...

Kimse konuşmak istemiyordu. Az önceki gerginlik yerini büyük bir suskunluğa bırakmıştı. Herkesin kendince olanlarda bir payı vardı. Bu suskunluk bunu kanıtlarcasına tüm salona tahakküm ediyordu. Bir ders çıkarma vaktiydi. Evet herkesin bundan bir ders çıkarması gerekiyor olacak ki kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Birbirlerine yönelttikleri suçlar, suçlamalar yüzlerde kendisini hesaba çekilmesi gereken ifadeye dönüşmüştü. Derin bir iç muhasebenin tezahürüydü bu ifade. Bu düşüncenin izi o kadar belli oluyordu ki Laura gibi her tartışmada fırtınalar koparan birinin bir anda susması kuşku uyandırıyordu. Onun susması pek hayrı alamet değildi. En zor zamanlarda, en fırtınalı denizlerde bile kaptanlığı elden bırakmamış, dalgalara meydan okumuştu. Sergio ise hemen şöminenin yanına kurulmuş elindeki maşa ile ateşin harlamasına yardım ediyordu. Laura ve diğerleri gibi o da suskun ve düşünceliydi. O an hareket eden yalnızca Sergio' nun karıştırmakta olduğu ateşin kıvılcımları idi. Fakat o ateş bile bu hareketsiz ve soğuk atmosferin havasını ısıtmaya yetmiyordu. Oysa bundan birkaç gün önce yine aynı ateşin odayı çok fazla ısıttığını seslendirmişti Fariha.

Yeni gelen avukatı saymasak aralarındaki tek yabancıydı Fariha. Soğuk savaş dönemi ailesinin buraya göç ettiğini söylerdi. Daha o doğmadan gelmişler ailesi buraya. Fariha'nın bir yabancı olduğunu anlamak neredeyse imkansız olurdu eğer ten rengi olmasaydı. Oval, buğday rengi yüzünü görmek bunun için yeterli olurdu sanırım. Zaten bunun dışında tamamen bir yerli gibiydi. Yerliler gibi giyinir, onlar gibi konuşur, onların esprilerini yapar çevresindekileri kahkahaya boğardı. Şimdi kahkaha attıran bu yüzü de diğerleri gibi bir düşünce kaplamıştı. O da yaşananlardan sonra kendi kabuğuna çekilmişti. Bu kabuğu kıracak olan cesareti nerden bulabilirdi? Neden burada şimdi diğerleri gibi o da alışık olmadıkları bu havayı teneffüs ediyordu? Onları bu duruma getiren aralarındaki bağlılık mıydı? Dostluğun ve buna bağlı sevginin sorunları beraber göğüslemek gibi bir doğal zorunluluğu vardı. Bunu en iyi anlayacak olanların şimdi bu salondakiler olmadığını kim söyleyebilirdi? Yıllarca her seferinde geldikleri bu salonda bunun önemini birbirlerine telkin ederler, bunun hedefe ulaşmak için bir ölümcül prensip olduğunu dile getirirlerdi.

Sessizliği bozmak istedi avukat.

Evet şimdi toplanıp derlenelim. Tasımızı tarağımızı aynanın karşısında bırakalım. Birbirimize dönelim yüzümüzü ve yıllarca birbirimize yaşattığımız utancı kendi yüzlerimizde görelim baylar. Bunu söylerken bir anda yüzünü kısa boylu; fakat güzelliğinden kısa boylu oluşu göze çarpmayan kadına çevirdi. Siz dedi. Bayan Sonya! Kocanızın uzun boylu ve yakışıklı olmasında söz eder durusunuz. Üstelik sizi çok sevdiğinden dem vurursunuz. Öyle ya hepimiz zaten sevmek için yaratılmışız. Sevmek erkek türünün mutlak meziyeti hatta biz sevmesek siz sevgisizliğimizden bir an olsun bile yasayamazsınız. Biz şöyleyiz biz böyleyiz... Hayır bayan Sonya sizi temin ederim ki kocanızın da içinde olduğu familyamıza karşı oldukça iyimser davranıyorsunuz. Sevgisizliğimizden olmasa bile bu iyilik sizleri öldürebilir...Çünkü son derece tehlikeli olan bu türe karşı göstermiş olduğunuz bu iyilik bana endişe veriyor. Eğer acımasız katil hayvanlardan sonra yeryüzünde başka katiller aranacaksa bu kesinlikle erkekler olmalı bayan Sonya. Yeryüzündeki tüm bu aptalca savaşların tek müsebbibi biz erkeklerin aptalca gururundan ileri gelmiyor mu? Üstün ve güçlü olduğunu ispat etmenin aptal çabasıyla yüzyıllardır yeryüzü kana bulanıyor. Ah bayan Sonyacım üyesi olduğum bu türün varlığından öyle dehşetli bir utanç duyuyorum ki... İnanın bana yüzümüzü çevirdiğimiz hiç bir aynanın içine sığmaz bu utanç...

Bu sözler üzerine zaten yeterince soğuyan odanın havası buz kesti. Ateşten daha sıcaktı bu sözler. Erkekler olduğu yerde kalakaldılar bu sözü söyleyen avukat karşısında. Neye uğradığını anlamayan, avcının tuzağına düşmüş bir av gibiydiler. Şaşkın, çaresiz, mecalsiz. Ama en çok da korku vardı. Bu korkuyu tüm boyutuyla yüzlerinde görmek mümkündü. Sakladıkları bir gerçeğin açığa çıkmasıyla ifşa edildiklerini düşündüren bir korkuydu bu. Bu korkuyla geçen birkaç saniyelik o zaman dilimi büyüyüp büyüdü. Zaman tamamen bu korkuya teslim olmuştu. Sergio’nun elindeki maşa hükmünü yitirmiş kurşunsuz bir silah gibiydi artık. Bir tek silah vardı artık. Onların belki de duymak istemediği birçok söz bu avukatın konuşmalarında birer kurşuna dönüşüyordu. Sözlerinin ardından kapıyı çekip çıktı salondan.

Laura bu sözlerden fazlasıyla etkilenmişti. Söylemek istediği çok şey vardı. Sergio’ya bir bakış attı. İkisi de bu bakışın ne anlama geldiğini anlayacak kadar arkadaşlık etmişlerdi. Sergio şöminenin yanından kalktı. Laura’ ya doğru yöneldi. Evet sanırım avukatın söylediklerini hepimiz büyük bir şaşkınlıkla dinledik dedi. En çok da biz erkekler. Öyle değil mi baylar?

iki erkek bu soruya cevap veremedi. Düşündükleri tek şey avukatın onlar için sarf ettiği acımasız katil hayvanlar sözüydü.

...