HDP, IŞİD’e düşme tehlikesiyle karşı karşıya olan Kobanê’yle dayanışma için 6 Ekim’de sokağa çıkma çağrısı yaptı. Çıkan olaylarda en az 39 kişi öldü. Herkes yaşananları kendine göre açıklıyor, ölümlerden farklı kişileri sorumlu tutuyor. Bu arada Kürtlerin, Kobanê’ye askeri destek ulaştırılması için gündeme getirdiği koridor talebi Türkiye tarafından karşılanmıyor. Taraf Gazetesi yaşananları, HDP açısından anlatması için hukukçu Milletvekili Nazmi Gür’e sordu. Uzun yıllar İnsan Hakları Derneği Van Şube Başkanlığı da yapan Gür, “Rojava Türkiye’nin önemli ticaret ortaklarından olabilir, yeter ki ‘kırmızı’ denilen çizgilerinden vazgeçsin” diyor.

İŞTE O RÖPORTAJ:

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Beşir Atalay, bir siyasi partinin insanları mitinge çağırabileceğini ama sokağa çağıramayacağını söyledi. HDP’nin sokağa çıkma çağrısı hukukî miydi?

Sokağa çıkmak anayasal bir haktır. Sokağa çağırmak da bir partinin başvurabileceği en demokratik yöntemlerden birisidir. Anlaşılan o ki, hükümet henüz Gezi Parkı travmasını içinde derin bir biçimde taşıyor.

HDP’nin bu çağrısının ardından 39’dan fazla insan öldü. Olaylar, kontrolünüzden çıktı da mı böyle oldu?

Olup bitenin altını, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın şu cümlesinden yola çıkarak kazımak gerekir: “Şiddete misliyle karşılık vereceğiz.” Ala, bunu söylediğinde Varto’da bir gencimiz polis kurşunuyla vurulmuştu. Demek ki demokratik tepkisini ortaya koyan halka şiddet uygulayan devletin acımasız bir yüzü var. O yüz bu olaylarda adeta kadife eldiven içinde demir yumrukla karşımıza çıktı. Bakan böyle deyince tabii diğer yetkililer bu demokratik eylemi bastırma hareketine giriştiler. Ordunun kışladan çıkarılması, hele olağanüstü hâl uygulamalarının bölgenin altı illine yaygınlaştırılması hem anlamsız hem son derece tehlikeliydi. Nihayetinde, polis de paramiliter güçlere destek çıktı. Başkale’de üniformalı bir polis “Yaşasın IŞİD” diyebildi. Demokratik çağrımızı bu tür provokasyonlarla kana buladılar. 35’e yakın insan polis şiddetiyle yaşamını yitirdi. Bu süreçte partimiz hükümetle her aşamada diyalogdaydı. Sadece çözüm süreci için değil, ülkenin geleceği açısından da bu diyalogun değerinin farkındayız. Ve nihayet eşbaşkanlarımız sağduyu çağrısı yaptı. Sayın Öcalan İmralı’dan, KCK de Kandil’den sağduyu çağrısı yaptı.

HDP itidal çağrısı için, neden Öcalan’ın mesajını bekledi?

Böyle bir mesaj özel olarak beklenmedi. Polis eliyle tırmanan şiddetin dozu bizi yeniden değerlendirmeye itti. Hükümet kanadıyla sürdürdüğümüz temaslarda ber açıklamanın daha fazla insanın ölmemesi için faydalı olacağı konusunda edindiğimiz izlenim ve mesajlar değerlendirildi. Öcalan da bu konuya son derece hassas yaklaştı. Onun mesajı üzerine hem HDP hem KCK sağduyu çağrısı yaptı. Bu, son derece doğal bir durum.

Böyle durumlarda hep ‘provokasyon’ denir, olayların içindeki grup sorumluluk almaz. “Türk tarafında duygu kırılması yaşandı” deniyor, HDP, “provokasyon”un ötesinde bir değerlendirme yapacak mı?

Ülkeyi uçurumun kenarına götüren, provokasyonlara bu kadar açık hâle getiren AKP’nin yanlış politikalarını biz şiddetle eleştirdik. Bunları dinlemeyen hükümet, şimdi de korkunç bir nefret diliyle HDP’ye yüklenmeye çalışıyor. Biz, mesela, bu nefret dilini kullanarak onlara karşılık vermeyi asla düşünmedik. Aynı yolu izleseydik, Türkiye bugün bu kadar sakin durumdar olmaayabilirdi. Elbette HDP halka duyduğu sorumluluk gereği üzerine düşeni yaptı, yapacak. Ama gerçekten bir duygu kırılması varsa batıda olduğu kadar doğuda da olduğunu kabul etmeniz gerekir. Kaldı ki bizdeki duygu kırılması çok daha derin.

Tam olarak neden oldu bu kırılma?

Kobanê 25 gündür kuşatılmışken sadece “Kapılarımızı açtık, mülteciler geldi, yaralıların geçişine izin veriyoruz, nsanî yardımda bulunuyoruz” demek Kürt halkındaki kırgınlığı, kızgınlığı yatıştırmaya yetmiyor. Yapılması gereken çok şey var. Kobanê ev ev işgal edilirken, Türkiye’nin harekete geçmemesi asıl büyük kırılmayı yaşattı. Başka bir kırılmayı da söyleyeyim; muhafazakâr kesimler İsrail’in Gazze’deki katliamları karşısında Türkiye’nin neredeyse her camisinde her Cuma eylemler yaptı. Peki Kobanê’de yaşayan, Müslüman değil mi? Kobanê’de yaşayanları, insan olarak kabul etmiyor musunuz? Neden şimdiye kadar dindar kesimlerden Kobanê’ye ilişkin tek açıklama yok?

Gazze’ye gönderilen Mavi Marmara benzeri bir organizasyon neden Kobanê için yapılmıyor, diyorsunuz, öyle mi?

Evet, İstanbul’dan kalkacak uluslararası bir Mavi Tren neden olmasın? Kobanê ve Suruç’u ikiye ayıran hat bir demiryoludur. Mavi Marmara’yı örgütleyen İslami kesimler şimdi de Mavi Tren’i örgütlesinler, bu vahşi örgüte karşı tavırlarını ortaya koysunlar. Bizim Türkiye çapında sürdürdüğümüz kampanyanın ismi ‘Şengal’den Gazze’ye.’ Bizim için Şengal ne kadar önemliyse Gazze de o kadar önemli. Bu kampanayı yürüten bir HDP’nin diğer halklardan da aynı dayanışmayı beklemesi son derece doğal. Biz Mavi Tren’i Suruç’ta ve Kobanê’de karşılamaktan da büyük onur duyarız.

“Türkiye güneyinde IŞİD’i Rojava’ya tercih eder” yorumlarına katılıyor musunuz?

Katılmıyorum, Böyle bir tercih felaketle sonuçlanır. Hükümetin de bunun farkında olduğunu düşünüyorum. Bir kere Türkiye’nin IŞİD gibi bir komşusu olmasını ne koalisyon güçleri ne AB ne de Türkiye ister. Böyle bir durumda, yarın IŞİD’in Türkiye’ye saldırmayacağının garantisini kimse veremez. Ayrıca Kobanê’nin düşmesinin süreci bitireceği konusunda Kürt hareketinde ciddi bir inanç var. Böyle bir durum, Türkiye’nin, hele bizlerin hiç istemediği bir durum. Türkiye, PYD ve Rojava’daki kantonlar konusunda kafasında yarattığı duvarları yıkmak zorunda. Oradaki yapı, Türkiye’yi tehdit edecek değil, tersine Türkiye’nin Ortadoğu’da bölgesel güç olma yolunda elini güçlendirecek bir yapı. Zaten Rojava’daki kantonlar Türkiye’yle doğrudan diplomatik ve ticari ilişki geliştirmek istiyorlar. Nasıl geçmişte Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Türkiye için kırmızı çizgiydi şimdi Türkiye’nin en önemli ticaret partneri oldu. Benzer durum Rojava için de yaşanabilir. Yeter ki Türkiye, bu ‘kırmızı’ denilen, çizgilerinden vazgeçsin.

YARALI TEDAVİSİ ÖNEMLİ, KORİDOR ACİLEN GEREKLİ

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Kürtlerin Rojava’ya koridor talebinin karşılanmasının hukuken ve siyaseten mümkün olmadığını söyledi, “Türkiye, terör örgütü olarak ilan ettiği örgütü kendi içinden geçirebilir mi” dedi. Şimdi ne olacak, barış süreci bunlardan nasıl etkilenecek?

Öncelikle Akdoğan’ın sözlerine katılmadığımızı söylemek isterim. PYD, Kürt halkının meşru siyasal bir partisidir. Hiçbir ülke tarafından terör örgütü listesine konmamıştır. Türkiye’nin de PYD’yi terör örgütü olarak nitelediğini duymadık, daha geçen hafta Salih Müslim burada Türkiye Dışişleri’nden üst düzey yetkililerle görüştü. Bu arada Türkiye son üç yıldır Suriye’ye 2000-2500 TIR malzemeyi hangi iç hukukla, hangi uluslararası hukukla, hangi tezkereyle gönderdi! Hukuku bahane ederek, hayatî bir koridoru açma konusunda bu kadar ayak direyen bir hükümet elbette ki Kobanê’de olanların sorumlusu olacaktır. Çözüm süreciyle Kobanê’nin içiçe geçmişliğini de biz defalarca açıkladık. Bir kere onlar bizim kuzenlerimiz, (Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı) Ahmet Türk’ün akrabaları sınırın öbür tarafında, (HDP Urfa milletvekili) İbrahim Bilici’nin amca çocukları hemen karşı köyde. Bizim açımızdan Suruç’la Kobanê’yi birbirinden ayırmak imkânsız.

PYD Başkanı Salih Müslim’in, Türkiye’deki son görüşmesinin ardından neler yaşandı?

Son görüşmeden sonra Salih Müslim umutlu şekilde Türkiye’den ayrıldı. Haksızlık yapmamak gerek, bazı konularda hükümet önemli destek verdi. Her ne kadar çoğunu Suruç halkı misafir ediyorsa da, Kobanê’den gelenlere hükümetin desteğini önemsiyoruz. Yaralıların tedavisi için Mürşitpınar sınır kapısının sürekli açık tutulması da önemli. Rojava yönetimi de bu konuda şükranlarını dile getiriyor. Kobanê’de kalanlara Mürşitpınar’dan insanî yardım da gidiyor. Ama koridor konusunda maalesef ilerleme yok. Bu konuda mutabakat söz konusuyken Türkiye’nin ayak sürümesi Salih Müslim’de hayal kırıklığı yarattı. Bu koridorun bir an önce açılması, PYD’nin diğer kantonlardan ve güney Kürdistan’dan (Irak Kürdistanı) insanî ve diğer yardımları alması sağlanmalı.

CHP’nin Kobanê’yle sınırlı tezkere önerisi için ne düşünüyorsunuz?

CHP’nin Kobanê konusundaki destekleyici tutumları son derece önemli. Ama tezkere farklı bir konu. Durumun tezkerelerle çözülmeyeceğini defalarca söyledik. Hükümetin hazırladığı tezkereyi iyi okuyanlar da bu tezkerenin IŞİD’e karşı değil PKK’ya karşı hazırlanmış olduğunu göreceklerdir.

KONGREYİ YAPMIŞ OLSAYDIK, BU SORUYU SORMAZDINIZ

‘Rojava’daki demokratik PYD yönetimi’nden bahsediyorsunuz ama Barzani’ye yakın siyaset yapanlar Rojava’yı terketmek zorunda kaldı. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Bu doğru değil. Hem Cezire hem Kobanê kantonunda defalarca bulundum. Oradaki siyasi partilerden sadece birisi PYD. Örneğin Kamışlı’da bizi 22 üyeli bir hükümet karşıladı, bu üyeler 8-10 farklı partidendi.

Barzani’ye yakın herhangi bir partinin temsilcisi var mıydı aralarında?

Sorun, bu değil. Sorun. Ortadoğu’da bazı güçlerin hegemonik yaklaşımları...

PYD’ninki de hegemonik bir yaklaşım değil mi?

PYD’ninki demokratik bir yaklaşım. Örneğin Cezire Kantonu’nun eşbakanı oradaki en büyük Arap aşiretinin lideri. Bu biraz da Kürtlerin iç işiyle ilgili bir sorun. Üç yıldır ulusal kongre hazırlığı vardı. Kürtler arası kimi küçük politik sorunların çözümünde, biz adres olarak bu kongreyi göstermiştik. O kongre gerçekleşseydi Kürtler kendi içlerinde bu kadar sorun yaşamamış olacaktı siz de bu soruyu bana sormayacaktınız.

Rojava’da savaş koşulları içinde kurulan yönetimin kuşkusuz eksikleri, yanlışları vardır. Oradaki yönetimin bunların giderilmesi için ciddi çaba içinde olduklarını söyleyebilirim. Kürtler bir araya gelip ulusal bütünlüklerini oluşturmadıkları sürece bizler hep böyle sorularla muhatap olacağız ama eminim Barzani’ye ya da başkalarına yakın partiler, Rojava’da kanton yönetimlerine katılmak istediklerinde kapı onlara da açıktır.

RÖPORTAJ: TUĞBA TEKEREK - TARAF

Editör: TE Bilisim