Tatilin uzunluğu nedeniyle bayram mesajları erken gelmeye başladı.
Fırsat bu fırsat deyip yola koyulanlar mesajlara yüklendikçe biz yola koyulmayanlar bayramı erkenden yaşamaya başladık.
Televizyon reklamları sayesinde son yıllarda bayram deyince, yalnız yaşayan yaşlıların bekleyişinin cümbür cemaat bir kalabalıkla bayramdan bayrama son bulduğu duygusal bir kavuşmayla sonlanması hafızalarımızda ister istemez bayram adına yeni biryer edinmeye başladı.
Her bayram yeni bir heyecan olduğu kadar, yeri boşalanların en çok arandığı zamanlar halini de alıyor.
İnsanın insana bakışı, insanın insana yaklaşımı her ne olursa olsun bayram bahanesiyle bunların tümü göz ardı edilip bir üst perdeye taşınıyor ve insan tüm olmazlarına karşı geçici bir hoşgörüyle kendini içsel bir hizaya getiriş anının içinde bulabiliyor.
Günümüz dünyasında artan iş yükü, aile içi sorunlar, mesafeler gibi olguları göz önüne aldığımızda eskiden olumsuz bir anlamda kullanılan “bayramdan bayrama” sözünün artık bir araya gelmek için son derece olumlu da olabildiğini görüyoruz.
Her insanının yaşam kesitinde bayramın anlamı son derece farklılık gösterebilir. Kimileri için tüm akrabaların bir arada bulunabileceği memlekete doğru bir süzülüş, kimilerine göre tatile gidenlerin çokluğundan arta kalan bir yalnızlık olabiliyor artık bayram.
Her ne olursa olsun taşıdığı büyük maneviyatın gereği olarak zihin, ruh ve yürek arasındaki bağları kuvvetlendiren ve insanı bir sonraki olgunluğa doğru biraz daha yaklaştıran, geçmişin aynası geleceğin pırıltısı bugünün incisi bizim için bayramlar.
Zayıflayan ve sanallaşan günlük iletişimimiz içinde, bayramlara ek olarak başvuru kaynağımız olan atasözleri, deyişler ve benzerleri iyi ki var diyesim geliyor. Twitter gibi geçici olarak güncel zekayı zorlayan ve Facebook gibi aktüelliği ön planda tutan mecralara nazaran, bayram maneviyatının tarihin derinliklerinden damıtılarak gelmiş büyük bir birikimin yansıması olması, toplumsal değerlere dayalı tarihi hafızamızın bir kısmını ayakta tutacak mahiyette.
İnsanın dostlarının iki önemli olayda belli olduğunu ortaya koyan genel bir inanış vardır. Bu iki olay birbirine tamamen zıt olgulardır, düğün ve cenaze…
İnsanın düğünü, yakınlarının düğünü gibi sevinç yüklü günlere dost dediklerinizin göstermiş olduğu samimi katkı ve desteğin yanı sıra, bir yakının kaybıyla oluşan cenazelerde ve sonrasında taziyelerde ki dayanışma, dostluklardaki samimiyet ve ölçünün ortaya çıkması adına son derece önemlidir.
Sevinçte ve kederde buluşabildiği ölçüde insan bir başkalarıyla, işte o başkalarının nezdinde de o ölçüde değerlidir. Eskiler boşuna dememiş gönül kırmak kolay almak zordur diye…
Bayramlar, sevinçlerimizi, kederlerimizi, günlük yaşam içinde aslında biz farkında olmasak ta içimizde bir yerlerde biriktikçe biriken duygusal ve ruhsal travmalarımızı aynı potada eritip özel bir maneviyatla harmanladığımız en özel günlerimizden.
Belli etmek istemese bile İnanmayan insanın bile manevi ruhundan ve yaydığı huzurundan nasiplenmekten büyük mutluluk duyduğu, kimileri için tatil, kimileri için uzun süren ayrılıkların sonlanması, bir başkaları içinse bir sonrakileri coşkuyla yaşayabilmenin umudunun yeşerdiği bu günleri es geçmeyelim bayramlaşalım…
Kapı kapı şeker toplayan çocukların umuduyla bir parça kurban etiyle dahi gözleri parlayan gariplerin yüreğinin coşkusuna ortak olalım. Hapishane soğukluğunda sevdiklerine dokunabilmenin mutluluğunu yaşayanların ve hasta yataklarından dünyaya sadece gözleriyle bakabilenlerin yaşama tutunma azmiyle, göremeyenlerin gönüllerindeki o büyük gözün aydınlığıyla, bizde ve bizden olan ve olmayan tüm yaşanmışlıkların varlığının bir başkasına eziyete dönüşmediği bir iç huzurla, korkmadan harici ve dahilitüm kapılarımızı açarak barışalım, bayramlaşalım, bayramlaşalım ki bayram o bayram olsun…