Hediyeleşmek, Peygamber Efendimizin (sav) bir sünneti ve tavsiyesidir. Resûlullah Efendimiz hem gelen hediyeleri kabul etmiş, hem de bizzat hediyeler takdim etmiştir. Hattâ ihtiyaç ve taleplere binâen kendisine gelen hediyeyi, hemen bir başkasına hediye ettiği de görülmüştür. Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulur:

“Hediyeleşiniz ki birbirinize olan muhabbetiniz ziyadeleşsin!” Resulullah bize hediye almayı değil “Hediyeleşmeyi” tavsiye etmiştir. Tabii ki herkesin hediyesi gücüne göredir ve tek taraflı da değildir. Öyleyse denilebilir ki insan ilişkilerinde hediyeleşmek güzel bir davranıştır. Ancak kamu görevlisi olunca iş değişir. Görevli, görev icabı kendisine verilen hediye için son derece titiz bir davranış sergilemeli.

“Alabileceğiniz hediye verebileceğiniz hediyedir.” diye bir söz vardır. Hediye almada bu husus gözetildiğinde istismarın önüne geçilebilir. Yukarıda ifade edildiği üzere Resulullah hediyeleşmeyi övmüştür. Samimiyet içermeyen hediyelerin önüne geçmek için yapılacak şey, dostlar dışında getirilen hediyelerin hediye boyutunu aşması halinde, kabul edilmemesidir. Hediye standardı içinde getirilen hediyeler yenilecek bir şey olması halinde başta getirene olmak üzere, görevlilere veya hizmetlilere ikram edilmelidir. Bu takdirde samimiyet içermeyen hediyelerin arkası gelmeyecektir.

Art niyetli verilen hediye ile ilgili yaşanmış çarpıcı bir hikâyeden bahsetmek istiyorum. Çocukluğumda veya gençliğimde mevzuata aykırı bina inşa eden bir vatandaş bu işlemi görmezden gelmesi için konunun görevlisine bir ayakkabı hediye etmiş. Şikâyet ve ihbar üzerine hediye alan görevli ile diğer görevliler yasal işlem başlatmak zorunda kalıp şikayet edilen binaya gitmişler. Bina sahibi mevzuata aykırı duruma göz yumması için heyetin başkanına daha önce bir ayakkabı hediye (!) ettiği için bir işlem tesis edilmeyeceğini düşünüyormuş. Ancak gelen heyet zorunlu olarak işlemi başlatmış. Bina sahibi heyetin çalışmasına engel olmaya çalışmışsa da başarılı olamamış. Bu nedenle son kozunu oynamaya karar verip ekip başkanına, “Başkan başkan, ayakkabı biliyor ha!” demiş. Bunu duyan ekip başkanı anında yere yığılmış. Yapılan ilk müdahalede kalp krizi geçirdiği anlaşılmış. Daha sonraki müdahalede başkanı geri getirmek mümkün olmamış ve hayatını kaybetmiş.

Montaigne, “Denemeler” adlı eserinde şöyle der: Vermede nasıl bir üstün olma niteliği varsa almada da bir boyun eğme niteliği vardır.”

Onun içindir ki Beyazıt, Timurlenk’in gönderdiği hediyeleri küfürler ederek geri çevirmiş. Yaşadığımız sürece bu tür durumlarla karşılaşmışızdır. Daha önce değerli bir hediye gönderen ve hediyesi kabul edilen kişiler size gelişlerinde genelde farklı bir davranış sergilerler.  Verilen hediye, sanki aradaki mesafeleri kaldırmış da münasebeti ahbaplığa dönüştürmüştür. Bunun için hediye konusunda, peygamberimizin söylediği söz prensip-ilke edinilirse birçok olumsuz durumun önüne geçilebilir: “Size verilen hediye o görevde olmasaydınız verilir miydi?”

Yazıma bizzat yaşadığım bir hadiseyi anlatarak son veriyorum: Bir gün görev yaptığım kamu dairesine bir şirket tarafından üzerinde şirketin ismi yazılı ihtişamlı bir tablo hediye olarak gönderilmişti. Ben de üzerinde detaylı düşünmeden o hediyeyi makam odasının duvarına astım. Daha sonra o hediyeyi veren şirketi yakından tanıyan güngörmüş bir dostumuz ziyarete geldi. Asılı olan tabloyu görünce bana şirketi ve sahibini tanıyıp tanımadığımı sordu. Çok fazla tanımadığımı söyleyince o şirketin logosu ve ismini taşıyan bu hediyelik eşyanın makamda bulunmasının doğru olmadığını söyleyerek, ertesi gün herhangi bir logo ve isim taşımayan daha güzel bir tablo gönderdi. Bende yeni tabloyu eskisinin yerine asarak eski tabloyu makam görevlisine hediye ettim.