Selma Medeni yazdı....

 

Hep başka sevgiler yerleştirdik kalbimize. Radyodan duyduğumuz müziği, cevap bulamayan aşkları, umarsız insanları. Nasibimizde olmayan birçok arzuyu. Kendimizi, bize ait olmayan vasıflarla var etmeye çalışırken; aslımızı kaybedip, az az yok olmaya başlamıştık hâlbuki.

 

Buradayım ve senin hakikatinim diye seslenen her Rahmani işaretlere dahi körleşi verdik anbean. .Ulaşılması çok kolaydı hâlbuki aşinalığını yitirdiğimiz gerçek sevginin her hecesi. Kalplerimizi oyaladık, yorduk sadece. Hali muhteşem benliğimizi ellerimizle mumyalayıp, kupkuru bedenlere dönüştürüverdik…

 

Bir sokak ötedeydi oysaki camimiz. Radyonun bir sonraki frekansındaydı Kuranı Zişan, avuç içimiz uzaklığındaydı dua, yeter ki bir zerre ışık yaksaydık, şah damarımızdaydı yakınlığı Subhan olan Sultanımızın(cc). Uzaklara koşmak kendi seçimimiz oldu.

 

Bulamadıkça vazgeçtik biraz daha ve sonra biraz daha. Bir kere körlük zincirlerine vurulduk ya, göremedik yakınlıkta ne hikmetli insanların, akledebilene ne hak kerametlerin gebe olduğunu… Uzaklık belasının sadece bedene dönüşmüş varlığımızın, daha çok kurumasına sebep bir narı cehennem olduğunu hissedemedik. Akıl sırrımız gitmiş iken dahi ne güveniyorduk, aklımıza…

 

Hiç olmalıydık, hiç olana kadar çabalamalıydık. Hiç yokken var olduk, hiç bilmiyorken ezberledik, hissedemezken aşık olduk. Her şey olduk ama hiç olamadık. Bizde mi akıldan olduk ki; Allah’ın nurunu taşıyan, bu denli kıymetli bir varlığı hiç olmaya meylettiriz.

 

Kıssamızın hissesi bu sırda saklıdır o da şudur; hiçlik Aşkı Allah, Cemali Maksudu(cc) arz edenin temelidir. Temelini hiçlikle atmayan, eksik ve hayatının her kademesinde kırık dökük ve zelzeleli olur.

 

  Kısır bir cahilliğe gömülmüş gençler, konuşamayan diller, araştırmayan beyinler. Maneviyatın her halinden, bihaber olanlar. İntihar eşiğinde milyon insan. Ben her şeyi aklımla çözerim diyenlerin, maneviyatsızlıktan son durakları uçurumlar oluyor maalesef. Bu tez, beynin her sorunu çözebileceğine inanan zihniyetin eseridir.

 

Ayrılıkların ardındaki gözyaşların tesirini beynimiz çözemez. Yere çömelip bir daha hiç dönmeyecek olan babalarının yolunu gözleyen umutlu çocukların hislerini beynimiz çözemez. Efendimizin (SAV) ümmetine olan düşkünlüğünü de çözemez. ‘Beni bende deme bende değilim.
Bir ben vardır bende benden içeri.’ Yunus Emre’nin bu dizeleri yazarken ne demek istediğini düşündünüz mü hiç?

 

Dünya hayatı varlığındır, ahiret ise yokluğundur. Himmetler değişir, sırlar değişir, avam değişir havas da değişir. Dünya gördüğün şeylerdir. Ahiret ise sana açılan şeydir. Netice olarak şunu anlarsın ki sana müşterek akılla gelen şey dünyadandır, akılların aklı yoluyla gelen ise ahirettendir. Sırrın ahirettir, dış görünüşün ise dünyadır.  (Şahı Abdülkadir GEYLANİ (r.a)

 

Bir gün Ebu Hanifi’ye ‘bu ilme nasıl ulaştın?’ diye sormuşlar. ‘Ben matbaanın olduğu yere ayağımı uzatmadım, bundan hayâ ettim.’ buyurmuş. İlme gösterdiği edebe bakın bunu beyin çözemez. Beyin farkında olsaydı insan bu kadar günaha batmaya cesaret edemezdi. Kulaklarımızı sağır hale getiriyoruz, her günaha bir neden oluşturmakta emeklerimiz takdire şayan. ‘Edep’ raflara kaldırılmış unutulmayı bekleyen bir kelime artık. Utanmak, tevazu göstermek yerini ‘özgüvene’ çoktan bıraktı bile.

 

Hz. Muhammed (SAV) 63 yaşında öteki âleme intikal etmesi nedeniyle eskiden bu yaş sınırını aşanlara yaşları sorulunca ‘haddi aştık’ diye yanıt verirlermiş. Şimdiyse hiçbir şeyi aşmaz olduk. Sınır bilmediğimizden olabilir mi? Elimize aldığımız renkli pastel boyalarla çizdi her insan kendi sınırını.

 

Evet, artık pastel boyalarda silinebiliyor o yüzden her geçen gün biraz daha genişledi sınırlarımız. Bazıları için evren köylerinin sınırlarında biter, hatta bazıları için kapılarının eşiğinde! Bizim evrenimizde Kuranı Kerim’de, hadisler de, fıkıh kitaplarında sınırlar her daim belliydi ama canımızı yakan tel örgülerle çevrili olmadığı için aşmak çok kolay oldu.

 

Merhametinle bizlere vermiş olduğun iradeyi idrak edemedik Allah’ım. Hiçbir şeyden çekinmem diyen gençlerimiz, eskilere ne kadar sarıldılar ki? Sarılmak bir yana duymaya tahamüliyetleri azaldı.  Her ilmin varlığını, lüzumlu gören Rabbimizi tefekkür temaşası fısıldar ki hiçbir şey gereksiz değildir. Eğer hatalarda olmasaydı, doğruların kıymeti bilinmezdi… Yanlışlar olmasaydı, doğrular bu denli kıymetli olmazdı… Eğer günahlar olmasaydı, tövbeler paha biçilemez olmazdı… Verdiğine de vermediğine de hamd sena edip; sırra doğru yol almalı.

 

Akledip, irade süzgecinden geçirilen her hal kalbe sunulmalı; sağlam kalbin nurunda yıkanan bu haller ruhu mukaddeste harmanlandı mı temel de sağlam olur, bina da, mahalle de, köy de, dünya da sağlam olur… Hele insan Mahlûkatı Eşref Makamına teşrif buyurur. Cümle zerratı cihan, hiçlikten varlığa bürünür. En ezelinden nura gark olur. Varlığı Var edenle(cc) yeniden var edilir.

 

Allah’ım öyle bir pekişsin ki Sana (CC) olan meylimiz aşıklar korksun aşkının büyüklüğünden. Başlangıcımız Sen’sin sonumuz Sen. Arasında bulunduğumuz bu dünyada, bile bile yüreğimizi yakıp meylimizin şaşmasına müsaade etme. Sonu olan bu dünyamızı da, sonsuz olan ahiretimizi de hayr eyle… Cennetle müjdeleyip; Cemalınle serefnah eyle ya Rabbim.

Editör: TE Bilisim