İki partinin de büyükşehir için adayları belli olduğuna göre asıl önemli olan konuya gelebiliriz: Belediye Meclis Üyeleri.

Daha önce bu köşede değindiğimiz üzere belediye başkanının kim olacağından ziyade belediye meclis üyeleri daha önemlidir.

Hem BDP’nin hem de AK Parti’nin önümüzdeki süreçte en azından bu konuda hassasiyet göstermelerini bekliyoruz. (İki partinin de bugüne kadar böyle bir hassasiyet göstermedikleri ortada çünkü)

Eskiden halk nezdinde böyle bir istek veya beklenti yoktu ancak, bu durumun değiştiğini görebilmek mümkün.

Mesela 2003 yılından bu yana gazetecilik yaptığım Van’da okur kitlesinin oldukça genişlediğini, daha duyarlı ve farkındalık bilinci yüksek kişilerle muhatap olduğumu belirtmeliyim.

Temel sorunumuz bu değil miydi zaten?

Halkın olan bitene tepkisiz kalması ya da tepkisini sadece aile içinde veya da kahvehanede arkadaşlarıyla paylaşması ‘kısmi-cılız’ tepkilerdir.

Ve kısmi-cılız tepkiler eylem boyutunda hiçbir zaman yüksek seslere dönüşmez, dönüşmemiştir.

Şimdi anlıyorum ki; daha çok konuşuyoruz, tepkilerimizi daha yüksek sesle dile getiriyoruz.

Benim için, farkındalık denen şeyin kişilerden toplumun geniş kesimlerine geçmiş olması önümüzdeki yerel seçim sonuçlardan çok daha önemlidir.

Bilinç ve farkındalığın yükselmesi bütün karar mercilerini etkileyecektir.

Etkilemelidir.

Van’da yarışan iki partinin (BDP ve AK Parti) bu bilinç ve farkındalığa cevap verecek tercihlerde bulunmaları kaçınılmaz bir durum olarak karşılarında durmaktadır.

Aşağıda, 2002 Genel Seçimleri’nden bu yana oy dağılımlarını paylaşıyorum.

Amacım; iki partinin de meclis üyeleri ile ilçe belediye başkan adaylarını belirlerken; ailelere, aşiretlere ve benzeri durumlara göre değil (böyle yaparak, öyle ciddi şekilde oy kazanıp ya da kaybetmiyorlar), bilgi-birikim, temsiliyet, ehliyet, hassasiyetlere göre tercihte bulunmalarıdır.

Sözünü ettiğim bu durumlar, bundan önceki seçimlerde tam olarak oturmuş olsaydı, biz o zamanlar “Neden aşiretlerden veya büyük ailelerden aday yok” tepkisi yerine, “Toplumun farkında olan adaylar neden yok” refleksi gösterecektik.

Bundan önceki tüm seçimlerde (hem genel hem de yerel) Van’ın genelinde rahatsızlık durumu yaratıyormuş gibi gösterilen ‘aday profillerinin’ çok az etkili olabileceğini, ancak seçim sonuçları üzerinde ciddi bir iz bırakmayacağını söylemiştim.

Bunu söylerken de seçimlerdeki sonuçlara ve oy dağılımlarına göndermeler yapmıştım.

Çok fazla derin düşüncelerin içine dalmadan, olanı olduğu gibi değerlendirmek bize fazlasıyla veri iletecektir.

Adayların etkili olabileceğini düşünenler, sanırım, 1990’lı yıllardan 2010’lu yıllara Van’ın genel toplum yapısında ne tür değişiklikler olduğunu göz ardı ediyorlar. (Bu düşüncede olanlar, özellikle sosyal medya üzerinden ciddi şekilde örgütlenen, aile veya aşiret yapısını ön planda tutan kişilerdir. Bir nevi olayı köylerdeki muhtarlık seçimlerine indirgiyorlar…)

Göz ardı etmelerinin sebebi onların temennisi ve bu temenniyi kesin bir yargıymış gibi öne sürüyorlar.

Okuyucunun canını sıkacağından emin olarak şunu söylemeliyim: Bu köşede, yazanın kişisel temenni ve beklentileri toplumun genel yargısıymış gibi asla sunulmayacak.

2002 yılından bu yana yapılan yerel ve genel seçim sonuçları bize şunu gösteriyor: Adaylar kitle partileri için değil, daha dar kapsamlı partiler için önemlidir.

AK Parti ve BDP bu bakımdan kitle partileridir. (Van ve bölge için bu durum böyledir)

Diğer partiler ise, kitleleri olmadığı için toplumda öne çıkmış kişilerle seçmenin karşısına çıkmışlardır. (2011’de CHP’nin Zahir Kandaşoğlu tercihi gibi…)

Adayların partilerden daha önemli olduğunu düşünen kişilerin (bu kişiler muhtemelen önde gelen bir aileye veya aşirete mensup) yanıldıkları, seçim sonuçlarında açık ve nettir.

2007’de yapılan Genel Seçimler’de iki vekil çıkaran BDP geleneği kitle partisi olduğu için bu başarıyı sağlamıştır, üçüncü vekilini binden az oyla kaybetmiştir.

Başarı sağlayamayan üçüncü aday Saim Kartal’dı.

Diğer ikisi Fatma Kurtulan ve Özdal Üçer’di.

Kartal, bu ikisine göre aile, çevre, aşiret vs durumlarını göz önüne aldığımızda daha avantajlıydı.

Peki, neden seçilecek kadar oy alamadı?

Benzer şekilde 166 bin oy alan AK Partili vekillerin hangisinin ailesi, aşireti, çevresi vs gibi partisine avantaj getirecek durumları mevcuttu?

Hiç birisinin.

Tam tersi örnekler de verebilirim: 2002’ye geri dönelim ve AK Parti listesine bakalım.

Öncesinde 12 Haziran yapılacak seçimler için aday listesine getirilen “Küresini yok, Brukan yok, Güney Van’dan aday yok, Öz Vanlı aday yok” eleştirilerini hatırlatalım.

2002’de küresini vardı (Halil Kaya), Öz Vanlı vardı (Yekta Haydaroğlu), Brukan vardı (Kenan Ateş), Güney Van’dan vardı (Cüneyt Karabıyık), şimdilerde eleştirilen ama o zamanlar herkes tarafından el üstünde tutulan Hüseyin Çelik vardı,  Muradiye çevresinde etkili olan Hacı Biner vardı, Erciş’ten köklü bir aile ve geniş çevreden gelen Arvas vardı…

Madem aileler o kadar etkiliydi, söyler misiniz, AK Parti bütün bunlara rağmen nasıl oldu da 66 bin gibi düşük bir oy aldı?

Ya da CHP adayı olan Mehmet Kartal sadece 14 bin oy alabildi?

O dönemde DEHAP’tan aday olanların böyle bir aile, çevre ve aşiretleri olmamasına rağmen nasıl oldu da kullanılan oyların yüzde 40’ından fazlasını alabildi? (105 bin oy)

Çünkü diğerlerine göre kitle partisiydi DEHAP.

AK Parti 2002 seçimlerinde Van için kitle partisi değildi, aldığı oylar da bunu gösteriyor zaten.

Ezcümle: Adaylar üzerinden gideceksek, “Neden şu aileden, bu aşiretten aday yok” demek yerine, “Neden toplumun hassasiyetlerinin farkında olan; ehliyetli kişiler yok” diye eleştirmemiz gerekmiyor mu?

Van’daki seçimin iki yarışanı, BDP ve AK Parti’nin bu seçimlerde en azından toplumun hassasiyetlerini dikkate almaları gerekiyor.

Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleri Van’ın parlamentosu gibi çalışacak, eğitimden sağlığa, yol hizmetlerinden altyapıya kadar bütün alanlarda karar mercii olacak.

Orada oturacak kişiler, bu konularda bilgili ve tecrübeli, toplumun hassasiyetlerine sahip çıkacak kişilerden mi seçilecek yoksa eskisi gibi olacak?

Asıl meselemiz bu.