Deprem dünyada imtihan edilme konusunda yaşanabilecek en büyük hadise ve sınavların başında geliyor.

Öyle acayip ki.

Kıyamet provası gibi.

Dünyada varlığı da yokluğu da yaşamayı tek kalemde gösteren acayip bir musibet gibi.

Bir gece var olup sabahına uyanamadığınız bir yaşam sınavı gibi…

***

Hiç unutmam.

Van depremini yaşamış yaşadığımız o büyük yıkımın şokunu atlatamamıştık.

Kentin farklı noktalarında yıkımlar olduğu söyleniyordu.

Önce canımızı kurtarmış sonra da bir o yana bir bu yana koşup yıkımları ve canları kurtarma seferberliğini görmeye çalışıyorduk.

Feryat figan hiç bitmiyordu.

Kent koca bir matem yeri gibiydi.

Gözyaşlarının haftalarca dinmediği bir süreçti…

İlk haftalar canı kurtarma, başını koyacak bir yer bulma çabası ile geçiyor.

İlk anda gelen yardımlar, destekler falan depremin yarası çok hissedilmiyor.

Sonra yavaş yavaş acıları hissetmeye başlıyorsunuz.

İşte o yalnızlık depremi yaşamak gibi.

Acı ve çileli.

***

Kolay olmayan bir şey daha var.

Dedim ya bir varsınız bir yok.

Bir varlıklısınız bir yoksul.

Her şeyin anlamını yitirdiği süreçte çarklar dönmez kazancımız dibe vurmuşken bizler de Türkiye’nin dört bir yanından yardımlar gördük.

Yeri geldik ekmek bulamadık dağıtılan ekmeklerden almaya çalıştık.

Yeri geldi verilen bir yardım kolisini utana sıkıla aldık.

Ama bunlar hepsi gerçekti.

Muhtaç olduk.

Utana, sıkıla da olsa muhtaç olduğumuzu gördük.

Size uzanan ellere el uzatması başlarda çok tuhaf geliyor.

Ne hissedeceğinizi bilemiyor ne söyleyeceğinizi kestiremiyorsunuz.

Sadece çaresizsiniz…

O yüzden bu yoksulluğa ve kayıplara alışmak hiç kolay olmuyor.

Ama bir yerde kabulleniyor.

Sonra alışıyor.

Sonra yeni bir düzen tesis edip sonra yeniden yaşama tutunuyorsunuz.

Bu şu an aynı acıyı yaşayanlar için de böyle olacak.

Hayat normala dönecek.

Ama bu normale dönmek kolay olmayacak.

Olsun diye biz yanlarında olacağız.

Onların yanında duracağız.

Dilde değil.

Özde söylüyoruz.

Gerçekten öyle.

Varız.