Özlü Söz: İlmiyle amel etmeyen âlim başkasına giydirdiği halde kendisi çıplak olan terzi gibidir.

İMAMI GAZALİ

Yıllardır Kürt hareketinin sosyalizmden beslendiğini biliriz. Fakat son dönemlerde özellikle de ABD’nin Ortadoğu Projesi kapsamında müdahil olması birçok kişiyi farklı yönden etkiledi. Her ne hikmetse İslam ülkeleri denilen ve sınırları batı emperyalizmi tarafından çizilenlerin batı endeksli siyasi ve ekonomik yapısı son dönemlerde farklılık göstermeye başladı.

Sosyalist Kürt hareketinin de bu değişim ve dönüşüm ile birlikte sosyalist söylemler yerine İslami içerikli görüş ve söylemlere yönelmesi çok dikkat çekicidir. Hangi gizli el veya organize sosyalist Kürtlerin İslami bir ağızla konuşmasına yol verdi. Yoksa sosyalist önderler hidayete erip şuurlu bir İslami kimliğe mi döndüler?

Abdullah Öcalan’ın mektubunda dile getirdiği İslami söylemler ve bakış açısı belki birçok insan tarafından beğenilip desteklenerek “oh nihayet” denilebilecek kadar özenle seçilmiş kelimelerden oluşmaktadır.

Mektupta söylenenlerin asıl hedefi ve varılmak istenen son merhale nedir üzerinde duracağız. Ama önce İslam’ın özü nedir hangi temeller üzerine bina edilir ve günümüzdeki yapılanması öz ile bağdaşmakta mıdır meselesi üzerinde durmamız gerekiyor.

İslam SLM kökeninden gelen ve asıl manası teslimiyet olan Arapça bir kelimedir. Dilimize çevrildiğinde teslimiyet olarak algıladığımız İslam’ı kabul edene de Müslüman denir. İslami manası ile Müslüman şeksiz ve şüphesiz Allaha teslim olandır. Bunun temeli LA İLAHE İLLALLAH’ TIR. Yani Allah’ın dışında hayatıma hiçbir ilah yön veremez ve beni yönetemez demektir.

İlah kelimesi Arapçada birçok manası vardır; sevilen, tazim edilen, ibadet edilen, hüküm koyan, yaratan, korkulan, sığınılan, güç ve kudret sahibi olan, mülk ve tasarruf sahibi, yöneten ve adil olan manalarını içermektedir.

Bir Müslüman için tek ilah Allah’tır ve ilahlık vasıflarının bütünü ancak Allah’ın zatında bulunur. Allah’ın sahip olduğu bu vasıfların büyük bir kısmı insanoğluna verilmemiştir. Allah’ın ilahlık vasıflarından herhangi birine bende talibim ve yapabilirim dediğinde şirke düşer ve Allah şirki hiçbir şekilde af etmeyeceğini beyan buyuruyor.

Allah Nisa Suresi 48 ve 116. Ayetlerinde; “Allah ilahlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında kendisine ortak koşulmasını, Allah’a imanın gerektirdiği esasların inkâr edilmesini asla bağışlamayacaktır. Bunun dışındaki, bunun altındaki büyük-küçük günahları, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tabi, akıllı ve sorumlu kimseler için bağışlar, ilahlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşan, Allah’a iftira ederek, bile bile büyük günah işlemiş olur.”

Bugün birçok ülke, insanlarını sevk ve idare ederken hükümlerini vahyin hükümlerine göre değil aklın hükümlerine göre verir ve bunlar son din olana İslam’a göre küfri hükümlerdir. Bundan dolayı Allah Maide Suresi 44. Ayetin son kısmında; “ …. Kimler Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezler, icraat yapmazlarsa onlar, işte kolektif şuurlarındaki Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk taahhütlerini örtbas ederek inkârda ısrar eden kâfirlerin ta kendileridir.” Şeklinde buyurarak insanların bulduğu ideolojik hükümler ile bu rejimlerin zemininde ve onların kavramları ile İslam’ı görüp değerlendirmeleri ret edilmiştir.

Evanjelizmin hegemonyası altında olan Amerika’nın bütün emeli Siyonist İsrail’in tahrif edilmiş Tevrat’a göre emelini gerçekleştirmektir. Bununu için İslam dünyasında son 30 yılda ivme kazanan Kuran’a dönüş hareketleri Amerika ve onun akıl hocası olan Siyonistler tarafından çok iyi takip edilerek önlem almaları bugün hızla devam etmektedir.

Arap Baharı bu yüzden organize edildi. Saltanat hilafeti yürürlükte olduğu Osmanlı Devleti yıkılarak hilafete tahammül edilmemesi neticesinde ırkçılık üzerine bina edilen ulusalcılığa birde sosyalist bir yorum getirtilerek demokrasi gelinliği ile şirinleştirildi. Oysa bütün amaç İslam’ın kendi toprakları üzerinde siyasi bir organize ile hüküm sürmemesi idi.

Hilafetin ortadan kaldırılması ve akabinde kurulan sınırları emperyalistler tarafından çizilen başlarına da işbirlikçi yerleştirilen isimlerinden hiçbir şeyleri olmayan İslam(!) devletlerinin varlığı sürekli olarak onları kuranlara hizmet etti.

Şimdi gelişen İslami hareket ve Kur’ana dönüşlerin önünü kesmek uğruna İslami kılıf giydirilmiş söylem, eylem ve toplantılar ne yazık ki Kur’ani düşünce ile hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Dün İslam bizi geri bıraktı en büyük kötülüğü biz İslam’dan gördük diyenler bugün “Saygıdeğer Mümin Kardeşlerim” diye hitaplarla sanki “Din kitlelerin afyonudur” söylemini kendileri hiç söylememiş gibi bizi akıl erozyonuna uğratıyorlar.

Şimdi gelelim Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile Diyarbakır’da toplanan “Demokratik İslam Kongresine” gönderdiği mektupta söylediklerini incelemeye…

Mektuba Mümin Kardeşlerim diye başlamış;

Biz biliyoruz ki Abdullah Öcalan fikri bakımdan sosyalisttir ve bu fikirlerini Kürt halkının kurtuluşuna vesile olması için PKK adlı örgütü kurmuştur. Akabinde Türkiye Cumhuriyetine Kürt hakların çiğnediği için gerilla savaşı başlatmış ve bu konuda silaha başvurulması neticesinde bugünlere gelinceye kadar çok kan dökülmüş ve her iki tarafın civanları kara toprağa verilmiştir.

Yani Abdullah Öcalan ciddi manada ve birikimli bir sosyalisttir. Ama geçen yıl Nevruz için kaleme aldığı mektup ile bu kongreye gönderdiği mektup İslami kavramlar içermesi iki soruyu akla getirmektedir.

Abdullah Öcalan ya hapiste İslam’ı inceleyerek ciddi manada İslam’a dönüş yapmıştır ya da sosyalizmin penceresinden değerlendirmelerle gelişen İslami hareketler karşısında Kürtlerin de kendi paylarını almaları hususunda bir manevraya girmiştir.

Çünkü bu konuda mektubunun başında söyle demektedir; “İslam’ın ana merkezlerinde büyük bir savrulmayı, ihanet ve isyanı yaşarken, “Kürdistan” ve “Demokratik” kavramlarını, eksik ve yanlış anlamada yol açabileceğinin bilincinde olarak yine de daha büyük yanlışları önlemek ve özdeki doğrulara yol açmak açısından kullanmaktan çekinmedim.”

İslam’ın ana merkezleri nerelerdir? ve ihanet ile isyan nerelerde yaşanmıyor ki! Bu konuda açıklayıcı bilgi yok ve şu andaki mevcut statüko üzerinden meselelere bakılmakta ve çözümler bu statükoya göre hazırlanmak istenmektedir. Çünkü çağrılan alimler ve konuya vakıf olanların her biri İslam dünyasının birliği hususunda ve hilafetsiz bir İslam’ın olmaması durumunda bugüne kadar bir çaba ve hareketleri yok.

Öcalan mektubunda iki ana merkezden Arabi ve İrani merkezleri ön plana çıkararak meseleye her iki merkezin arasındaki mezhep farklılığını hiç incelemeden dışarıdan bakan biri olarak gözlemini sunuyor. Kendisi hapishanede eksik gördüğü İslami yapılanmayı düşünmeleri için kanaat önderleri, yazarlar, sivil toplum kuruluşları ile alimlerin bu demokratik İslam üzere düşünüp Kürdistan’ın kurtuluşu ve mevcut dış güçlerin dizayn ettiği statüko üzerinden İslami olmayan ama kendi İslami yapılanmalarına davet ediyor.

Öcalan mektubunun devamında;

“Özellikle İslam’ın iki büyük merkezi olarak kendini günümüze de dayatan iktidarcı Arabi, selefi akımlarla İran’i Şia akımların devletçilik bağlamında yol açtıkları büyük tahribatlara karşı mekan halk ve demokrasi merkezli kavramlarla mücadele bayrağı açmayı aynı dinin özündeki doğruya sadakatle bağlı olmanın gereği saymaktayım. İki iktidarcı devletçi merkeze karşı demokratik ve mekân merkezli karşı çıkışların en büyük toplumcu ahlaki ve politik ifadesi olarak İslami yanıt aramayı bulmayı ve iradeleştirmeyi kongrenizin en temel görevi saymakta ve selamlamaktayım.”

İslam dünyasında birçok ülkede iktidar olan Arapların selefi durumu ile Şah gibi emperyalizmin uşaklığını yaparken İslami bir inkılapla devrilmesi meselesini sadece Şia akımına bağlamak temelden gelen meselenin kimler ve nasıllığı hiç hesaba katılmamış…

Arapları hilafet merkezinden koparan ve onlara ulusalcılığı aşılayarak kendi dinleri ile ters düşebilecek kadar İslam’dan uzaklaşan emperyalist uşağı gerici Arap rejimlerini normal bir İslami yapı olarak kabul kokuyor bu sözler.

Eğer illa da Kürdistan’ın kurulması isteniyorsa bu gerçek İslam yerine Amerikanvari bir İslam ile şimdi kurulabilir. Çünkü şu anda İslam topraklarında hâkim güç ABD’dir ve gerçek İslam’ın sahipleri ne yazık ki şu anda bu konuda söyleyecek ve yapacak bir organizeleri mevcut değil.

Kur’an düşüncesi ile hareket eden Müslümanlara bugüne kadar siyasi olarak hep engeller çıkarıldı. AKP İslam dünyasında birliğin oluşmaması için ABD tarafından dizayn edilip ortaya sürülmesi İslam Birliğinin kurulmaması içindi ve şimdilik bu birliğin gerçekleşmesi bu organizeden dolayıdır.