Nadiren bir araya gelebilecek iki kelime: Kürtçe ve blues. 'Ron' isimli Kürtçe blues albümü yapan Ercan Bingöl, ikisinin birbirine nasıl yakıştığını anlatıyor.Haber: PINAR ÖĞÜNÇ (Radikal)Muş’un Varto ilçesine bağlı Xinzor Köyü’nde doğuyor, ailesi 80’lerin sonunda, çokça ekonomik nedenlerden Mersin’e göçüyor. Bir enstrüman çalmaya başlamak için 18 yaş geç midir? Yan dairede oturan çocukluk arkadaşıyla birlikte 18’inde bağlama çalmaya başlıyor. Hele o dönem için bağdan, bahçeden dahi söz etseniz, Kürtçe oldu muydu her şarkı doğrudan başa bela demek. Bu işlere bulaşmasın diye müzik kitaplarının aile fertleri tarafından tandırda yakıldığı da oluyor. Ahdı var, sonradan gittiği Ankara ’da müzikten para kazanacak, o ilk banknotu da Mersin’deki aileye yollayacak. Para kazanıyor da ama o banknot mecburen önce bir fatura ödüyor.Ankara Gençlik Kültür Merkezi bünyesindeki Koma Stranên Hêvî, Ercan Bingöl’ün müzik hayatında önemli bir köşebaşı. Kendi şarkılarını yapmaya başlıyor, bir yandan Kürtçe, Ermenice ve Arapça anonim şarkılar söylüyor. Bir dönem de Rajenîn adlı gruplarıyla birlikte rock makamına dalıyor. Uzun süredir Ankara’da çevirmenlik ve İngilizce öğretmenliği yapan Bingöl’ün bir de albümü var. Ses Plak’tan çıkan ‘Ron’ için gönül rahatlığıyla “İlk Kürtçe slow blues albümü” diyor. Daha önce Kürtçe özgün müziğe blues gitar soloları, blues motifleri katanlar olduysa da ‘Ron’, Kürtçe sözlerle has blues için çıkılmış bir yolun sonu. Ya da başı. Blues’un köklerini, derdini ve dermanını düşününce, Kürtçe nasıl denk düşmesin...Geleneksel Kürt müziğinin kökleri yanında blues genç bir tür ama Kürt diliyle dost olabilecek yanı da albümünüzde ortada. Toplumsal arkaplan, dengbejlik geleneğinden gelen doğaçlama benzerliği, sözlerdeki dem; başka nasıl bir ortak zemin var? Blues’un şekillenmesi 200 yıllık bir hikâye. Amerika tarafından köle olarak getirilip plantasyonlarda çalıştırılan insanların müziği; beraberlerinde getirdikleri Afro öğeleri çok güzel taşıyorlar. Mesela çalışırken biri şarkısını söylemeye başlıyor, diğerleri devam ediyor. Bizim Kürtler’de de biraz böyledir. Biri başlar gerisi gelir. Afro-Amerikan müziğinin Kürt müziğiyle çok ortak noktası var. Her şeyden önce müzikal form olarak var. Blues müzikte aslolan beş sesin kullanıldığı pentatonik gamdır. Kürtçenin bazı anonim şarkılarında da buna denk gelirsiniz; bir buçuk sesler vardır. Bir de tabii ortak kültürel kodlardan söz edebiliriz. 60’lara kadar siyahların Amerika’da yasal hiçbir hakkı yoktu. Şu anda Türkiye’de Kürtlerin görünür hakları olabilir ama eskiden baskıyı anlatmak daha kolaydı. Yasak keskin bir sınır koyuyordu ve Kürtlerin müzikal anlamda sıkıntısını somut kavramlarla anlatabiliyordunuz.Şimdi durum ne peki? Şimdi hem yasak yok gibi ama hem de o kadar güzel yasaklanmış ki, Kürt müziğinin bir adım öteye gidemeyişini soyut kavramlarla tarif edebiliyorsunuz.O somut yasaklar tüm gayreti geleneksel olanı korumaya ittiğinden yeni arayışların önü ne kadar açıktı? Savaşın çok yoğun olduğu 90’larda Kürt müziğinin yaptığı bir sıçramadan söz edebiliyoruz. Politik söylem ve keskinlikler ayakta tuttu Kürt müziğini. 2000’lerle birlikte savaşın kısmen durmasıyla bir albüm furyası başladı. Stüdyo maliyetlerinin de düşmesiyle, yerel sanatçılar büyük kentlere gelip birkaç haftada para verip albüm yapabildi ama nitelikten bahsedilemez hale geldi. Artık politik şarkılar da yapılmıyordu, 2000-2004 arası buna gerek yoktu çünkü. Belli müzisyenlerde bir arayış vardı ama bireysel ifadelerle sınırlı kaldı. Tamam savaştan bahsetmek zorunda değilsiniz ama savaşın kalıntılarından bahsetmek kimliklerinizden biri olsa gerek. Bunu country müzikle de blues’la da verebilirsiniz. Ben uzunhava da çok sever ve okurum ama kendime çizdiğim yolda blues’la vermeyi seçtim. Herkes Kürt müziğinde bir tıkanmadan söz ediyor ama bunu aşmak için çaba da görünmüyor. Cumhuriyet dönemi dayatmaları gibi paket sunup “Şu tarzda müzik yap” demenin bir anlamı yok.Siz nasıl tepkiler aldınız? Niteliğiyle övünebileceğim kitleye hitap edebildiğini görmek mutluluk verici. Niceliği milyonlarca bir kitledense, böylesi birkaç gram kitleyi tercih ederim.Gayet ‘siyah’ bir türden söz ediyor olsak da Kürt müziğini ‘beyazlaştırdığınıza’ dair bir eleştiri aldınız mı? Ne yalan söyleyeyim almadım. Belki bana kıyamadılar söylemeye. Ama almayacağım anlamına gelmiyor.Kürt müziğini Türkler ne kadar dinliyor? Küçük bir kesimi tenzih edeyim, onun dışında ancak popülerleşmiş isimleri dinliyorlar. Ritmi hoşuna gittiği için sevebiliyorlar; dillerini bilseler çok daha severlerdi oysaki.Dilini bilmedikleri başka müzikler dinliyorlar sonuçta. Tabii ki ama duygudaşlıktan söz ediyorum. Genel olarak çok otantik, egzotik geliyor Türklere Kürt müziği. Mesela iş arkadaşlarım sağ olsunlar albümü çok seviyorlar, ama bunun beni sevdikleri için olduğunu düşünüyorum. Örneğin ‘Kûçik Hatin’ diye çok antimilitarist bir parça var. ‘Köpekler geldi, köyümüzdeler’ diyor şarkı. Onlar ‘küçük hatun’ derler; o şarkıyı akıllarına küçük bir hatunu getirdiği için seviyorlar, biliyorum. İşte orada tıkanıyorum. Ya da birine anlatınca, o da ‘oradaki köpekler kim?’ diye sorunca, sadece bir pencere açmakla yükümlü olduğumu söylüyorum. Kendi köpeğinizi siz seçin diyorum.Bir dönem Türkçe rock olur mu tartışması yapıldı uzun uzun. Kürtçe için böyle tartışmalar olur mu? Her dilin bir ritmi, müziği vardır. Siz Kürtçe konuşsanız bile ben ritminizden Kürt olmadığınızı anlayabilirim. Ama bu farklı müzik türlerinin farklı dillerle yapılamayacağı anlamına gelmiyor. Blues’un o isyan kökenini biliyorsanız, Kürtçe’nin nasıl denk düşeceğini de anlarsınız. Bir de blues, kelime olarak İngilizce’de aynı zamanda hüzün demektir. Tarlalarda çalıştırılan köylülerin özgürlük alanının gökyüzü olduğunu düşünürüm ben; belki de oradan geliyordur. Kürtçe’de de mavi, şîn, aynı zamanda yas demektir. Heşîn de denir, şîn de... İlginç bir paralellik bu.Hiç kendiliğinden öyle gelip de İngilizce ya da Türkçe söz yazdığınız blues şarkınız var mı? Hayır, hiç yok.Anadilde blues hakkı istiyorsunuz yani? Güzelmiş ‘anadilde blues hakkı’. Bunu ikinci albümde kulanabilirim.
Editör: TE Bilisim