Bazı konular önemlidir.

Tekrar tekrar konuşmak, defalarca yazmak, bıkmadan usanmadan gündeme taşımak gerekir.

Bunlardan birisi de tarımdır, hayvancılıktır ve de turizmdir.

Çünkü Van’ın geleceği de kazancı da bu sektörlerdedir.

Böyle iken es geçmek önemsememek olmaz.

Daha çok konuşmak, daha çok yazmak her seferinde dile getirmek lazım.

Üstelik artık mikro değil makro ölçekte nedenlerimiz var.

Mesela bizim müthiş bir tarım kenti olmamız da hayvancılık kenti olmamız da sadece bizi ilgilendiren bir konu değil.

O iş değişti artık.

Önce pandemi, ardından başlayan küresel kriz bunu çok net bir şekilde ortaya koydu!

Artık dünyanın herhangi bir yerinde bir salgın varsa kimse “Aman ya banane!” diyemiyor.

Bir yerde üretim potansiyeli yok oldu, azaldıysa mutlaka kaygılanmanız ve panik olmanız gerek.

Hele ki daha büyük ölçekte savaşlar falan çıktıysa Vay halimize!
Gördük ya…

Rusya-Ukrayna savaşı tüm dünyayı alt üst etmedi mi?

Dünyanın neredeyse yarısından fazlası az kalsın Ayçiçek yağsız, unsuz kalmayacak mıydı?

Neden?

Çünkü üretiyorlar.

Hem de bizim soğuk dediğimiz, tarım yapma ihtimalleri aklımıza bile gelmeyen iki ülke.

Rusya ve Ukrayna…

Dünyada Ayçiçek yağı ve buğday üretiminde yüzde 50’nin üzerinde bir oranı ellerinde tutuyorlar.

Onlar olmayınca ülkelerin yarısı aç kalma tehlikesi yaşıyor.

Böylesi önemli yani.

Bu durum pandemi ve bu savaşlar ile tam anlamıyla görünür oldu.

O yüzden de kimse artık banane, sanane, onane diyemiyor.

Üreten kıymetli oldu.

Yetiştiren özel oldu.

Böyle bir süreçte iken yeniden tarımda, hayvancılıkta Türkiye özüne dönmeye çalışıyor.

Bir dönemlerin kendine yetebilen 7 ülkeden birisi olan Türkiye üretmek ve bu krizlerden sakınmak istiyor.

İşte bu da sadece birkaç kentin üretmesi ile olmuyor.

Bu tüm ülkenin potansiyeline göre, iklimsel ve alt yapı olanaklarına göre yetiştirmesi ile mümkün.

Van’ın bu anlamda rolü nedir?

Tarımsal ve hayvansal üretim.

Küçükbaş hayvancılıkta zirvedeyiz.

Ama et üretiminde bir marka değiliz.

Bir aralar Van-Et diye bir markamız vardı.

Herkes bilirdi.

Ama şimdi pazardaki yeri çok dar.

O şaşalı dönemli yok.

Olsa bile bir marka yetmez.

Küçükbaş hayvancılığında zirve iseniz hakkını vereceksiniz.

Markalarınız yarışacak.

Bakın büyükbaştaki lider kentlere markaları bitmiyor.

Afyon’u, Kayseri’si, Erzurum’u falan bu üretimi nasıl fırsatlara dönüştürüyor.

Sonracığıma…

Küçükbaş var diye büyükbaşı ihmal edemeyiz.

Çünkü Van, tarımsal üretimde ihtiyaç olan -20 ile artı 30 derece arası iklime sahip en ideal kentlerden birisi.

Büyükbaşta da zirve ve üretim üssü olabiliriz.

Eee bi de tarımda ürettik mi değmeyin keyfimize.

Ama bahanemiz var.
Van’da yetişmiyor falan diyenler olacak.

Yok öyle bir şey.

Mesela Şehrivan’ın bugünkü manşetinde patates önerisi var.

İklim ve zemin müsait ama üretim çok düşük.

Neden?

Yani niye üretmeyelim ki?

Akıl almıyor.

Hatırlarsınız Ayçiçek krizi varken Ayçiçek de üretilebileceği açıklamaları yapıldı.

Bu da olur.

Buğday yahu buğday…

Rusya’da, Ukrayna’da yetişip dünyayı etkileyen bu üretim konusunda Van ve bölge illeri Türkiye’ye ve dünyaya yetebilecek üretim alanlarına sahip.

Ama yok.

Üretim az.

Sadece destek ve hibe beklentisi var.

Onun dışında çaba yok.

Son dönemlerdeki girdi ve akaryakıt fiyatlarından bağımsız söylüyorum ha.

Bunlar ekstra durumlar.

Ama öncesinde de üretmiyorduk.

Çevre iller üretiyor ama.

Ne zaman Erzurum’a gitsem görüyorum mesela…

Yol boyunca sağlı sollu ayçiçeği, lahana ve patates tarlaları.

Bugün patateste Nevşehir’den sonra en çok Erzurum patatesi markası konuşuluyor.

Trakya’nın ayçiçeği üretiminden sonra da Erzurum…

Lahanası bir acayip…
Enfes!

Gördünüz mü?

Yetişyor yani.

Hem de soğuğu insanı kurutan bir kent Erzurum.

Biz onlara göre çok daha iyi bir iklime sahibiz.

Kars falan da öyle.

Ama üretiliyor.

Hayvanın çoğu bizde peynirin iyisi Kars’ta.

Eee?

Küçükbaş hayvanın hepsi sende olsa ne olur?

Olmuyor öyle.

Üreten önde kardeşim.

Kaçarı yok.

Yahu Çaldıran’da -40’da acayip domatesler yetişiyor.

Termal kaynaklar ile 365 gün üretim sürüyor.

Bu kaynaklar sadece orda yok.

İlin dört bir tarafı böyle.

Her yerde termal kaynaklar, tarımsal araziler ve hayvancılığa elverişli alanlar var.

Var da…

Van’da birçok köyde, mahallede çoban bulunmuyor.

Herkes hayvanını falan satıp şehre kaçıyor.

İnsanlar üretmiyor.

İşkur kapsamında girilen bir iş, asgari ücreti bile bulmayan işlerde çalışıp şehirde kıt kanaat geçinmek daha makul geliyor.

Herkeste bir masa başı hevesi…

Masa başı bekleyince de payımıza iyi domates mi çürük mü düşer bilemiyoruz.

Yağ için marketlerde sıra bekliyor, Türkiye’nin en pahalı etini yiyoruz.

O yüzden kararımızı vereceğiz.

Ya üreteceğiz.

Ya da minnet altında tüketen kentlerden olacağız.

Seçim bizim.

Ben ilkini tercih ediyorum.

Ama benim tercihim yetmiyor.

Bunu hepimiz isteyeceğiz.

Yönetenler isteyecek.

Ve bu bir politika olarak benimsenecek.

Üretince, kazanınca görün o zaman bereketi…

Ama “biz yiyiciz kardeşim geçti o günler diyorsak” dünyadaki en ufak krizde de büyük kayıplar ve maliyet artışlarına ses etmeyeceğiz.

Ucuz yağ için market market gezecek, unu, buğdayı, arpayı almak için TMO önünde gün boyu kuyruk bekleyeceğiz.

Böyle işte…

Neyse…

Biz biliriz…