TBMM Genel Kurulu'nda AK Parti Van Milletvekili Gülşen Orhan, kadına yönelik şiddet konusunda gündem dışı söz aldı. Orhan, "Dün kadına şiddete yönelik konuşan arkadaşımızın bu konuyla alakalı bir yanlışlık görmediğini gördüm. Biz milletvekiliyiz, ben de bir milletvekiliyim ve bu Meclis kürsüsünde, bu çatı altında beraber siyaset yapıyoruz. Bize yönelik, bana yönelik bu şiddeti bu insanlar görmüyor mu, bu arkadaşımız görmüyor mu? Bunu neden lanetlemiyor? Ve çıkıp burada kadına yönelik şiddeti insanlara anlatmaya çalışıyor ve burada bir yanlışlık olduğunu ifade etmeye çalışıyor bütün agresifliğiyle, bütün heyecanıyla, bütün duygularıyla. Ancak inandırıcı olmadığını fark ettiğinde de çıkıp çok pahalı ayakkabıyla, binlerce liralık ayakkabısıyla kadın şiddetine yöneliyor. Bu doğru bir davranış değil" dedi.
 
Gülşen Orhan konuşmasına ilk olarak geçtiğimiz günlerde yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde uğradığı saldırıyı hatırlatarak başladı. Bir kadın olarak burada da saldırıya uğradığını belirten Orhan, bu konuda bazılarının duyarsız kaldığını belirterek sitem ederken, HDP'li Buldan'a da teşekkür etti. Önce Buldan'a teşekkür eden Gülşen Orhan, ardında da önceki gün Mecliste; "Şeytan diyor ki, çıkart şu ayakkabıyı, fırlat. Ama bir ayakkabıma bakıyorum bir size bakıyorum. Değmez diyorum." sözlerine yer veren CHP'li Aylin Nazlıkaya'ya tepki gösterdi.
 
Gülşen Orhan meclisteki konuşmasında şu sözlere yer verdi:

PERVİN BULDAN'A TEŞEKKÜR

"Kadına yönelik şiddet konusu hep bu Meclis kürsüsünde çifte standarda maruz kalıyor, dün de böyle bir çifte standart olayı gerçekleşince burada konuşmam şart oldu. Geçtiğimiz pazar günü seçim çalışmaları yaptığımız bir sırada, okulları gezdiğimiz bir sırada saldırıya uğradık. Bu konuda, bizim yanımızda olan, bu olayı kınayan, bu şiddet olayına maruz kalmamızla alakalı beyanat veren bütün insanlara, arkadaşlara, dostlara teşekkür ediyorum, özellikle, HDP Grup Başkan Vekili Sayın Pervin Buldan'a teşekkür ediyorum bu duyarlılığından dolayı. Ancak ne yazık ki, yerel sorumluların bu noktada çok duyarlı olduklarını söyleyemem. Orada bu insanların şiddetten, nefretten uzaklaşmasında yegâne -bence- etkili olacak şey insanları bu konudan dışlamak, lanetlemek, kınamak ve bu konunun doğru olmadığını ifade etmektir. Ancak oradaki arkadaşlarımız benim -neden oraya gittiğimi, neden orada gezdiğimi- insanları tahrik ettiğimi ifade ettiler. Hatta hatta TOMA'larla, zırhlı araçlarla seçim çalışmasına gittiğimi ifade ettiler ki yüzlerce insan orada bulunuyordu ve bizim 3 kişiyle beraber gittiğimizi gördüler."

BU KÜRT KADININA YAKIŞMAZ!

Bu konuyu Meclis kürsüsüne getirmeyi düşünmüyordum ancak dediğim gibi, dün kadına şiddete yönelik konuşan arkadaşımızın bu konuyla alakalı bir yanlışlık görmediğini gördüm. Biz milletvekiliyiz, ben de bir milletvekiliyim ve bu Meclis kürsüsünde, bu çatı altında beraber siyaset yapıyoruz. Bize yönelik, bana yönelik bu şiddeti bu insanlar görmüyor mu, bu arkadaşımız görmüyor mu? Bunu neden lanetlemiyor? Ve çıkıp burada kadına yönelik şiddeti insanlara anlatmaya çalışıyor ve burada bir yanlışlık olduğunu ifade etmeye çalışıyor bütün agresifliğiyle, bütün heyecanıyla, bütün duygularıyla. Ancak inandırıcı olmadığını fark ettiğinde de çıkıp çok pahalı ayakkabıyla, binlerce liralık ayakkabısıyla kadın şiddetine yöneliyor. Bu doğru bir davranış değil. Eğer herkese aynı duyarlılıkla muamele etmezseniz halk nezdinde de inandırıcı olmazsınız, Mecliste de inandırıcı olmazsınız, bu şekilde halkın önünde de rezil olursunuz. Bir kadının çıkıp bu kürsüde ayakkabısıyla insanları tehdit etmesi ne demektir? Bu, Türk kadınına yakışmaz, Kürt kadınına yakışmaz; bu, Anadolu'nun hiçbir kadınına yakışmaz değerli dostlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) "Hak" demek, "özgürlük" demek, "ilericilik" demek, "demokrasi" demek bütün bu istemleri herkes için istemek demektir. Yoksa, halk nezdinde inandırıcılığınız olmaz ve gülünç duruma düşersiniz değerli arkadaşlar. Ve bütün şiddet olaylarına karşı hepimizin yekvücut olup kınamamız lazım, kimden gelirse gelsin, kime gelirse gelsin. Bizler de bu yanlışı yapıyorsak bizler de kınanmalıyız ama başkaları yapıyorsa onlar da kınanmalıdır. Herkes öz eleştirisini yapmalıdır.

"80 YILDIR DEVLET ZULMÜ YAŞADILAR ŞİMDİ KİNE, NEFRETE MECBUR EDİYORLAR..."

"Şimdi, memleketimizde, Türkiye'de seksen yıl ırkçı gençler yetiştirildi. Ne oldu? Netice itibarıyla, şu anda başka bir kesim ırkçı gençler yetiştiriyorlar ve hiç kimsenin gezmesine, konuşmasına, söylemesine, siyaset yapmasına tahammül gösteremiyorlar. Bu onların suçu değil, bu onların kabahati değil. Bu insanlar seksen yıldır devletin zulmü altında yaşadılar ama şimdi özgürlüğe, demokrasiye, konuşmaya, siyasete alıştıkları günde birileri onları hesaplaşmaya, kine, nefrete, öldürmeye, dövmeye, taşlamaya zorluyor ve ona mecbur ediyor. Bizler siyasiler olarak, söylemlerimizde onları kınamalı ve bu işten uzaklaştırmalıyız. Türkiye'de, ne Kürtler Türklersiz ne Türkler Kürtlersiz ne de hiçbir parti diğerini kapsamadan yaşayabilir. Umuyorum ki bu kürsüde bir daha böyle bir tavır, böyle bir davranış halkımıza, insanımıza, kadınlarımıza gösterilmemiş olur, hepimiz sağduyulu olarak birbirimizin hakkını, hukukunu savunmuş oluruz.

ÖMER AYTAÇ AYKAÇ/Şehrivan

 
Editör: TE Bilisim