Flaş haberlerin insan psikolojisinde yaralar açar. Adrenalin yükselir, önemsiz dahi önemli olur, zihin mesaj enjeksiyonuna hazır hale gelir. Bağırarak konuşan muhabirlerle, apatik haber sunucularının bakışları arasında çoğu kez en fazla bir ay sonra unutulacak haber milisaniyeler  içinde zavallı güncelperesti polarize eder. Güncelperest ya çok kızar ya çok sevinir... Akşam yemeği masasına çağrılır da kıyamet kopuyorcasına televizyon başından ayrılmaz.

Hepimiz biraz güncelperestiz!

Dünyada olup biteni kaçırmayalım nasihatine uyarak haber obezitesine yakalandık. Haber obezitesi, dengesiz haber dinleme, izleme ve okumanın bir sonucudur. İlginç olan ise artık 'haberlerimizin' dünyada olup biteni değil,  ülkemiz ve en fazla tek komşu ülkesi kadar haberi sunuyor olması. Nerede, Tanzanya Cumhurbaşkanı ziyaretine ana haber bülteninde yer ayıran eski kanallar. Artık ‘dünyada olup bitenle’ ilgili haberler en az ezoterik ekonomi haberleri kadar soğuk.

Güncel olanda boğulmamalı. İlla merak ediliyorsa, yorumu sıcağı sıcağına değil makul bir süre geçtikten sonra yapmalı. Malum; siz yağmur yağıyor önermesini ifade ettiğiniz anda yağmur durabilir.

Sağduyu için yakın tarih okumaları:

Şüphesiz haber düşmanlığı değil amaç. Tecrübe ile sabit, daha derin, daha serinkanlı, daha entelektüel bir bakış sunan bir ‘memleket kurtarma’ yöntemi var. Ama başlangıcı haber okuma değil. 

Bir düşünün durmadan haber okuyarak nereye varılır?

Bir yere varsaydı, masabaşı iş yapan milyonlarca insan entelektüel olur çıkardı. Gerçi bir çoğu öyle zannediyor kendilerini, otobüste kulak misafiri olduğumuz kadarı ile.

Haber bir bilgi kırıntıntısından ibaret olan, yapılandırılmamış, yani neden ve sonuç ilişkisinden yoksun bir ‘ham veridir’.

Köşeyazıları ise görece daha fazla bilgi barındırma ihtimali olsa da, neticede yazarın kişisel yargılarını genel kabul görmüş bilimsel yöntemlerle ifade etmek zorunda olmadığı, olamayacağı bir türdür. Dolayısıyla bilgi barındırsa bile genellikle diyalektik değildir. Aksi görüşlere pek yer vermez.

Yani her gün zihinlere pompalanan onca şey değerli de olsa ‘yapılandırılmamış’ (unstructured) veridir. Tümevarım ile de toplumu ve olan biteni anlamak mümkün olmayacaktır.

Peki olan biteni doğru anlamak için ne yapmalı, yapılandırılmış veri nasıl elde edilir. Cevabı basit: Tarih okuyarak. Ama ödüllü soru hangi tarihi okuyarak? 

Anlı şanlı formatta yazılmış, fikir değil ‘gaz’ vermek için menkibelerle süslemiş, hatasız kusursuz tarihi de değil, tüm derdi nasıl da zavallıymışız diye aşağılık kompleksi ile yazılan tarih hiç değil. Hangi tarihler kastediliyor, anlaşılmıştır.

Cevabı uzatmadan vermeli; Objektif olma. Çabasıyla (mutlak objektiflik mümkün değildir) yazılmış yakın tarih kitapları.

Faroz Ahmad, Vahap Coşkun, Mehmet Ali Birand, Altan Öymen ilk akla gelenlerden. Bu yazarların 'enfes' yakın tarih kitapları var.

Adnan Menderes kim? CHP ne? Darbeler, politik savaşlar, krizler...

Hani tarih bu kadar mı tekerrür eder!

Tekerrür eden bir tarih gibi klişelerin de ötesinde daha da önemli deneyim şu: Zaten hep unutulduğu tekerrür eden bu tarih içinde ne çarpıcı konular barındırsa da nisyan ile malul. Yani unutulma ve doğal olarak gelen sükunet hep vaki...

İyi de o zaman kızıp bağırmanın, gereksiz yere heyecan yapmanın, uluorta konuşup peşin hüküm vermenin ne anlamı var?

Bahse girelim en geç bir yıl sonra unutacağımız konulara zaman ve enerjimizi deli gibi harcayıp, dünyada olan bitenden kopmanın manası nedir?

İç politikanın da içinde boğulup, dış politikayı unutmak bu memleketin  ortalama bir haber izleyicisinin kaderi midir?

Ekonomi haberlerin ezoterik dili yanlızca ekonomik kriz zamanları da mı çözülmeye çalışılır?

Günlük yaşamda haber dışında rutin okunabilecek başka bir konu yok mudur?

Hani sırf oluyor mu diye, bir gün kendi fikirlerime muhalefet edip inandığım, ezberlediğim, içimi rahatlatan fikirleri değil de aykırı görüşleri deneyeyim dediniz mi?

Yoksa zımnen postmodern ayet olduklarını ifade eden "bid'at" metin ve sözlere mi iman ediyorsunuz?


 

Suat ATAN yazdı... 

Editör: TE Bilisim