ŞEHRİVAN HABER - Türkiye 6 Şubat’ta meydana gelen 7,7 ve 7,6’lık depremleri konuşmaya devam ederken, o bölgeden acı hikayeler gelmeye devam ediyor. Bölgede arama kurtarma faaliyeti yürütenler, yardım gönüllüsü olarak çalışanlar ve farklı nedenlerle deprem bölgesinde bulunanlar inanılmaz hikayelere şahitlik ettiğini ifade ediyor. Ekranlara yansıyan görüntüler kadar, bölgedeki anılar da dikkat çekerken bu anlamdaki anılardan birisini yazan isimlerden birisi de İHH gönüllüsü Alpaslan Arslan oldu.

Deprem bölgesinde bulunduğu süreçte arama kurtarma faaliyetlerinde bulunan Alpaslan Arslan isimli gönüllü o bölgede yaşadıklarını twitter üzerinden paylaştı. Anıları kısa sürede büyük kitleler tarafından takip edilip paylaşılan Alparslar en çok takip edilen yardım gönüllülerinden birisi haline geldi.

“EV SAHİBİYLE KİRACISINI AYNI ÇORBA KUYRUĞUNDA GÖRDÜM”

İşte o paylaşımlar:

Kıracısını beş bin, on bin gibi rakamları veremediği için çıkaran ev sahibiyle kiracısını aynı çorba kuyruğunda gördüm.

Erzak dağıtırken “bu bana yeter, biraz benden sonrakilere ver diyen köylüler gördüm.

Dağıtım sırasında bizi zorla evine götürüp yemek yediren, evde yiyecek namına ne varsa sofraya getiren depremzede gördüm,

Allah’tan şer gelmez, Allah’tan ne gelirse hayırdır. Bu depremde de hayır var diyen depremzede gördüm.

Arabasının çalıştırıp uyuyunca arabasının egzozundan zehirlenip ölmek üzere iken komşusu tarafından fark edilip zehirlenmiş halde uyandırılan aile gördüm.

AVM’si yıkılmış, arabaları enkazın altında kalmış, bizden bulgur alacak kadar sıfırı tüketmiş iş adamları gördüm.

“YALVARAN YAŞLILARI GÖRDÜM”

20 saat uğraşıp kolu kesilmesin diye sütunu/kolonu kesip kurtardığımız 24 yaşındaki kızımızın üç saat sonra öldüğünü gördüm.

Annenin önce beni kurtarın, kızının önce beni kurtarın diye yalvardığı mahşer alanını gördüm.

Nesi var nesi yoksa bırakıp Şehri terk etmek isteyen genç jenerasyonla, buraları bırakmayın, şehrinize sahip çıkın, terk etmeyin diye yalvaran yaşlıları gördüm.

Kilometreyi daha önce bir kere sıfırlamış Suriyelileri, bu ikinci kilometre sıfırlama olayında daha rahat, şerbetli, daha kabullenici, daha mütevekkil görürken, Anadolu insanının kafasını daha karışık gördüm.

Van’ın umudu çalındı! Van’ın umudu çalındı!

Depremden kocasının ölmüş cesedi çıkınca “Depreeem Allah senin belanı versin” diyerek kendini paralayan kadınlar gördüm.

YAN KOMŞUSUNUN KİM OLDUĞUNU BİLMEYEN KOMŞULAR GÖRDÜM

Hiç kızı olmayıp dört oğlu da enkaz altında kalan, ama hiç birisine ulaşmadığımızda babanın gözümüzün içine bakıp ağlayarak “en azından bir oğlumu kurtarın” diye yalvardığını ama bizim de aciz olduğumuz anları gördüm.

Alt, üst, yan komşusunun kim olduğunu bilmeyen komşular gördüm.

Termal kameranın arama kurtarma ekiplerinin işlerini ne kadar hızlandırdığını, eğer yoksa iğne ile kuyu kazmaktan beter olduğunu gördüm.

Bir insanın hayatının senin ellerinde olduğunu, sen yardım etmezsen öleceğinden emin olduğun yüzlerce yalvarma arasından hangisini seçeceğini, hangisini çabuk kurtarırsam diğerine çabuk varırım kararsızlığı yaşadığımı gördüm.

Her insanın hiçbir şey yapmasa bile bir deprem bölgesini ömür boyu ibret olabilmesi adına ziyaret etmesinin zaruri olduğunu gördüm.

“SATIN ALINMAYACAK BİR ŞEY OLMADIĞINI GÖRDÜM”

İnşaatını iyi mühendislere yaptıranla kötü mühendise yaptıranların elde ettikleri kârı hayatlarıyla ödediklerini gördüm.

Dışı cancanlı olan binaların yıkılınca ne kadar da malzemeden çaldıklarını, elimizde ufalanan duvar parçalarının aslında elimizden dökülen birer insan karakteri olduğunu gördüm.

Talan edilmemiş tek bir zincir market şubesi, bir bakkal, bir çerezci, sanayide yedek parçacı, bir AVM’nin olmadığını görünce ahirete tehir edilen hesaplarımızın çok daha büyük olduğunu gördüm.

Hz Adem dünyaya nasıl sıfırdan başladıysa yöre insanının da sıfırdan başlamaktan başka çaresinin olmadığını, halka verilecek telkinlerin bu yönde olması gerektiğini gördüm.

Bir hafta boyunca para harcayacak bir şeyin olmadığını, cüzdanımı çıkarmadığımı, satın alınacak bir şeyin olmadığını gördüm.

İlk defa bir hafta boyunca ezan okunmayan bir İslam şehrinin olduğunu gördüm.

Habib-i Neccar camisinin yıkılmasıyla en eski tarihi bir eserimizin daha yok olduğunu gördüm.

NE YAPACAĞINI BİLMEYEN İNSANLAR GÖRDÜM

İnsanoğlunun yatay mimariye geçmesinin, en fazla üç kat olması gerektiğinin gerekirse dinî bir fetvayla farz haline dönüşmesinin zorunlu olduğunu gördüm.

Olası bir İstanbul depreminde arama kurtarma ekiplerinin hayatî önem taşıdığını, her Türk vatandaşının hilti, matkap, spiral çeşitlerini kullanacak, enkazda koridor açacak kadar deprem bilgisine sahip olması gerektiğini, evlatları içeriden bağrışırken ne yapacağını bilmeyen abiler ve babaların olduğunu gördüm.

Bu topraklarda yaşamayı göze alanların depremi de göze almaları gerektiğini; Allah’ın yerleşimcilerin dinine göre yer altı tabaklarının rotasını değiştirmeyeceğini, tedbirimizi Allah’ın değil bizim almamız gerektiğini gördüm.

Bölgeye gelen yabancı arama kurtarmacıların risk alma noktasında çıtkırıldım olup, enkazda yüzde 1 risk bile varsa enkazın altına girmediklerini ama termal kamera ve köpekleriyle kısmen bu açıklarını kapattıkları gördüm.

Editör: TE Bilisim