Geçen gün bir markete gittim. Kasada beş kişilik bir kuyruk vardı. Bende o kuyruktaydım.  Bu tür marketlerde kuyruk uzayınca ikinci kasa açılır. Bu kez de öyle oldu. Kasa açılır açılmaz çarşafa benzer giysi ile kırk yaşlarında ve kuyruğun sonunda bulunan bir kadın 17-18 yaşlarında kapalı kızıyla uyanıklık yapıp hemen açılan ikinci kasaya geçti. Ben kuyrukta beklerken işini bitirip gitti. Dikkatle yüzüne baktım. Hatalı ve suçlu insanın telaşı vardı. Yani davranışının hatalı olduğunun farkındaydı. Bir an önce marketten çıkmak istiyordu. Şöyle bir şey akla gelebilir; acelesi olmuş olamaz mıydı? Bana göre böyle bir durum gözükmüyordu. Öyle olsa oradakilere rica eder sıradakiler de ricasını severek kabul ederdi.

Yıl 2015, umreye gittim. Umre benim için özel bir anlam taşıyordu. Aşina olduğum İslam tarihinin yaşandığı yerleri görecektim; gördüm de. Okuduğum tarih ile mekânları uyuşturunca harika duygular ortaya çıktı. Kâbe' nin önünde oturuyor veya üst katlarda Kâbe' ye karşı oturuyor ve Kâbe'yi seyre dalarken derin tefekkürler içine dalıyordum. Resulullah (sav) burada şöyle yapmıştı, şurada şöyle yapmıştı... Sahabeleri zihnimden geçirip Kâbe ile münasebetlerini hayal ediyordum. Diğer taraftan Kâbe' yi tavaf edenleri de seyre dalıyordum. Gelgelelim çoğunluğunda adeta bir yarışçı ve tacir havası vardı. Kısa sürede ne kadar sevap kazanırım, derdindeydiler. Otele döndüğümüzde bu kişileri bu sefer de dünyalık yarışına kapılır görürdüm. Özellikle yemek vakti birbirlerinin önüne geçmek için türlü dalavereler çevirirlerdi. İkindi vakti otelin bir tarafında sohbet toplantısı yapılıyordu. Beni de konuşmacı olarak seçmişlerdi. Bir gün sohbette bu duruma değinip özetle şöyle dedim: “Bizler Sevgili Peygamberimizin yaşadığı yerde ve Yüce Allah'ın övgüsüne mazhar olan bir mekânda bulunuyoruz. Bu mekânların manevî huzurunu yakalamalıyız. Dikkatimi bir husus çekiyor. Bizler Kâbe' yi tavaf ederken -etrafında dönerken sadece bedenimizle tavaf ediyoruz. Hâlbuki kalbin katılmadığı bir tavaf, gerçek bir tavaf değildir. Dikkat ediyorum da Kâbe dışındaki davranışlarımız bir mümine yaraşır davranış değildir. Bizler bu kutsal mekânlara geldik ki nefsimizi arındıralım. Bundan dolayı sadece bedenimizi değil kalbimizi de tavaf ettirelim ki bu kutsal seyahatimiz kötü davranışlarımızdan bizi arındırsın.”

Marketteki kardeşimize geri gelelim. İnançlarının emrettiği şekilde yaşayanların, özellikle dış görünüşleriyle bir inanç mensubu olduklarını gösterenlerin, çok dikkatli olmaları gerekir çünkü onlardan beklenen mümince davranışlardır. Bu kardeşimiz kapalı olmasaydı çok dikkat çekmezdi. Kuyrukta bekleyenler belki sadece içlerinden “saygısız” diye geçirirlerdi. Oysa inançlarına aykırı davranışlar sergileyenlerin kendilerine verdiği zarardan çok daha büyüğü vardır ki bu da inançlarına verdikleri zarardır. Bu nedenle dış görünüşleri itibariyle, bir inanç mensubu olduklarını gösteren kişiler bilhassa dikkat etmelidirler. Konuyu daha önce de anlattığım bir hikâye ile bitirmek istiyorum:

Hz. Süleyman’a kanadı kırılmış bir kuş gelip, kendine yaralayan dervişi şikâyet eder. Derviş, “Saldırdığımda uçmadı” der. Kuş, “Derviş kıyafetini görünce zarar vermez.” diye düşündüm, der. Kısas gereği dervişin kolunun kırılmasına hükmedilir. Kuş şöyle söyler: “Kısası uygulamayın. O beni kıyafetiyle aldattı. Sarığını cübbesini çıkartın yeter,” der.