Sekiz mart...

Yüzyılı aşkın bir süreci ardında bırakan bir gün.

Dünyanın bir başka coğrafyasında, yüz yıl öncesindeki bir mücadelenin anısına kutlanan bir gün.

Basitçe kadınlar günü diye telaffuz edilse de ben bu şekilde nitelemek istemiyorum.

'Dünya Emekçi Kadınlar Günü ' denilse o günün anısını daha iyi ifade eder diye düşünüyorum.

Evet bundan bir asır önce Amerika'da kötü şartlar altında çalışan kadınların verdiği mücadele ve bu mücadelenin sonunda yaşanan hazin olayın anısıdır sekiz mart.

Daha iyi şartlarda çalışmak isteyen binlerce kadının başlattığı grev New York tarihinde acı bir gün olarak anılacaktır daha sonrasında.

Binlerce işçi emekçi kadın çalıştığı fabrikada kilitli bırakılmış ve ardında çıkan yangında yüzün üzerinde kadın acı şekilde yaşamını yitirmiştir.

Tarihin en acımasız günlerinden birinin adıdır aslında sekiz mart.

Şüphesiz yaşanan her acı olayın toplumlara kazandırdığı bir ders vardır. Esasında tarihsel bağlamda tanıklık ettiğimiz her acı olay büyük bir derstir.

Büyük milletler tarihlerinden ders çıkarıp geleceklerini yönlendirirler. Yaşanan kötü geçmişin tekrarlanması adına büyük bir özeleştiri verirler.

Bu özeleştiri sınavını iyi veren toplumlar ancak 'Tarih tekerrürden ibarettir ' sözünü boşa çıkartabilir. Aksi halde bu söz doğruluğu tartışılmaz bir gerçek olur.

Bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü.

Sadece kadınlar şöyledir, kadınlar böyledir demek istemiyorum.

"Kadınlara değer vermek lazım" gibisinden sözler etmenin kadına hiçbir değer yüklemeyeceğinin farkındayım.

Yok kadın anadır, yok kadın kardeştir, yok sevgilidir, yok eştir gibisinden şairine sözler etmenin de anlamı yok.

Arkadaş şunu anlayalım artık: Kadın insandır insan. Bu kadar.

New York' ta ki ölen kadın da insan Afganistan Afganistan'daki genç yaşta evlendirilen ve 'sen artık kadınsın' denilen kişi de insan.

Kadının değerinin anlaşılması için ile de bir cins olarak algılanması hatadır.

Kadın varlıktır, kadın bireydir, kadın onurlu bir yaşamın parçasıdır.

Yıllarca duyduğumuz ve hala duymakta ya da görmekte olduğumuz kadın cinayetleri, kadın tacizleri aslında yukarıda sözünü ettiğim özeleştiri sınavından geçmediğimizi kanıtlıyor.

Bu sınavı geçmeyen hiçbir millet yükselemez bu açıktır. Kadınlarını hakkettikleri yücelikte görmeyen toplumlar, milletler, uluslar yücelemez.

Kadına belli misyonlar yüklemek ve bu doğrultuda bir yaşama razı ettirmek hem kadına hem de kadının içinde olduğu topluma büyük bir haksızlıktır.

Kadın pişirir, kadın yıkar, kadın temizler, kadın doğurur, kadın büyüttür kadın yapar da yapar. Peki erkek ne halt eder be kardeşim?

He doğru ya kadın hayır dediğinde kızar, öfkelenir, yakar, yıkar, döver, şiddetlenir, celallenir... Öyle değil mi?

Her gün duyduklarımız bunlar değil mi?

Kaçımız bir kadının elindekini tutup “hayır sen yoruldun ben yapayım” diyoruz kaçımız?

Kaçımız öfkelendiğinde bir hayvana dönüştüğümüzü görüp “hayır buna hiç gerek yok, biz konuşarak da bu işi çözebilecek varlıklarız” diyoruz?

Kaçımız “kadınlar değerler yaratıcısıdır” deyip ardından en çok da o değeri yok edenin bizdeki aptalca bir dar görüşlülük olduğunun farkına varıyoruz?

Kaçımız 'eli öpülesi' dediğimiz annelerin, 'cennet ayaklarının altında' dediğimiz annelerin, sancılarla doğurttuğu, zahmetlerle büyüttüğü, gözünden sakındığı bir kadının kocası olduğunu hatırlayıp ona, o annenin emaneti gözüyle bakıyoruz?

Samimi ve dürüst olalım kaçımız bunları yapıyor beyler?

Bunları yapmadıktan sonra her yıl kadınlar gününü kutlamanın anlamı var mı?

Kadın yalnızca bugünün değil, yarının da şekillendiricisidir. Kadınları üzen toplumların geleceği yoktur. Kadına değer vermeyen toplumların geleceği yoktur.

Kadın nefes bağışlayan, kadın var eden, kadın yaratandır.

İnsanlığın anasıdır kadın.