- Veli, annene söyle bu hafta sıkma yapsın, sen de pazar günü getirirsin.
- Tamam kardeşim rahat ol, söylerim beraber yeriz.
- Hadi iyi tatiller.
- Sana da…

 

Evci öğrenciler izinli olarak her cuma ailelerinin yanına giderken ben pansiyonda bazı hafta sonları sadece aşçı ve şoförle kalıyordum. İşte o haftalarda okula yanaşan servis araçlarına doluşan öğrenci arkadaşlarımı görmemek için İstiklal Marşı törenine katılmıyor hatta bunun için bazen dayak bile yiyordum.

 

- Duydunuz mu? M… hap içmiş, intihara teşebbüs etmiş.
- Yok be oğlum, onun nöbetçi öğretmenle derdi vardı, onun başını belaya sokmak için yapmış.
- Hadi ya, zaten yuttuğu vitamin ilacıymış diyorlar.
- Haaa haaa haaa!!!!

 

Vukuatsız bir gün geçiremezdik. Kimimiz sabahın altısında okul damında sevgilisiyle buluşur, kimimiz aynı damda sigarası bittiği için yerdeki izmaritlerin tütünlerini gazete kağıdına sarıp içerdi.

 

Kimi okula sarhoş gelir, kimi Kur’anı üçüncü kez hatim etmiş olmanın sevincini ballandıra ballandıra sarhoş arkadaşına anlatırdı. Zira bunlardan feyz alıp belki alkolu bırakabilir ve o da hidayete erebilirdi.

 

- Benim pansiyon müdür yardımcılığımda disiplin isterim. Kimse yurttan kaçmayacak, yat yoklamasında baskın yaparım. Ona göre ha! Her cuma size tavuk çıkacak, akşamları da tavuk suyu çorbası.Hadi yine iyisiniz. Sayemde bu hafta muz bile yediniz….

 

- Veli, duydun mu oğlum, cuma günü tavuk çıkacakmış. Ama ben o günler hep kursa gidiyorum.
- Merak etme kardeşim, ben aşçıyla konuşur senin tabağını saklarım mutfakta bir yerlere. Akşam gelince gizliden girer, yeriz biz de.
- Tamam kardeşim , uffff, tavuk yiyeceğiz lan var mı ötesi, keşke bugün cuma olsaydı.

 

Bakliyatın her türlüsünü çeşit çeşit sunumlarını ilk kez bu pansiyonda tatmıştım. Zira haftanın en az 4 günü mercimek, nohut, fasulye, barbunya çıkardı. Ekmekler ziyan olmasın diye de üç gün bekletilir, üçüncü günün sonunda hayvancılıkla uğraşanlara verilirdi.

 

- Kardeş çok acıktım, cebimde para yoktu , akşama kadar bu tavuğun hayalini kurdum. Çarşıdan da yürüyerek geldim. 
- Neden demedin bana , gerçi benim de param yoktu. Neyse tavuğu bulaşıklığın oradaki büyük çekmecenin içine sakladım. Aşçı ayar verdi sağ olsun.
- Tamam da nasıl ineceğiz mutfağa. Saat akşamın 10’u. Kilitli orası.
- Mutfak demirlerinin arasından geçebiliriz, başımızı soksak vücudumuz da yan yan girer.
- Tamam sen de gel.
- Olur ….
- Inhhh, ınhhh zor oluyor girmesi, dayanalım az kaldı , ittir beni biraz daha.
Oh be , şimdi sıra sen de hadi….
 

***

 

- Tavuk nerde?
- Orada işte , çekmecenin içine saklamıştım
- Burda yok.
- Almış yemiş birisi, valla billa oraya koymuştum.
- Vay ben bunu alanın…. Ne yiyeceğim ben peki? Öleceğim oğlum açlıktan!
- Tuz var burda , başka da bir şey yok, aşçı bütün dolapları kilitlemiş.
- Hay ben onun…
 - Nereye gidiyorsun?
- Ekmek dolabına bakacağım, bari ekmek yiyelim. Veliiii, dostum burda da ekmek yok, nöbetçiler ekmekleri de göndermişler.
- Dur geldim. Bak burda dipte biraz var. Ama küflü.
- Mübarek o nasıl küf…Ekmek değil sanki gökkuşağı.Sarı, yeşil, mor... Ne arasan var.Beyaz olan hiç bir yeri yok bu ekmeğin.
- Buraları koparıp yesek bir şey olur mu ki?
- Bilmem , keşke sayısalcı olsaydık, biyolojide bunları anlatmışlardır.
- Valla yiyeceğim, ama taş gibi , kardeş ben bu ekmeği suyla ıslatıp yumuşatacağım biraz tuzla da tatlandırırım, sen de yer misin?
- Yerim ulan, seninle taş olsa da yerim. Biz kardeş olmuşuz artık seninle…

 

O gün Veli’yle ben avuç içi kadar zehir fışkıran bir ekmeği bölüşerek yemiştik.O küflü ve taş gibi ekmek bana henüz 17 yaşındayken hayata karşı nasıl durmamı öğretmişti. 22 yıl sonra bile tadı hala damağımdadır. Açlığı, kardeşliği, tutumlu olmayı, cesareti, öz güveni bayatlamış bir dilim öğretmişti. Boşuna demiyorlar ekmek kutsaldır diye. Küçükken yere düşürdüğüm ekmek parçalarını öpüp başıma koymamı annem öğütlerdi. Şimdilerde çok daha iyi anlıyorum ekmeğin neden baştacı edildiğini…

 

(HAYATI YATILI PANSİYON OKULLARINDA TANIYAN TÜM ÖĞRENCİLERE SELAM OLSUN)
 

***

 

ANATOMİ

İki yüz on kemiğim varmış,
Otuz üçü omurgamdan.
Sözde oymuş dik durmamı sağlayan.
Bu yaşım oldu,
Bir faydasınıda gördüm sayılmaz.
Sen yoksan belim bükülür.
Onu bilir onu söylerim ben.
Ne çok sen biriktirmişim!
Baksana,
Yüz trilyon hücreme varmış.
Doktor amcanın dediğine göre…

 

***

 

TAKTİR BELGESİ

Beyaz bir kağıtta seni çizdim.
Önce gözlerinden başladım çizmeye.
Heyhat!!! Ne mümkün başarmak.
Saçlarına uğraştım yarım saat.
Bu ne beceriksizlik!
Saçlarında boğuldum,
Burnuna şekil veremedim,
Yanaklarına da anlam.
Oturum seni yazdım beyaz bir kağıtta.
Gözlerini elayla,
Saçlarını karayla,
Burnunu noktayla,
Yanaklarını alla yazdım.
Bu ne güzellik Tanrım!
Resimden sınıfta kaldım,
Yazarlıktan taktir aldım.

 

***

 

NEBİ(LEYİM)

Nuh’un tufanı varmış,
İsa’nın çarmıhı.
Süleyman karıncalara dostmuş,
İbrahim'se Kabe’yi yapmış,
İdris ilk kez kalemi kullanmış,
İsmail’e de koç inmiş.
Ne büyük mucizeler bunlar.
Ben mi?
Ne nebiyim
Ne de hiçim
Elimde kalem
Dilimde sen
İstersen benden mucize
Kanat takar uçarım gönlüne..