. İnanıyorum ki temsil ettiğiniz özgürlük hareketi her türlü milliyetçi dinci cinsiyetçi bilimci geçinen kapitalist ataerkil iktidarcı anlayış ve uygulamalara karşı radikal demokrasinin ve özgür mekanı kendisi olacaktır.”

İşte demokratik İslami kongreye çağrısı ve mektubunda dile getirdikleri yukarıdaki sözlere ile kendini netleştiriyor. Bildiğimiz kadarı ile Kürdistan’da ki hareketin ana fikrini İslam oluşturmamaktadır. Türkiye’de ve Suriye’de sosyalist, Irak ve İran’da ise milliyetçi ve aynı zamanda muhafazakar ve işbirlikçi bir seyir izlemekte.

Öcalan, dinci, her türlü milliyetçi kapitalist ataerkil iktidarcı anlayış ve uygulamalara karşı radikal demokrasinin ve özgür mekânı kendisi olacaktır şeklindeki değerlendirmesi tamamen önceden bağlı olduğu sosyalist dünya görüşü ile birebir örtüşmektedir. Çünkü gerçek İslami kavramlar yerine günlük kullanılan ve ideolojik kılıf giydirilmiş sözlerin kullanılması yine bir hayal kırıklığı yapmaktadır.

Anlaşılıyor ki A. Öcalan hapiste İslam’ı inceleme fırsatı bulmuş ve kitabi ve yanı zamanda hiç ibadi olarak hayata geçmemiş sadece akademik bir bakış açısı ile öğrenilen İslam adına bir değerlendirme ile Kürt hareketine İslami bir kılıf geçirme şeklinde anlaşılan bu ifadeler özden kaynaklanmayan sadece yüzeysel bir takım değerlendirmelerdir.

Meselenin can alıcı noktası İslam’ın demokrasi ile ifade edilişidir. Oysa Allah gönderdiği bu İslam dinini Maide Suresinde şöyle beyan buyurmaktadır; “Bugün dininizi kemal erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçtim ve hoşnut oldum”.

Allah’ın tamamlayıp gönderdiği ve hoşnut olduğu İslam’ı demokrasi ile ifade edip sanki demokrasiye muhtaçmış gibi algılayıp üzenine toplantılar yapmak o gerçek dinin gerçek çehresi ile bilinip anlaşılmadığını gösterir.

Allah Resulü Hz. Muhammed’in bizlere müjdesi var ve son kıyamet savaşından evvel Müslümanlar ile Yahudiler arasında bir savaş olacaktır ve bu savaş Müslümanların galibiyeti ile sonuçlanacaktır. İşte bu savaşa doğru giderken İslam dünyasında Kurana yönelişler vardır ve hiçbir kuvvet bu yönelişleri durduramayacaktır.

Selam ve dua Allah’a gerçek manada tabi olanlardır…