Erdem Yavuz Ekici yazdı: Saint Stefanos’un suçu ne?

Geçtiğimiz aylarda ülkesel ve yerel basında Muradiye ilçemizin sınırları dahilinde bulunan Saint Stefanos kilisesinin içler acısı hali gündeme gelmiş, kilisenin hazine arayan vatandaşlar tarafından yapılan kazılar neticesinde iyice talan edildiği ve yıkımına ramak kaldığı bilgisi basına yansımıştır.

19. YY ait bu kilise büyük depremler, seller nice felaketler görmesine rağmen ayakta kalmış, bir dönem mabet olarak kullanılmış halk içinde muteber bir yere sahip olmuşsa da, günümüze gelindiğinde hiçbir restorasyon görmemiş, atıl bırakılarak bir kenara itilmiştir buna rağmen tarihi yapı direnmeye devam etmiş, zamana ve insanlara rağmen yüzyıllardır ayakta kalmayı başarmışsa da günümüz insanının aç gözlülüğüne hedef olmuştur.

Kentimizin kültür yapıları içerisinde yer alan böylesi bir yapıyı, deyim yerindeyse elimizin tersiyle itip, 50-60 yıllık yapılara “tarihi yapı” etiketi yapıştırarak, onlara uçuk miktarlarda para harcayıp restore etmek bana büyük bir garabet gibi geliyor. Saint Stefanos kilisesinin suçu merkeze uzak olmasında mı, turistik bir alan haline gelmeyip, keşfedilmeyişinde midir? Saint Stefanos’un korumaya alınıp restore edilmesi için illa birkaç turistin oraya gidip ayin mi yapması gerekmektedir?

Kentlerde, tıpkı insanlar gibi bağlı oldukları değerlerle yaşarlar.  Bu değerler onlara zenginlik ve albeni katar. Kentimizde nice bu şekilde saklı değer bulunmakta ve günbegün bu değerler gah doğal felaketler yüzünden gah insan eliyle yok edilmektedir. Hazine avcılığı saikiyle, gerçek bir kültür hazinesini yok edenler, bir anlamda kenti ve onun değerlerini de yok etmektedirler. Buna sessiz kalan kent yöneticileri de bir anlamda bu suça iştirak etmektedirler. Kent kültürünü ve kent tarihini bu şekilde yok sayanlara karşı, savunmasız olan kentliyi koruma vazifesi ilk olarak kentteki mülki idare amirlerine ve bürokratlara düşmektedir.

Yazıma ünlü bir Fransız düşünürün kültür tanımlamasıyla son vermek istiyorum; “kültür, her şey yitip gittikten sonra insanın belleğinde ne kalıyorsa odur…” hepimiz birer ölümlü olarak yitip gidiyoruz, geriye bıraktığımız miras insanlığın ortak mirası olacaktır, o miras da görsel ve işitsel eserlerimizdir, bunlara sahip çıkılmadığı takdirde gelecek nesillere aktaracağımızı bir kültürde olmayacaktır.