ŞEHRİVAN HABER: ŞABAN BEYAZSAÇ- ORHAN SAĞLAM

Dünyanın ortak sorunu haline gelen küresel iklim değişikliği etkisini sürdürmeye devam ediyor. Aşırı kuraklık ve artan buharlaşma ile beraber bölgedeki göllerin seviyesi düşerken, birçok akarsu da kuruma noktasına geldi. Yıl boyunca mevsim normallerinin altında seyreden yağışların yetersizliği Van ve çevre illerde birçok tarım arazisini çoraklaştırırken temel geçim kaynağı olan hayvancılık için de bir dizi sorun doğurdu. Kentin önemli geçim kaynaklarından olan tarım ve hayvancılık eski etkisini kaybederken, verim de gittikçe azalıyor. Kuraklıkla bağlantılı olarak yem fiyatlarındaki artış hayvancılık yapan bölge sakinlerini zor durumda bırakırken, çiftçi ürettiğinden kazanamadan mücadeleyi sürdürüyor. Bu anlamda destekler, teşvikler ile hala bu işi yapmaya çalışan ciddi kesimler olsa da tarım ve hayvancılık karlılığı düşük bir uğraş olarak sürerken Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikret Yaşar, herkesin tartıştığı bu konuda önemli tespitler paylaştı.

Şehrivan’a konuşan Yaşar, tarım ve hayvancılığı akademik bir anlayış ile tüm yönleriyle değerlendirip bu alandaki verimsizliğe dair önemli yorumlar paylaştı. Son yıllarda gündemdeki yerini koruya kuraklık sorunu ciddi boyutlara ulaşırken, patlak veren yem, yakıt ve gübre krizi ise tarım ve hayvancılık sektörünü olumsuz etkilemeye devam ediyor. Tarım ve hayvancılığın önemli merkezlerinden bir olan Van, yaşanılan problemler nedeniyle bu iki sektörden istediği verimi bir türlü elde edemezken, Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikret Yaşar da konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

TARIMDA MALİYETLER ARTTI, KAZANÇ YOK OLDU

Van’da geleneksel koşullarda yapılan tarım hakkında bilgi veren Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikret Yaşar, “Bazen geleneksel tarım yapmak avantaj sağlayabilir. Bakın biz hayvancılıkta modern tarıma geçeceğiz diye hayvancılığı bitirdik. Çünkü bizim insanımızın alışkanlıklarının, sahip olduğu coğrafi imkanların ve alt yapılarının dışına çıkardık. İşlerini zorlaştırdık. Yem, ilaç, gübre, elektrik, mazot gibi girdilerin çok yüksek olması kazancı imkansız hale getirmiştir. Bizim yapmamız gereken kendi yerel genetik kaynaklarımızı ıslah ederek değerlendirmekti. Biz işin kolayına kaçtık ya da birilerinin isteklerini yerine getirip dışarıdan yabancı tür ve çeşitleri getirdik. Onlarla birlikte ilaca gübreye fenni yeme mahkum olduk” ifadelerini kullandı.

YAŞAR: ÜRETİCİLER ZARAR ETTİLER ÇÜNKÜ GİRDİLER ÇOK YÜKSEK!

Yıllara oranla Van’ın tarımını yorumlayan Prof. Dr. Yaşar, “Hayvansal üretimde ciddi bir gerileme olmasına karşın bitkisel üretimin sulu tarımında azda olsa bir gelişme oldu ancak son iki üç yıldır özellikle meyve sebze üreticileri ciddi zarar ettiler. Bu önümüzdeki yılda böyle devam ederse yine üretim azalacaktır. Çünkü girdiler çok yükseldi. Van kendi ekolojik avantajlarını iyi analiz etmeli, zorlamayla değil, ekolojinin sunduğu avantajları kullanmalı, değerlendirmelidir. Bu işlerde planlama yetkisine sahip olanlar bir kere bu işlerde yetkin insanları bulup onlarla çalışmalılar. İnsanlar çok laf üretebilir”

“VAN’IN TARIMSAL ÜRETİMİ YANLIŞ POLİTİKALARLA BOZULDU”

“Karar vericiler o çok laf üretenlere sormalılar bugüne kadar neler yaptınız. ‘Getirip ortaya koyun bakayım’ demeliler. Van’ın tarımsal üretimi yanlış politikalarla bozuldu. Bozanlar tekrar yeni ve doğru politikalar üreterek ancak düzeltebilirler. Bununda yolu doğru adamları bulmakla olur. Ben Van’ı hem tarımsal açıdan hem de turizm açısından Antalya’yla karşılaştırdığımda Van’ın çok geri kalan tarafının olmadığı gibi üstün yönleri bile vardır. Akıl ve iyi niyetle, bireysel değil, toplumsal kalkınmayı başardığımız zaman bunlarda olur. İşler siyasi değil insani yapılırsa olur. Aslında bu ifadeler acıyan canın feryadıdır. Ama bu feryadı duyup kulak verecek kimseler var mı bilemem.” Şeklinde konuştu.

“TARIM VE ÇİFÇİ DEVLETİN HİMAYESİNE MUHTAÇ”

Yaşar, “Tarım gümrüklerde korunur ve devlet mutlaka kooperatifler, ofisler ve birliklerle alı garantisi vererek ekim yaptırmalı bu ekimi yaptırırken çok farklı veriler kullanarak ürün planlaması yaptırmalıdır. Bizim insanımız satabileceğine inandığı takdirde her şey üretir. Devlet doğru insana ulaşıp, doğru toprakta, doğru ürünü, doğru zamanda, doğru üretim teknikleri uygulatarak tarımı yaptırmalıdır. Çünkü bizim çiftçimizde, tarımımızda devletin himayesine muhtaçtır. Bu muhtaçlık devlete yük getiren bir muhtaçlık değildir.”

İSTERSEK HER ŞEY OLUR…

“Devlete ekstra bir maliyet getirmeden var olan kurum ve kaynaklarını doğru ve aktif kullanarak tüm bunları yapabilir. Yaptığı takdirde de hem dolaylı vergiden kendisi kazanır, istihdamı sağlar, işsizliği azaltır ve köyden kente göçü azaltır. Böylece kendi ürettiğimiz sağlıklı ürünleri tüketir, ithalat yoluyla zor üreterek ihraç ettiğimiz ürünlerden kazandığımız dövizleri kolay üretebileceğimiz ürünler için harcamamış oluruz. Kontrollü tarımla sağlıklı ürün yetiştirip insanımızın sağlığını bozmaz ve geleceğimizi garanti altına almış oluruz. Tabi bunların olmasını istiyorsak” şeklinde konuştu.

YAŞAR: AİLELER TARIM VE HAYVANCILIĞI TERK ETMEK ZORUNDA KALDI

Van’daki hayvancılıkla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Yaşar, “Öncelikle şunu belirteyim, benim uzmanlık alanım meyve ve sebzecilik alanlarıdır. Hayvancılık değil. Ancak, alandan gördüğüm ve hayvancılık yaparken yaşadığım sıkıntılardan hareketle cevap vermeye çalışacağım. Özellikle küçükbaş hayvancılığının yapılmasında ve sürdürüle bilirliğinin sağlanmasında bölgenin mera varlığı çok önemlidir. Çünkü yem maliyetleri yüksek olduğu için küçükbaş hayvanlarda yılın büyük bölümünde meralarda otlatılıyor ve bakım maliyetleri düşüyordu. Fakat özellikle doksanlı yıllarda köylerin boşaltılmasıyla insanlar, zorunlu olarak hem tarımı hem de hayvancılığı terk etmek zorunda kaldılar” ifadelerini kullandı.

“GENÇLERİ TEKRAR TARIMDA ÇALIŞTIRMAK İMKANSIZ HALE GELDİ”

Yaşar, cümlelerini şöyle sürdürdü: “İnsanlar kent merkezlerine yerleştiler ve şehirlerde kendilerine yeni iş alanı oluşturdular. Ayrıca, tarım ve hayvancılıktan kısa süreliğine bile olsa uzaklaşan aileleri hele hele gençleri tekrar tarımda çalıştırmak imkansız hale getirir. Üstelik maliyeti yüksek ve kazancı düşük ve ağır iş kolunda çalışmaları ve devam ettirmeleri adeta imkansızdır. Durum böyle olunca son yıllarda köye dönenlerin ve hayvancılık yapanların sayısı yok denecek kadar azdır. Ayrıca mevcut köylerde kalanların en büyük problemi meralardaki otlak olan kısımların işgal edilmiş olmasıdır. Kıraç alanlardaki meraların otlatma süreleri yaşanan kuraklıktan dolayı da çok kısa sürelidir.”

VAN, HAYVANCILIKTA İSTEDİĞİNİ ALAMIYOR!

“Bizim tarım ve hayvancılığımızın en büyük problemi yüksek girdiler karşısında üreticiye iyi bir geçim standardı sağlayacak pazarlama ve fiyat garantisinin sürdürüle bilirliğinin olmayışıdır. Üretimi sürekli kılan istikrardır. İstikrarsız piyasanın en büyük sebebi ise zaman zaman yaşanan fiyat artışlarına karşı devletin ithalat silahını kullanmasıdır. Bu tüm sektörde aynı sorunu yaratmaktadır. Eskiden var olan ve çiftçinin etini sütünü alan süt enstitüsü kurumu ve et balık kombinaları vardı bunlar rekabet ortamı yaratarak hem üreticiyi hem de tüketiciyi koruyordu. Böylece fiyat istikrarı oluşuyordu bu da üretimde sürekliliği sağlıyordu. Bu kurumlar kapatılınca üreticiler tüccarın insafına terk edildi. Bu şartlar altında ne Van ne de başka bir il bu sektörden istediği oranda faydalanamaz.

ET VE SÜTE DAYALI BİR SANAYİMİZ YOK!

Van’ın kırsal alanda yaşayan nüfusunun büyük çoğunluğunun tarımla uğraşamadığına vurgu yapan Yaşar, “Kırsalda yaşayıp büyük şehirlere çalışmaya gidiyor. Çünkü mevcut yaşanılan sorunlardan dolayı insanlarımızın tarımdan kazanması mümkün değil. Köylü toprağından kazanabilse evini yuvasını bırakıp gurbet ellere zor şartlarda çalışmaya gider mi? Gitmez. Kırsalda sanayi ürünü tarım ve hayvancılıkla olur. Hayvancılıkta et ve süt ürünlerine dayalı sanayi olabilir. Böyle sanayiler belli merkezlerde ancak olur. Fakat olabilmesi için yeterli üretimin olması gerekir. Sanayiyi besleyecek kadar üretimimiz yok ki. Bir zamanlar Türkiye’nin yanında İran, Irak ve Suriye’ye hayvan ihraç eden ilimiz şimdi kendi hayvansal ürünlerini karşılayamaz duruma gelmiştir.” şeklinde konuştu

KÖYDEN KENTE YAPILAN GÖÇÜN ÖNÜ KESİLE BİLİR Mİ?

Tekrar hayvancılığı canlandırmak için gerekli ve yeterli önlemler alınmadığını ifade eden Yaşar, şunları söyledi: “Önlem adı altında çıkardıkları teşvik ve destek paketleri de uygulamada amacına ulaşmayınca hele hele fiyat istikrarı olmayınca bu yönde girişimler sınırlı kalıyor. Zaten devletin teşvik paketlerini aile işletmeciliğine uygun değil. Aile işletmeciliği desteklenirse kırsalda yaşam cazip hale gelir ve köyden kente de göçün önü kesilmiş olur. Ama hazırlanan teşvik paketleri genelde şirketlere yönelik hazırlandığı için yönergelerle sabote edilir. Hükümetler teşvik paketlerini hazırlar, bürokratlar hazırladıkları yönergelerle teşvikten yararlanılmasın ve kendi inisiyatiflerini kullanabilsinler diye iyi niyetten uzak yönerge hazırlarlar. Bu paketlerden aile işletmeleri yararlanamaz. Yani köylü yararlanamaz durumdadır.”

“HAYVANLARIN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU ÖLDÜ”

Van’da daha önceleri canlı hayvan ihracatı yapıldığının altını çizen Yaşar, şöyle devam etti: “Sonraları bölgemizde yaşanan talihsiz olaylar ve hayvancılıkta uygulanan yanlış politikalar yüzünden hayvan popülasyonunda ciddi azalmalar meydana geldi. Bir dönem yaylaların kapanması bizim yerli hayvanlarımızın yerine dışarıdan ithal ettikleri yabancı ırk büyük baş hayvanları getirildi. Yayla otlakcılığı, ekolojik şart, ırkların yetiştirme ortamları ve insanlarımızın yetiştiricilikteki bilgi birikimi onları beslemeye uygun değildi. Bu sebeple getirdikleri hayvanların büyük çoğunluğu öldü ve alan vatandaşlar çok büyük zararlar ettiler. Hayvan varlığımızı da kaybettik. Yıllar sonra o getirilen hayvanların ölmeyip kalanlarının yavruları yedi sekiz genarasyon sonra yarı adaptasyon geçirerek uygun hale geldiler. Fakat hala bizim coğrafi şartlarımıza uygun değiller.

HAYVANCILIK VE ÜRETİMDE HATALAR YAPILDI

“Verimliler ancak tam verimli olabilmeleri için özel beslenme şartları gerekiyor. Yem be diğer bakım ve sağlık giderleri çok yüksek olduğu İçin maliyetleri çok yüksek oluyor. Eskiden hayvan tüccarları ilkbaharda zayıf hayvan toplar, yaylaya gönderir, sonbahara kadar hayvanlar yeterli kiloya ulaşınca satar, kış için ayrı alırdı. Şimdi bu ırkları yaylalarda sarp coğrafyalarda sakatlamadan otlatmak ve kilo aldırtmak çok mümkün değil. Anlayacağınız kolay işimizi zorlaştırdık. Kendi şartlarımıza, ekolojimize ve insan alt yapımıza kültürümüze göre değil de başka hesaplara ya da yanlış hesaplara göre iş yapınca sonuç böyle oluyor. Bitkisel üretimde de aynı hatalar yapıldı. Memleketi üretim cenneti yapacağız söylemleriyle getirdikleri canlı materyalle hastalık ve zararlı cehennemine dönüştürdüler.”

YAŞAR, KURAKLIK SORUNUNA DA DEĞİNDİ!

Dünyanın ortak sorunu haline gelen küresel ısınma ile ilgili konuşan Yaşar, şunları anlattı: “Küresel ısınma çok büyük bir sorun haline geldi daha da gelecek. Son yıllarda küresel ısınmanın sonucu olarak ciddi kuraklıklar yaşanıyor. Su kaynaklarımız çok azaldı tüm dereler, akarsular kurudu. Barajların doluluk oranları yarısının altına düştü. Sulama şebekeleri içindeki sulu tarım oranları yüzde yirmi oranlarının altında olmasına rağmen sulama suyu yetmiyor. Ayrıca birde sulama birliklerinin yetersizliği su planlamasını yapamamaları ve hala salma sulamaların yapılmasıyla mevcut suyun sezon başında tükenmesinin sebep oluyor.”

“DSİ SULAMALARI DEVRALMALIDIR”

Yaşar, “Eskiden DSİ müdürlükleri su dağıtım ve planlamasını kendisi yapardı, dolayısıyla her üretici ürününü zamanında yeterli sulardı. Tekrar DSİ sulamaları devralmalıdır. Ayrıca artan kuraklığa önlem olarak kuraklığa karşı dayanıklı türlere yönelip, susuz tarım teşvik edilmelidir. Bu yıl hububat tohumu dağıtılmasından ve alım fiyatını azda olsa artırmasından dolayı tahıl üretiminde artış oldu ve olacak. Ama özellikle sulu tarımda alım garantisi olmayan ürünlerde ciddi azalmalar oldu ve daha da olacak. Hatta meyve ağaçlarının kesildiğine ve kesileceğine şahit olacağız.” Dedi.

Editör: TE Bilisim