Hak, Allah Teâlâ’nın isimlerindendir. Doğru, iyi güzel, adil gibi anlamlara gelir. Bâtıl ise, bunların dışında kalan her şeydir. “Hak dışında sadece sapıklık vardır. O hâlde, nasıl oluyor da (Hak’tan) döndürülüyorsunuz?” âyetine göre, Hz Adem’den beri iki yol ve iki dava bunmaktadır, üçüncüsü yoktur. İnsan ya hakla ya da bâtılladır. Hak-bâtıl mücadelesi Allah Teâlâ’nın hayattaki değişmez yasasıdır. Hakkın safında yer almayan bilsin ya da bilmesin, itiraf etsin ya da etmesin, bâtılladır.

Hz. Adem’den beri aralıksız devam eden tek mücadele hak-bâtıl mücadelesidir. Değişik fikir ve ideolojiler, mücadeleyi farklı yorumlamaktadırlar. Sözgelimi Hegel’e göre tarih boyunca yapılagelen mücadele, rasyonel platformda yapılmıştır. Frued’e göre yapılan tüm mücadeleler, cinsel özgürlük içindir. Marks’a göre de mücadele, sınıflar arasında yapılan kavga ve kargaşadır.

Hak-Bâtıl mücadelesi duygusallık, heyecan ya da slogan hareketi olmayıp, sünnetullahın tecellisidir. İnsanın yaratılış gayesiyle ilintilidir. Hak-Bâtıl mücadelesi, gece ile gündüz, yaz ile kış, zalim-mazlum var olduğu sürece devam edecek ve önemini sürdürecektir. Hak-bâtıl mücadelesinde yer almak yaratılış yasalarıyla ilgilidir.

Allah Teâlâ, mücadelesiz, ihtilafsız ve zahmetsiz bir dünya yaratmak istememiş. Allah Teâlâ, tek bir emirle tüm şer ve kötülükleri yok edebilecekken bunu dilemedi; zira o durumda hayatın bir anlamı kalmazdı. Öyle bir hayatın yalnız cennette olduğunu haber verdi. Hakkı savunan, hakla beraber olan bir topluğun bulunması ve aynı anlamda bâtılı savunan ve onun safında bulunan bir topluluğun bulunması, Allah Teâlâ’nın değişmez yasasıdır. İki gücün varlığıyla dünyada dengeler sağlanmaktadır.

Hak-bâtıl mücadelesiyle saflar netleşmekte ve hayat anlam kazanmaktadır. Hak, güneşi, bâtıl ise zaman zaman onu örten bulutları temsil etmektedir. Hak kalıcı, bâtıl ise geçicidir. Bâtılın varlığını devam ettirmesi, hak taraftarlarının görevi ihmâl etmelerindendir.

Hak-Bâtıl mücadelesi nedir ve neden olmaktadır? Müslümanlar, bu mücadelede neden yer almalıdırlar? Bu soruların cevabını bir misalle arz etmek isterim: Bir yere adalet, özgürlük ve her türlü erdemi götürmek isteyen bir gruba, haydut ve çetelerden oluşan diğer bir grup müdahale etmek istemektedir. Bu ihtilâftan dolayı aralarında bir mücadele ve sürtüşme çıkmaktadır. Adalet ve erdemi götüren grup, peygamberler ve onları takip eden âlim ve davetçileri; onları engellemeye çalışan grup da bâtıl grubu temsil etmektedir.

Hak-Bâtıl mücadelesinde, hak tarafında peygamberler, şehitler, veliler, ulema yer almakta; bâtıl tarafında ise, şeytan ve onun avenesi bulunmaktadır. İnsan kabul etsin ya da etmesin bu mücadelenin içinde yer almaktadır. Mü’min; nefsi, şeytan ve avenesiyle ezeli bir mücadele içerisinde olduğu gibi, diğer tarafta da İslâm karşıtları, hak ve taraftarlarına karşı mücadele vermektedirler.

Geçmişte hak-bâtıl mücadelesi, Hz .Adem ile şeytan, Hz. İbrahim ile Nemrut, Hz. Musa ile Firavun, Hz. Muhammed ile Ebu Cehil arasında gerçekleşiyordu. İsimler değişse de adres aynıdır. Mücadele tüm hararet ve şiddetiyle devam etmektedir. Günümüzde İslâm’ın mücadelesi çağdaş Firavun ve onların insanların başına musallat ettikleri Marksizm, sosyalizm, kapitalizm, faşizm, ateizm vs. hizip ve doktrinlerledir.

Hak taraftarlarının azınlıkta kalması, Allah Teâlâ’nın değişmez yasalarındandır, imtihan gereğidir. Sayı ve imkân bakımından bâtıl gürûhunun, hak taraftarlarına nispetle fazlalık görüntüsü, bâtılın doğru, hakkın da yanlış olduğu sonucunu doğurmaz. Hak taraftarlarının az sayıda da olsa mücadele vermeleri her şartta mü’minlerin davalarında sebat etmelerinin gereğini ortaya koymaktadır. Bir dağ yerinde oynayabilir, güneş ve yıldızlar yörüngelerinden kayabilir; mü’min ise asla hak taraftarlığından vazgeçmez. Kemiyet mesabesindeki çoğunluk küfre gitse dâhi; keyfiyet mesabesindeki mü’minler, dava ve imanlarından asla ödün vermezler. Bir düşünürün de ifade ettiği gibi; Hak cenahında ayak olmak, bâtıl cenahında baş olmaktan hayırlıdır.

Hutbemizi İbn Cevzi’nin bir serzenişiyle bitirmek istiyorum: Kardeşim! Biz nerede Hak davası ve mücadelesi nerede! O dava ki, Hz. Adem onun için yoruldu. O dava ki, Hz. Nuh o yolda feryat etti. O dava ki, o uğurda Hz. İbrahim ateşe atıldı. O dava ki, Hz Yusuf onun için yıllarca kuyu ve zindanda kaldı. O dava ki, onun için Hz. Zekeriya testereyle biçildi. O dava ki, Hz. Yahya o uğurda boğazlandı. O dava ki, Hz. Eyüp onun için ıstırap çekti. O dava ki, o yolda Hz. Davut gözyaşı döktü. O dava ki Hz. İsa onun için çöllere düştü. Ve o dava ki Muhammed Mustafa o uğurda her türlü eziyet ve işkenceye maruz kaldı. Biz ise hâlâ zevk ve safa içinde oyalanıp duruyoruz!

Yazımı şu hadisin mealiyle bitirmek istiyorum. “En değerli cihat, zalim yöneticilerin karşısında hakkı dile getirmektir.”

Allah’ım, cümlemize hakkı tanıyıp yanında yer almayı, bâtıl tanıyıp karşısında olmayı nasip eyle.(Âmin).

(Merhum Abdulcelil Candan’ın İlmi Hutbelerle Minberin Gücü adlı kitabından alınmıştır.)

DİPNOTLAR
1 Yunus, 10/32.
2 İbn Mace, Fiten, 20.

HADİSLERİN IŞIĞINDA
SORUMLULUK BİLİNCİ: MERHAMET

“Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz.” (Buhari, Edeb, 18; Müslim, Fezail, 65.)

Hz. Ömer (ra) anlatıyor:
Bir defasında Resulullah’ın huzuruna bir grup esir getirildi. Grubun içinde bir kadın telaşla bir şeyi arar halde oraya buraya koşuyordu. Sonra önüne çıkan bir çocuğu görür görmez onu öptü ve şefkatle bağrına bastı. Kadınla çocuğun bu durumu Peygamberimizin (sav) dikkatini çekti. Bunun üzerine Resulullah (sav) çevresindekilere o kadını işaretle:

- Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz, diye sordu.
- Asla, atmaz!, dediler.

Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav):
- İşte Allah kullarına, bu kadının evladına gösterdiği şefkat ve merhametten daha çok merhametlidir, buyurdu. (Buhari, Edep, 18; Müslim, Tevbe, 22.)

Bu olayı ümmetinin eğitim ve öğretimi için değerlendiren sevgili Peygamberimiz, yukarıdaki olayı Allah’ın kullarına olan merhametine misal göstermiştir.

Annelerin çocuklarına olan şefkati herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bir anne kolay kolay yavrusundan vazgeçmez, onu şefkati ile korur ve büyütür. Rabbimiz ise kullarına karşı annelerden çok daha fazla şefkatli ve merhametlidir. Nitekim bir ayette de şöyle buyrulur: “Allah, merhametlilerin en merhametlisidir.” (A’raf, 156) Resulullah (sav) da şöyle buyurur: “Allah varlıkları yarattığı zaman, kendi katında arşın üstünde bulunan kitabına, ‘Rahmetin gerçekten gazabıma galiptir.’ diye yazmıştır.” (Buhari, Tevhid, 15, 22; Müslim, Tevbe, 14-16; İbn Mace, Zühd, 35.) Peygamberimizin bu müjdesi, biz kullar için en büyük umut kaynağıdır. Allah Teala’nın “…Rahmetim, her şeyi kuşatmıştır…” (A’raf, 156.) ayetiyle verdiği müjde, annesinin şefkat kanatları altındaki bir kimsenin duyduğu huzurdan çok daha büyük bir huzur kaynağıdır.

Merhamet, Allah’ın en önemli sıfatlarından biridir. (Bakara, 64, 218) Bu sıfatı ifade eden Rahman ve Rahim adlarının Kur’an’da Allah e Rab adlarından sonra en çok zikredilmesi, Allah’ın merhametinin önemini ve sonsuzluğunu gösterir. Allah bu sıfatıyla canlılara lütuf ve ihsanda bulunur, onlara rızık verir. Rahmet ve mağfiretiyle günahkarları affeder, peygamberler ve onlara bildirdiği vahiy aracılığı ile insanlara doğru yolu gösterir.

Hz. Peygamber (sav), Allah’ın merhametini bir hadisinde şöyle açıklar: “Allah, merhametini yüz parçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle canlılar birbirine merhamet eder. Hatta hayvan, bir tarafını incitir endişesiyle ayağını yavrusundan sakınır.” (Buhari, Edeb, 19; Müslim, Tevbe, 17)

Allah’ın rahmet ve merhameti geniştir. Bu nedenle Allah’ın rahmetinden ümidimizi kesmemiz doğru değildir. Nitekim Peygamberimiz bir hadisinde Allah’ın rahmetinin genişliğini şu örnekle anlatır: “Eğer kafir, Allah’ın katındaki rahmeti kavrayabilse, asla cennetten ümidini kesmezdi.” (Buhari, Rikak, 19)

Allah’ın elçisi olarak gönderilen peygamberlerin en önemli özelliklerinden birisi de merhametli olmalarıdır. Hz. İbrahim’in Lut kavminin helak edilmemesi için meleklere ısrar etmesi (Hud, 74), Hz. Nuh’un, oğlunun boğulmaktan kurtarılması için Allah’a yakarması (Hud, 42) peygamberlerin merhametlerinin birer örneğidir. Yine Kur’an’ı Kerim’de Peygamberimizin alemlere rahmet olarak gönderildiği (Enbiya, 107), Allah’ın rahmeti sayesinde onun insanlara yumuşak davrandığı (Al-i İmran, 159) belirtilir. Onun merhameti bir ayette şöyle ifade edilir: “Ey mü’minler! And olsun ki, içinizden size sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir.” (Tevbe, 128)

Bir gün Resulullah (sav), torunu Hasan’ı kucağına alıp öpmüştü. Bu sırada yanında bulunan bir sahabi, bunu tuhaf karşıladı ve şöyle dedi:
- Benim on tane çocuğum var. Fakat onlardan hiçbirini öpmedim, dedi.

Resulullah (sav) ona bakıp:
- Merhamet etmeye merhamet edilmez. Allah senin kalbinden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim, buyurdu. (Buhari, Edeb, 18; Müslim Fedail, 65; tirmizi, Birr, 12; Ebu Davut, Edeb, 156) Peygamberim (sav) merhametli olmaları için ashabına her zaman nasihatte bulunurdu. Bir keresinde Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
- Cennete sadece merhametli olanlar girecektir.

Orada bulunanlar da:
- Ey Allah’ın Elçisi! Hepimiz merhametliyiz dediler.

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
- Sadece kendi nefsinize karşı merhametli olmanız yeterli değildir. Tüm insanlara karşı Allah Teala’nın rızası için merhametli olmalısınız. (Tirmizi, Nevadiru’l-Usul, 133)

Merhamet mü’minlerin en önemli özelliklerinden biridir. Bu nedenle Kur’an’da mü’minlerin birbirlerine karşı merhametli oldukları ve bundan dolayı Allah’ın onlara merhamet edeceği belirtilir. (Fetih, 29) Peygamberimiz de bu hususu şöyle açıklar: “İnsanlara merhamet etmeyen kimseye Allah merhamet etmez.” (Müslim, Fezail, 66)

Resul-i Ekrem Efendimiz bizleri tüm canlılara karşı merhametli olmaya şöyle teşvik etmektedir. “Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebu Davut, Edeb, 58; Tirmizi, Birr, 16.) Yine Hz. Peygamber (sav) bir başka hadis-i şerifinde de merhametli olmayı teşvik etmiş ve katı ve acımasız davranan insanları da uyarmıştır: “Ümmitimin temiz yüreklileri cennete sadece namazlarının veya oruçlarının çokluğuyla girmeyecekler. Onlar, bu ibadetlerin yanında merhametli kalplerinden, temiz yüreklerinden, cömert nefislerinden ve tüm insanlara merhametli olmalarından dolayı cennete gireceklerdir.” (Beyhaki, Şüabü’l-İman, c 7, s.439.)

Peygamberimiz tüm canlılara karşı merhametli olmayı tavsiye etmiştir. Yüzüne damga vurulmuş bir eşeği görünce “Bu hayvanı dağlayana Allah lanet etsin.” (Müslim, Libas, 107) buyuran Hz. Peygamber (sav) bir hadisinde kendisine aç bırakarak ölmeye mahkum eden merhametsiz bir kadının, bir davranışı nedeniyle cehenneme gireceğini haber vermiştir. (Buhari, Edeb, 18, 27; Müslmi, Fezail, 65.) Hayvanlara iyi bakılıp beslenmesi (Ebu Davut, İsti’zan, 39), onların dövüştürülmemesi (Ebu Davut, Cihad, 51; Tirmizi, Cihad, 30.), atış yapılan hedeflerin yerine konulmaması, (Müslim, Sayd, 59.), keyfi olarak öldürülmemesi (Nesai, Dahaya, 42.) gibi tavsiyeleri de Peygamberimizin bu konuda ne kadar hassas olduğunu bizlere göstermektedir.

Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

“Adamın bir yolda giderken çok susamış. Bir kuyu bulmuş, inip suyundan içmiş. Kuyudan çıktığında ise bir köpekle karşılaşmış. Köpek susuzluğundan toprağı yalıyormuş. Adam şöyle düşünmüş: ‘Bu köpekte benim biraz önceki halim gibi çok susamış.’ Adam tekrar kuyuya inmiş, ayakkabısını su ile doldurmuş, ağzı ile onu tutup yukarı tırmanmış ve köpeğe suyu içirmiş. Allah Teala adamın bu halinden razı olmuş ve onun günahlarını bağışlamış.”

Bunun üzerine sahabei kiram Hz. Peygamber’e sordular:
- Hayvanlara yaptığımız iyilik için de sevap alıyor muyuz?

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
- Can taşıyan her şey için yaptığınız iyiliklerde size mükafat vardır. (Buhari, Edeb, 27; Müslim, Selam, 153, Cihad, 44.)

Merhamet tüm canlıları içine alacak kadar geniş kapsamlıdır. Bu nedenle bizler; çocuklar, kadınlar, yaşlılar, yetimler, kimsesizler, hastalar ve yoksullar başta olmak üzere tüm insan ve hayvanlara merhamet göstermeliyiz. Özellikle anne babamıza ve yakınlarımıza karşı çok duyarlı olmalıyı.

DUA
Allah’ım! Bizleri merhametli kullarından eyle.
Ey Rabbimiz! Bize, ailemize ve tüm mü’minlere merhamet eyle.

NÜKTE-HİKMET
Kötü Dostlar

Malik bin Dinar hazretleri yanına bir köpek gelip otursa, ona hiçbir şey yapmaz; yanından kovmazdı. Kendisine:
- Neden köpekleri kovmuyorsun, onlarla beraber oturmaktan sıkılmıyor musun diye sorulduğunda şu cevabı vermişti:
- Bu köpek kötü arkadaştan daha iyidir.
İnsanın iyi dost ve arkadaşlardan mahrum olması kötülük olarak ona yeter.


Hazırlayan: M.İkbal Candan...

 

Editör: TE Bilisim