Size dostça bir mektup yazmak istedim burada. Umarım ki kızmazsınız bu dostça yazan acıname satırlarıma.

Ben Bakan Hüseyin Çelik’i başından beri daima savunan biri oldum. Bugün bile onun bakanlıktan alınmasını, gitmesini isteyenlere veya bu yönden fikir beyan edenlere karşıyımdır.

Bakan Çelik ilimize, bölgemize lazım bir bakan. Bunu hep söyledim, söylemeye devam edeceğim.

Bununla birlikte zaman zaman yanlışlarını, hatalarını da yazdım hiç kuşkusuz. Bu kadarını da bir Vanlı vatandaş olarak, bir gazeteci olarak bana hoş görmeliydiniz.

Bakın daha kısa bir süre önce yine Bakan Çelik’i savunan bir yazım yayınlanmıştı. Onu siz okurken, “Bunun başına taş mı düştü” demiştiniz.

Hayır taş falan düşmemişti o zaman, hiçbir zaman da düşmedi. Siz öyle sanıyorsunuz.

Ülkemiz, bölgemiz ve özellikle ilimiz için yararlı olan, olabilen, olmaya devam eden Milli Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik’e, yani kardeşinize, herkesten çok siz ve aileniz zarar verdi, zeval getirdi.

İzah edeyim bunu isterseniz. Bir de bir başkası böyle açık yazmaz, bilesiniz... Zira dost daima acı söyler ve belki de ileriki zamanlarda olabilecek daha büyük zararların önüne geçmiş olur.

Bunun için 29 Mart seçimlerinin hemen ardından size dostça birkaç ifadelerim olsun istedim. Sizi ve bakan Çelik’i yanlışa, yanılgıya taşıyan kimi yağcılar gibi olmak istemedim.

Ramazan Bey…

Kardeşiniz Bakan Hüseyin Çelik, dünyada, ülke çapında intiba yaparken, başarılı bir isim taşırken, sizler ve çevrenizi saran yağcı-yalaka takımı onu “Zurnanın zırt dediği son deliğe” kadar sürüklediniz.

Halkın arasında, Vanlı hemşerilerinden aldığınız kıymet, saygı ve itibarı tüketme noktasına getirdiniz.

Evet, evet; aynen öyle oldu şimdilerde.

“Büyük bakan, bizim bakan” bu noktadan sonra masal oldu, olacak da bundan sonra Allah korusun. Havalı ve hatalı tavırlarınızla çizdiniz kardeşiniz bakanın karizmasını, itibarını, güvenirliğini. Dahası bunca hizmetlerinin vatandaşlar, hemşerileri tarafından hiçe sayılmasına sebep oldunuz tas tamam.

Sen artık o eski Ramazan, kardeşiniz de o eski Bakan Hüseyin Çelik değildir kabul edersiniz.

Sana, kardeşine ve ailene verilen itibarı, gösterilen saygıyı kemirip yavaş yavaş bittirdiniz, dal budağını budadınız adeta. Bunu uzun zamana yayarak başardınız. Hem de hiç acımadan kardeşinize.

Daimlik Allah’a mahsus. Bunu siz benden ve herkesten çok daha iyi biliyorsunuz. Biliyorsunuz, ancak adeta bunun tam tersi bir rota ve yol izlediniz bugüne kadar. Allah’ın ve halkın verdiği o değerlerle bir başka havada kalmaya çalıştınız. Kendinizi bu ortamın daimisi sandınız.

Bugünün yarını yok veya değişecek bir yarını hiç mi hiç düşünmek istemediniz sanırım. Belki de bu işinize gelmedi de ondan oldu.

Bakın daha dünlerde bu kent halkının gönlünde, başının ve ellerinin üstünde çarşı-sokaklara çıkarken, alkışlanan, elleri öpülen, herkesin yerlere kadar eğildiği manzaralar son buldu galiba. Bugün değişik ve olumsuz atmosferle karşılaşıyorsunuz. Bu havadan ürküp çıkmıyorsunuz sizi seven, sizleri bu yüksek makamlara taşıyan hemşerilerinizin arasına.

Duyuyor musunuz Ramazan Bey, kentin sokaklarında toplanan, yürüyen yüz binlerce insanın avazlarını?

Bakın söylemler nasıl da değişmiş bugün.

“İstemiyoruz, yeter artık, demokrasi değil, Remokrasi deniliyor, bağırılıyor şimdilerde.

Van’da demokrasi yok, Remokrasi var diyorlar herkes.

“Biz bakanız, iktidar ve hükümetiz. Arkamızda hükümet var, Milli Eğitim Bakanının gücü var, şu cemaatin, şu kesimin, sermayenin gücü var, kimse bize dokunamaz, bağıramaz” düşüncenizden vazgeçiniz lütfen. Enazından bundan ölçülü kalınız bari.

İşte görüyorsunuz bu halkın size 3’ncü uyarısı oldu. Lakin hala anlamazlıktan, görmezlikten geliyorsunuz. Hala o yağcı ve yalaka takımın gazında yürüyorsunuz uzun ince yolları. Hala çok yükseklerde uçuyorsunuz makamın verdiği aldatıcı ve süreli hava ile.

Gün gelir arkanızdaki geçici güçler bitecek. Tek başınıza kalırsınız. Yapayalnız hem de. Hemşerilerinizden selam-sabah-saygı sermayesini arayacaksınız kuşkusuz. Tek kalacak olan güç halkın gücüdür, sizi ve ailenizi o makamlarda yücelten hemşerilerinizin ve seçmeninizin gücüdür. Aldanmayınız o geçici havalara, o yağcı-yalaka kesiminin orkestrasına”

29 Mart seçiminin mağlubiyetini düşününüz. Bakan kardeşinizin üzüntüsünü, başbakanı ve bakan arkadaşları karşısındaki mahcubiyetini gözünüzün önünde canlandırınız bir süre.

Bu kentten mağlup ayrılışına tanık oldunuz sanırım. Hiç mi sızlamadı vicdanınız, ağabeylilik duygularınız. Arkasında yalakalar alayı yoktu, merasimciler yoktu, davul zurnacılar hiç yoktu.
O güzelim hitabı ile bir hitapta da bulunmadı seçim bürosunun asma katında. İnletmedi ortalığı.

Binada ve cadde boyunda Van halkına selamlama yapacak ne takati vardı, ne de onu alkış yağmuruna tutmak için toplanan kalabalıklar...

Bu manzara ve tabloların en büyük sebebi siz ve ailenizsiniz. Sebep yağcı ve yalaka çevreniz.

Kucaklamadın bu halkı, küçük ve hor gördünüz, azarladınız. Seçimden önce orantısız bir eda takındınız her bir aile ferdinizle.

Kucaklamıyor, dışlıyordunuz... Umut vermiyor, korkutuyordunuz... Uzlaşmıyor, kavga ediyordunuz seçmeninizle, parti teşkilatınızla, aday talebinde bulunan insanlarınızla.

Başbakan Erdoğan’ın havası sarstı sizi. Bakan kardeşinizin makamı sarhoş etti. Hükümetin ülkeye sunduğu hizmetler büyüttü, genişletti. Ummadığınız anda ve kısa zamanda kucağınıza yağan olanaklar değiştirdi tabiatınızı.

Gereksiz çalımlar, yakışmayan fani kibirler sardı ruhunuzu tastamam.

Bak, işte halk verdi yanıtını. “Bize caka satma, senden büyük Allah var, sonra da halk var” dedi. Cevabını sandıkta verdi ve sana, kardeşine, yandaşlarınıza gönderiverdi çok sert şekilde.

Acı da olsa diyeceklerim dostçadır hemşerim Ramazan Bey…

Beni anlamanı, bakan kardeşine daha fazla zarar vermemeni tavsiye ediyorum.

Bilmiyorum anlatabildim mi?