İçeri gireli henüz üç ay olmuştu. Ama bu üç ay içinde dışardaki herkesle giderek yabancılaşıyordum. İşin doğrusu burada tanımaya çalıştığım yeni insanları düşünmek tüm günümü alıyordu. Memiş, Akseli, gardiyan Bektaş, koğuş ağası Bektaş...

 

dışarıda beni bekleyenlere ihanet edip onları yalnız başına bırakmıştım. Ama şimdi aynı hatayı ikinci kez yapmamalıyım diye düşündüm. Onlara bir faydam olmalıydı. Ama ne yapabilirdim ki. Şimdi aklımda tek soru vardı. Bu garibanlara ben nasıl yardım edebilirim…

 

***

 

- Dikkat dikkat, koğuşlar arası voleybol yarışması yapılacaktır. Birinci olan koğuşa hediyeler verilecektir. Katılmak isteyen koğuş gardiyan Bekir’e adını yazdırsın. Yalnız her koğuş katılım ücreti olarak 8 lira verecektir. Dikkat dikkat…

- Ağam katılacak mıyız? 8 lira diyor.

- Duydum çok para. Garibanın rızkını topa mı verelim.

- Verelim Veysel Ağa, ben iyi oynarım voleybolu.

- Vay Konyalı, nerden öğrendin sen bu top işlerini?

- Ezelden ağa, ezelden...

 

***

 

- Yaya ya şa şa şa L5 L5 çok yaşa.

- Ağam kazandık.

- He ya, konyalı sayesinde oldu.

- Ödül neymiş ki?

- Bilmem.

 

***

 

Bu 7. Ayımdı. İlk defa koğuştaki kader arkadaşlarıma bu kadar alışmıştım. Alt ranzamda yatan hemşerim Osman’ın ziyaretine gelen babası Osman’a yüklüce bir harçlık bırakmıştı. O da garibim mecburiyetten olsa gerek parasını Bektaş gardiyana teslim edivermişti. Duyduk ki Bektaş bu parayı da yemişti. Son olay artık koğuşta başka bir sohbetin geçmesine izin vermiyor, hepimiz gardiyan Bektaş’a diş biliyorduk. bir şeyler yapmalıydık artık. Ama ne?

 

- Akseli! Konyalıyla bana çay getir. Kkendine de doldur.

- Baş üstüne ağam.

- Evet Konyalı, diyeceklerimi iyi dine şimdi, dün gece sabaha kadar düşündüm. Gözümü kırpmadım. Bu Osman’ın olayını çok düşündüm. Sen okumuş adamsın. Bi diyeceğin varsa seni dinlerim. Ama yoksa ben bir karar aldım. Onu yapacağım lakin yardımına ihtiyacım var. Yapar mısın?

(Düşünmeden cevap vermiştim.)

- Tabi ki Veysel ağa, yapabileceğim bir şeyse.

- Şimdi iyi dinle beni…

 

***

 

- Olmaz Veysel ağa ben bunu yapamam.

- Duyuyon mu Akseli yapamazmış Konyalı

- Duydum ağam.

Veysel ağanın bana söyledikleri aklıma hiç yatmamıştı. Kabul etmeyince epey canı sıkıldı. Farkındaydım ama ne kadar kötü olursa olsun - hatta bu bektaş gardiyan bile olsa- bu istediğini yapamazdım ki..

Ben bir şeyler yapmalıyım diye düşünmeye başladım. Artık sadece buna konsantreydim. Zihnimde tek kelime sıra sıra geçiyordu: Bektaş, Bektaş, Bektaş…

 

***

 

- Hoş geldin.

- Nasılsın iyi misin?

- Çok iyiyim. Merak etme beni. Burada bir gardiyan var. Sülük gibi bütün mahkumların kanını emiyor. Sadece o canımızı sıkıyor.

- Şey…. Oktay …. Bir şey diyeceğim ama canın sıkılır diye söyleye korkuyorum.

- Noldu ki? Kötü bir şey mi var.? Oğlan mı hasta.

- yoo, yooo… öyle bir şey değil. Geçen hafta hastaydım. Karşı daireye yeni bir aile taşınmıştı. Benim hastalandığımı duymuş tarhana yapmış bir kase getirdi. Ben yatıyordum yatakta. Başucumda senin son gönderdiğin mektupla koğuş arkadaşlarının olduğu fotoğraf vardı. Bana çorbayı içirirken kadıncağız bu fotoğrafı gördü. Ağlamaya başladı birden. Meraklandım, bir şey olduğunu sandım. Kadın anlatmaya başladı.

 

Meğer dört yıl önce bu kadın Memiş diye biriyle ayrılmış daha doğrusu ayrılmak zorunda kalmış. Bu Memiş sizin koğuştaki Memiş.  Buraya ziyarete gele gide Bektaş diye bir gardiyan bu kadına göz dikmiş. Önceleri takip etmiş.

 

Sonra…

 

Sonra ne olmuş? Anlat hele, meraklandırma.

Aklını çelmeye çalışmış, dışarda ben sana ve çocuğuna bakarım. Memiş’e içerde yardım ederim demiş. Kadın olmaz dediyse de Bektaş iti rahat durmamış. Ve kadına tecavüz etmiş. kadın canına kıymak istemiş ama çocuğunu kimseye bırakamayacağı için vazgeçmiş. Bu Bektaş da kadına güya imam nikahı kıyıp bakıyormuş. Memiş bu olanları bilmiyormuş. Kadın en son dört yıl önce buraya gelip ziyaret ettiğinde kendine yada Bektaş’a bir şey eder diye düşündüğünden Memiş’e bir şey anlatmamış kocasını terk etmiş

- Vay kahpenin evladı. Bunları da mı yapmış?

 

***

 

- Dikkat dikkat m3 koğuşu avluya. Yarım saat hava almanıza izin verilecektir. Dikkat dikkat.

- Veysel ağa, m3 tecavüzcülerin koğuşuydu değil mi?

- Evet, hayırdır Konyalı, napacan o şerefsizleri

- Ben değil onlar bir şey yapacak. Az dur hele. Bizim avluya bakan pencereden konuşabilir miyim hiç birisiyle.

İçlerinde bir, Memed ağa vardır. O öyle sapık bir adam değildir. Karısına tecavüz etmiş ormanda üç kişi. O da üç kişiyi mermiye boğmuş. Müebbet yedi. Niye o koğuşta hiç anlamadık. Diyeceğin varsa ona söyle.

- Tamam çok sağ ol Veysel ağa…

 

***

 

- Memed ağa, Memed ağa!

- Kimsin ulan sen?

- Ben Oktay, Konyalı Oktay. L5’ten Oktay. - - - Sesim geliyor mu?

- Ne var

- Dinle beni. Gardiyan Bektaş’la aran nasıldır.

- O gavatla işim olmaz benim.

- İyi o zaman dinle beni.

 

- Vay anasını, bizim Memiş’e öyle mi, hem de onun karısına öyle mi?

Konyalı ne dersen onu yapalım. Söyle şu an, şişi takayım ciğersizin yüreğine.

- Bilmem ki ben anlattım sana sadece. Gerisi size kalmış.

- Tamam gardaşım. Sen benimle hiç konuşmadın. Geç içeri hadi sen, pencereni gapa.

 

***

 

- Veysel ağa , kibritin var mı?

- Var Konyalı, sigara içmezdin sen, hayırdır.

-Hayır... hayır... İsyan başlatıyorum. Yakın koğuşu.

- Ne diyon lan? Ne isyanı.

- Veysel ağa güven bana. Yak tatağı, kır camı… emret herkese. Hadi çok zamanımız yok…

- İsyannnnnnn, isyannnnnn, L5 yanıyor, sırada diğer koğuşlar var.

- Kırın camları M3 e haber verin, Memed ağaya ulaşın. Bektaş gardiyan m3 ‘e doğru gitsin orayı hedef gösterin.

Duydunuz mu Konyalıyı. Hadiiiiii!!!

 

***

 

- Dikkat dikkat bu yaptığınız suçtur. İsyanı durdurun. Dikkat dikkat, suça ortak olmayın, dikkat dikkat…

 

- Akseli demli bir çay doldur.müdür beg birazdan çağırır konyalıyla beni. Nasılsa kahveyi bektaşın ruhuna orda içeriz...