“Hep söylenir ya: ‘Bir kitap okudum hayatım değişti’ diye; İşte benim de müzik hayatım bir davete katılmam ile tamamen değişti…” Van Türkileri adlı koca bir kitabın giriş bölümüne bu sözlerle başlıyor YYÜ’lü Akademisyen Murat Oto. Müziğin bir ‘tık’ ile inecek kadar basit ve bir günde sıkılıp değersizleştirildiği bir zamanda bir öğretim görevlisi çıkıp ‘Van Türküleri’ diye bir kitap yazdı ve belki de birkaç yıl sonra unutulması muhtemel bir mirasa sahip çıktı. Van tarihinin şu sıralar bir bir yitip giden dedelerimiz, nenelerimizle birlikte toprak olmaya başladığı bir dönemde tuttu kurtardı türkülerimizi. Tarih fışkıran bu bölgede birçok zenginliğimiz yitip gitti ama o türkülerimizi kurtardı. Mesele kahramanlık, mevzu da derin olunca bu serüvenin de hikaeysi öyle kolay olmadı haliyle. Onun da Van Türküleri’ne sahip çıkma serüveni oldukça ilginç. Ziraat Fakültesi’nde akademisyen olmasına bakmayın daha küçük yaştan müzik merakı olan bir isim Oto. Ama orta yaşlarına kadar sadece müzik ile ilgilenirken katıldığı bir davet programında eklemiş ‘Van’ adını türkülerine. “O gece belki de hayatımda hiç o kadar utanmadığım kadar utandım” diyor Oto, “Birileri Van Türküleri’ni söylerken ben tek bir nota bile basamıyordum” diye devam ediyor. Ne olmuşsa o gece olmuş işte “Neden Van Türküleri ile ilgilenmiyorsun” sorularının üzerine başlıyor onun Van Türküleri serüveni. 10 yıl boyunca dur durak demeden Van Türküleri’nin peşinde koşuyor. Aşıkları dinliyor, köylere gidip türkü dolu bir hayat yaşayan o son neslin konuşmalarını kaydediyor, binbir zorlukta TRT arşivlerine gidip Van Türküleri’ni buluyor ve 10 yıl sonunda ‘altın’ değerinde bir kitabı Van’a kazandırıyor. Bu da yetmez bu çalışmayı izleyecek daha 4 altın kitabın müjdesini veriyor. Belki adı hiç zikredilmedi ama “Van için bir şarkı bestele” yarışmasının mimarı oluyor adeta. Her ne kadar en çok onun emeği olmasına rağmen en az onun ismi zikredilse de “Bir şey olmaz Van ismi Türkiye’de duyuldu ya, Van Türküleri söylendi ya bana yeter” diyor ince bir mütevazilik ile. Lakin, Sezar’ın hakkı Sezar’a gitmeli. Türkülerimizin kıymetini bilmedik bari kurtarıcısının kıymetini bilelim. Mesela dilden dile dolaşan Urfa’ya Paşa geldi Türküsü’nün Van Türküsü olduğunu biliyor muydunuz? Yine Odam Kireç tutmuyor Türküsü’nün 1950’li yıllarda Van’da yazılıp söylenmiş bir kaydının olduğu ve bunun Murat Oto’da belge niteliğinde saklandığını… Ya da mektebin bacalarının ve diğerlerinin Van’da yazıldığını? Ya Atatürk için Kürtçe türkü okunduğunu? İşte tüm bunları tek tek bulup kaleme almış ve almaya da devam ediyor ‘O’. Oto hem türkülerimizi hem de onların notaya dökülmesi gibi büyük bir yükün altına girdi. Türkü dolu bir ömürde Van deyip başka bir şey demeyen Murat Oto, yeni çıkardığı bu kitabın hikâyesini böyle anlatıyor işte:
Türkülerin Murad’ı
Bu kadar çalışmanın ardından böyle bir kitabı yapmak fikrinin başlangıcını sizlerden duymak isteriz?
2004 yılında bir abimizin bana gelerek, “Mahalli sanatçılar gelecek, bir toplantı yapılacak sende bu toplantıda cümbüş çalar mısın?” dedi, bende kabul ettim ve aldım cümbüşü gittim. Yıllarca şeflik yaptım, 10 yıla yakın üniversitede koro yönettim, 2 bine yakın şarkı biliyordum ama o ortamda gece boyunca mızrap oynatamadım. Bir müzisyen olarak çok utandım. Çünkü oradakilerin hepsi yerel müzik olarak çok birikimli insanlardı. Oradakilerin hepsi yerel müzikleri çok iyi biliyorlardı. Nedim(İlikçi) hoca vardı o gecede. Elliye yakın Van türküsünün sözlerini not almıştı. Kendi ilimin türkülerini bilmediğim için bu durum benim için bir utanç tablosuydu ama bir yandan da benim müzikteki dönüm noktam olmuştu. Gece zaten Van gecesiydi. Van türküleri söylendi, Van peyniri, çöreği falan getirilmişti ve dediğim gibi elliye yakın türkü söylendi o gecede. İnanın bana ben o geceye kadar söylenen elli türküden sadece üç beş türküyü ancak biliyordum. O geceden sonra bende artık rotamı değiştirdim. O zaman kendi kendime söyledim ben kendime Vanlı diyorum ama sanat müziğinden başka bir şey bilmiyorum o zaman benim Muğlalıdan, Diyarbakırlıdan, Samsunludan farkım ne? Kendi ilimin müziğini bilmiyorum. Bu geceden sonra Van Musiki Derneği’nin başkanı olmamdan dolayı konuyu dernek ortamına taşıdım ve 2004-2008 yılları arasında beş İkinisan gecesinde tamamı Van türküleri olmak üzere konserler verdik. Aslında o zamanlarda kitap gibi bir niyetim yoktu. Ben Van Musiki Derneği Başkanı olarak Van türkülerini konusunu gündem yapmaktı. Çünkü mahalli sanatçılar kendi kısık çevrelerinde bu işi yapıyor, genel müzik kamuoyu bundan habersiz. Müzik öğretmenleri-öğrencileri, müzisyenler böyle bir gündemden habersiz. Benim ilk hedefim buydu ki bunu da başardık. 2004 yılında kadar Van’da Van türküleri gibi bir gündem yoktu. Kısık ve küçük gruplarda vardı bu ama genel müzik kamuoyu gündeminde yoktu. Bizim bu çalışmalarımızdan sonra artık bir bakan geldiğinde, önemli bir şahıs geldiğinde artık Van geceleri yapılmaya başlandı. Bu gündem bizim derneğimiz sayesinde başladı. Biz bu işin içine girdiğimiz zaman çok büyük tartışmalar oldu. Bazı insanlar işte bu türkü Van’ındır, bu türkü Van’ın değil diye tartışmalar başladı. Öncelikle bu tür tartışmalara çözüm arıyorduk. Mesela Mektebin Bacaları tüm Van kaynaklarında Van türküsü olarak geçmektedir. Ben bunun üzerinde de özellikle çok durdum. Ki bu müzik kitaplarında değil ama yazılı kaynaklarda o şekilde geçiyor. Ama ben o türküyü kitaba koyamadım çünkü arşiv belgeleri ile belgeleyemediğim için yapamadım. Bunun dışında daha birçok türkü var böyle. Bunun dışında kaynaklarda da birçok sıkıntı çıktığı için herkes bir şey söylüyor. Ama şunu diyebilirim ki ben ilk yola çıktığımda böyle bir kitap çıkarma gibi bir niyetim yoktu. Tartışmalara cevap ararken bu güne geldik ve cevaplar kitap oldu.
Dediğiniz gibi bu konularda ciddi tartışmalar var. Kimi böyle söylenir, kimi öyle değil şöyle söylenir diyor. Bizimde merak ettiğimiz şu bunları belgeler haline getirdiniz. Bu belgelendirmeleri nasıl sağladınız ve nasıl onayladınız?
Demin söylediğim gibi Mektebin Bacaları türküsü Van kaynaklarında bir Van türküsü olarak geçmekterdir ama belgelendiremediğimiz için türküyü kitabımıza taşıyamadık. Peki, belgelendirdiğimiz türküler nedir, bu konudaki belgelerim, kaynağım nedir? 2004 yılında başladığımız bu serüven 3-4 yıl sonra yani 2007 yılında kökeninden değerlendirmeye başladık. Bildiğiniz gibi bu derlemeleri ilk yapan TRT’dir. Bende bu konuda defalarca Ankara’ya gidip-gelmek zorunda kaldım. Tabi o süreç boyunca dönemim milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun bizlere çok büyük faydaları oldu, çünkü şahıs olarak beni arşivlere almıyorlardı. Bununla beraber 1950-1960 yılları arasında TRT buraya bir ekip yollamış ve o zaman ki mahalli sanatçılardan saatlerce sesler almış. Bu kitabımızda her sayfada bir türkü bulunmaktadır. Ama her sayfadaki türkünün bir sürü belgesi ve klasörü bulunmaktadır, ses kayıtlarının dışında. Van kitaplarında bir Van türküsünde 1950 yıllarında Vanlı bir sanatçı tarafından seslendirilmiş türküler var. Ama biz bunları Başbakanlık arşivleri ve TRT’nin belgelerini inceleyerek ses kayıtlarını bulduk ve bu kitabımız bu şekilde belgelendirdik. Ki bunlarında kim tarafından söylendiği belli olan türkülerdir. Ama bunun dışında hepsi iyice araştırılmış ve kaynakları en iyi şekilde devlet kaynaklarından verilmiştir.
Murat Oto’nun kitabı hazırlarken karşılaştığı yaşanmış olaylar, ulaştığı hikâyeler ve yüz yüze görüştüğü kişiler kaleme aldığı kitaba biraz daha anlam katmış. Oto, kitabı hazırlarken hem türküleri derlemiş, hem notaları yazmış hem de hikâyeleri kaydetmiş. İşte bunlardan biri de ulusal medyada da haber olan Atatürk için yazılan Kürtçe bir ağıt. Gürpınarlı iki kardeşin bir zamanlar kaydettiği bir ses kaydına ulaşan Murat Oto, yaptığı araştırmalar neticesinde bu türküyü söyleyen isimlerden birisine ulaşıyor. Hem de 2011 yılındaki o yıkıcı depremde. Ne tesadüftür ki bu türküyü söyleyen kişilerden birinin oğlu ile tanışan Oto, daha sonra o vatandaşa ulaşıyor ve iki kardeşin söylediği o türküyü yıllar sonra kendisine dinletiyor. O türküyü söyleyen iki kardeşten biri olan diğer kardeşini ise kaybeden köylü ise bu kaydı gözyaşlarıyla dinliyor. Oto da bu hikâyeyi bize şöyle anlatıyor: “İki arkadaşın Atatürk'e olan hayranlığını konu alan bir türkü var bunu da hikâyesi çok farklı bir şey. Bu iki genç Kürt ama Kürt olmalarına rağmen Atatürk'e büyük hayranlıklar duyuyorlar. Bende bunu araştırdım ses kayıtlı röportajlar yaptım. Araştırdım, bu iki arkadaştan bir tanesi ölmüş ama bir tanesini ise tesadüfen buldum kendisi 80 yaşlarında şu an. Konuştum kendisiyle ve o kişi halen Atatürk'e olan ilgi ve hayranlığından bahsediyordu. Oldukça güzel ve anlamlı bir türküydü bu da. Beni en çok etkileyen türkü ve hikâyelerden biri de bu...
Şimdi TRT ve Başbakanlık kaynaklarının yanı sıra birde kitabı incelediğimiz zaman birinci ağızdan da elde edilmiş ve kitaba eklenmiş türküler var. Bu da geniş bir zamanı gerektiriyor. Şunu sormak istiyorum bu kadar kısa zamanda nasıl yaptınız bunu?
Ben 2008 yılında kendi arabamla 10 bin kilometre yol yaptım. Buradan önce Diyarbakır’a geçtim. Çünkü 80’li yıllardan sonra Van TRT Diyarbakır’a bağlanmıştı. Orada arşivleri inceledim. Daha sonra oradan Adana, Mersin, Antalya, İzmir, Balıkesir, Bursa, İstanbul, Ankara, Van ve bu her gittiğim şehrin içerisinde de buradan zamanında göçmüş yaşlı insanları buldum. Saatlerce bilgiler ve ses kayıtları aldım. Bu insanların hem kültürel hem de müzik anlamında kafalarındaki düşüncelerini aldım. 2004-2007 arasında 3 yıllık bir süreç içerisinde hazırlık yapma, daha sonra 2008 yılından 2010 yılına kadar verilerin toplanmasıyla geçti ve 2010 yılından notaları yazıldı ve bu halini aldı. Yani yaklaşık olarak 10 yıllık bir süreç geçti.
Siz bizim tarihimizin bir kısmını kurtardınız ya geriye kalan değerlerimiz ne olacak?
Bu konuda siz basına da çok iş düşüyor. Ben 18 yıllık bir üniversite personeliyim. Bizim Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin Van ile ilgili çok fazla bir kaygısı yok. Ben akademisyen arkadaşların hepsine de söylüyorum, aklı olan Van çalışır. Neden? Çünkü bilimsel çalışmadan özgünlük çok önemlidir. Yeni bir şeyler yapmak ve keşif yapmak önemlidir. Yoksa Avrupanın daha önce yaptığı bir araştırmanın başına Van koşullarında kelimelerini ekleyerek bir yere varılmaz ve yol aldırmaz. O yüzden Kimyacısından tut, Arkeoloğuna, Müzikçisinden tut halk oyuncusuna kadar, Van bakir bir alandır. Hâlbuki ben bir idareci olsam, Van ile ilgili çalışmalara öncelik verilecektir ya da projelerde daha fazla destek sağlansın diye bir madde koyarım yönetmenliğe. Onun yanı sıra Van’ın arkeolojik kalıntıları var. Bu konuda birçok bölüm bulunmaktadır. Bunlara ne yapılabilir? Bunlara da senatodan bir madde getirilmelidir, mesela Van ile ilgili yapılan çalışmalara yüzde 25 fazladan destek verilecektir denilecek ve bu iş bitecek. Van bir deprem yaşadı. Yaşadı ama Boğaziçi ile Sakarya Üniversiteleri gelip burada açıklamalarda bulundular. Üniversite kelimesi üniversal yani evrenselden gelir, ancak yerelden genele gitmesi gerekir. Yani Çin’deki faya değil Van’a bak. Van çalışılırsa ne olur bir örnek vereyim sizlere. Van Balığı üzerinde çalışan Prof. Dr. Mustafa Sarı bugün dünyada tek. Bizim önemli değerimizden biri olan Van Balığı üzerinde çalıştı ve onun dışında çalışan da yok. İşte bu yüzden dünyada tek. Burası Urartu’nun başkenti, sen Urartu üzerinde çalışırsan dünyada tek olursun bir numara olursun. Van türküleri konusunda bende dünyada tek adamım, ben çok mu büyük bir insanım, müzik konusunda çok mu iyiyim? Yok değilim. Tek olan bir alan çalıştığım için ve kimse yapmadığı için ben dünyada tekim. İşte bu yüzden diyorum aklı olan Van çalışır. Akademisyenler bunu yaparlarsa dünyada tek olurlar ama diğer şekilde sadece profesör olursun.

Siz bu konuda çalışmalar yaparken üniversitenin size bir yardımı oldu mu maddi veya manevi?
10 yıldır bu sürecin içindeyim ama bana özel olarak bir desteklerinin olduğunu söyleyemem. Sadece bir araştırma müdürlüğü ile birlikte eski Van için bayağı bir çalışma yaptık. Mesela Van külliyatı denilen projeye ben başlattı, hazırladım ve basıma hazır bir şekilde üniversiteye teslim ettim. 25 ciltlik bu ansiklopedinin her şeyi bitirdik tamamladık sadece matbaaya verip basmak kalmıştı ama maddi sıkıntılardan dolayı basılamadı. Yine kendi kitabım içinde bir destek almadım üniversiteden. Ama manevi destekleriyle yanımdalardı tabi.
Peki, siz bu çalışmayı yaparken yanınızda birileri bulundu mu finansal anlamda?
Finansal anlamda hiç kimse bulunmadı yanımda ki şimdi de borçluyum. 5 yıllık bir araştırma, toplama dönemi geçirdim. Van Musiki derneğinden birkaç arkadaşımın, kardeşimin bilgi toplama nota yazma konusunda bana destekleri oldu ama zihin yorma anlamında ben tektim. Ama Allah var lojistik anlamda Van Musiki Derneği’nin bana destekleri oldu.
Bu kitabın dışında dört tane daha çıkacak dediniz. Bu kadar sıkıntılı bir finansmanla bu dört kitap çıkacak mı? Bir yerlerle görüştünüz mü? Ya da şöyle söyleyeyim kitaba sahip çıkan oldu mu?
Bu kısım en zor kısım zaten. Kitapların basım kısmı. Kitabımıza gelecek olursa bu konuda Valilikte randevu istedim ama 1 ay oldu kitap çıkalı halen dönüş yapılmış değil. Bunun gibi daha birçok kurum ve kuruluş ile görüştüm. Hepsinden istediğim ve tek hedefim şudur, maddi kısmını da bir tarafa itelim; bu çalışma Murat Oto’nun duygu ve düşüncesini ortaya koyan bir çalışma değil, bu bir şiir kitabı da değil, bu kitap her bir sayfası belge olan, insanlık yaşarsa 500 yıl geçse bile bir belge kitabıdır bu. O yüzden de ben eğitim kurumlarının hepsine bu kitabın girmesini istiyorum. Mesela yapılan etkinliklerde, mezuniyetler de rastgelen kaynaklar kullanacaklarına alsınlar Van’ın kaynaklarını kullansınlar. Şimdilik o anlamda da hiçbir destek almışlığım yok. Maddi finansman konusunda zaten bu konuyu tek başıma üstlenmiş durumdayım. Gitmedim mi, gittim ama hiçbir yerden destek alamadım.
Yaptığınız kitabın içinde bestelenen ve seslendirilen türküler var. Ama bunun dışında ses kaydı olan ama seslendirilmeyen türküler var. Bunları şimdilerde seslendirme gibi bir çalışmanız var mı?
Ben bu çalışmayı Elazığ, Urfa, Erzurum, Diyarbakır’da yapsaydım herhalde bir yere benim heykelimi dikerlerdi. Bu biraz akademik bir çalışma, Bir sanatçı bir albüm oluşturduğunda, 12-13 parçadan bir albüm oluşturuyor ve bu çalışmanın maddiyatı 40-50 Bin TL arasındadır. Şimdi 245 parçaya trilyonlar yetmez. Bu kadar büyük bir meblağı mı lazım? Hayır. Bu konuda Türkiye’de sadece bağlamayla isim yapmış sanatçılarımız var bu konuda 4-5sanatçı seçilir ve 50’şer tane türkü verilirse bu şarkılar seslendirilebilinir. Bu şekilde yapılırsa 100 bin TL’yi bulacak bir maddi duruma ihtiyaç duyulur, tabi o kaynak, o maddi durum bulunabilirse.
Peki, böyle bir projenin başında kim geliyor. Yani bu kurumsal olarak kim yapabilir?
İl Kültür Müdürlüğü Valilikle de görüşür ve o yapar. Bu konuda İl Kültür Müdürlüğü, Üniversitenin de önünde gelmektedir. Daha sonra Üniversite, VATSA, VATBO, VESOB ve belediye falan gelir. Ama sorumluluk açısından Valiliğe bağlı olan İl Kültür Müdürlüğü gelir. Bu konuda sadece kültür müdürlüğüne de yüklemek istemiyorum. Bunu herkes isterse yapar. Ama bu memlekette sorumluluk alacak ve bu işi yapabilecek kimse yok, yapmak istemiyorlar. Şimdi ‘A’ Kurumu kalkıp ya zaten ben o müzikleri dinlemiyorum derse buna bir yardımı olmazsa yapabileceğin hiç bir şey olmaz bu konuda. Bence dünya görüşünün bunu etkilememesi lazım. Ama maalesef ki etkiliyor. Bu memleket hiç bir şeyine sahip çıkmıyor, çıkmıyor ki buna da sahip çıkmıyor. Van Kalesi’nin olduğu yerde çıkarılan tarihi buluntuların üstüne Müze yapıldı. Bu şekilde memleketin hiçbir şeyine sahip çıkılmıyor ki bu belgeli kitaba da sahip çıkılsın.
Bu kitap ciltlendi ve kitap haline getirildi. Bir sanatçı alıp bu kitaptaki türküleri izinsiz okuyabilir mi?
Bu tür türküler anonim olduğu için herhangi bir izin almaya gerek duyulmaz. Ama en başta belirttiğim gibi bir 10 taneye yakın beste için izin almak gerekmektedir. İçindeki anonim yöre türküleri için herhangi bir izne gerek duyulmadan isteyen sanatçı istediği gibi okuyabilir.
URFA’YA PAŞA GELDİ TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİ...
Murat Oto’nun kitabı sadece Van Türküleri’ne hayat vermemiş aynı zamanda şu anda dilden dile dolaşan ve sanatçıların bugün bile okuduğu birçok Van Türküsü’nü de ortaya çıkarmış. Hatta ve hatta Urfa’ya Paşa geldi Türküsü’nün Van’a ait olduğunu ilk ortaya çıkaran isim olan Murat Oto, bunun hikâyesini bile anlatıyor bize. İşte halen bile en popüler türkülerden biri olarak söylene o parçanın hikâyesi:
“Urfa'ya Paşa Gelmiş türküsünün de hikâyesini anlatmak istiyorum. 1915-17 Ermeni olayların da Müslüman nüfus kaçıyor buralarda, zaten 1917'de de Ermeniler sürgün ediliyor buralardan. 1915 yılında Van'ın nüfusu 150 bin ki bunun yarısının Ermeni yarısının da Müslüman olduğu söyleniyor. 1915'te Van nüfusu 150 bin iken 1917'de Van nüfusu 0 (Sıfır) oluyor. 15'te Rus işgalinde Müslümanlar göç ediyor, 2 yıl sonra Ruslar buradan çekilince Osmanlı bu seferde Ermenileri buradan sürgün ediyor. Bu bölgede bulunana birçok il tamamen boşalıyor. Daha sonra savaş bitiyor ve Osmanlı, valilere haber salıyor, gidip halkınız çağırın savaş bitti, topraklarına geri gelsinler. Buradan kaçan Vanlılarda 4 ile yayılıyor, Maraş, Adana, Urfa ve Konya'ya gidiyorlar. Daha sonra bu valilere haber geliyor valiler bu illere gidiyor. O zamanda valiler paşa deniliyordu. Van Valisi Urfa'ya gittiği zaman da Vanlılar işte bu türküyü söylüyorlar. Urfa'ya Paşa Geldi türküsü oradan geliyor, bu türkünün hikâyesi de bu işte.
Şimdiye kadar dinlemiş olduğumuz birçok türkünün şimdi bu kitapta bizlere Van türküsü olduğunu söyleyince hakikaten şaşırmamak elde değil. Bir Odam Kireç Tutmuyor ile bir Urfa’ya Paşa Gelmiş türküsünün Vana ait olması hakikaten şaşırtıcı. Şunu sormak istiyorum bu konuda bir hukuki müdahale yapılabilinir mi?
Yok, o şekilde bir müdahale yapılamaz. Çünkü hukukta yer alan bir şey değildir. İşte bu türkü benim ama Urfa’da söyleniyor dava açalım diye bir şey olmaz. Bu biraz taraftarlık gibidir. Örneğin Beşiktaş taraftarı en büyük benim der, Fenerbahçe taraftarı hayır benim der. Buda onun gibidir sahip çıkmaktır. Bu konuda bir de gülünç olaylar yaşanıyor bazen. Bir yerlerde oturuyor işte insanlara bana bak görüyor musun Urfa’ya Paşa Gelmiş türküsü Van’ınmış diyorlar bana, zaten o fikri ben ortaya attım. (Gülüyor) İşte bazen böyle komik olaylarda olabiliyor.
Hazır konu açılmışken sorayım, Ermenilerin bu çalışmada bir etkisi var mı?
Bu konuda söylediğim gibi son Kitap Kürtçe olacak ya Kürtlerle ilgili türkülerin hepsi orada olacaklar. Bu konuda ayrıca ben yine Yerivan Üniversitesi’ne de defalarca başvurdum. Burada Ermenilerde yaşıyordu elbette ki onlarında bu kitapta bir yeri olması lazımdır diye. Ama ne yazık ki yine herhangi bir cevap gelmedi bana. 2 defa AGOS Gazetesi’ne gittim. Orada Kayserili bir Ermeni ile tanıştım. 2-3 defa ona gittim. İstanbul’da bulunan Emeni Sahaflar ile görüştüm ama ne yazık ki hiç bir şey elde edemedim. Daha sonra Üsküdar Musiki Derneği’nde bir Ermeni ile tanıştım ve ondan 10-15 nota elde ettim. Bunları da uygun bir zamanda yayınlayacağım.
Her türkü bir hikâye gibi aslında. Siz araştırırken muhakkak bazı Türkülerin hikâyelerini de duymuşsunuzdur. İlginç bulduklarınızdan birisini bizimle paylaşır mısınız?
Elbette. Mesela bizim en çok bilinen Van Türkülerimizden birisi vardır. Sözleri aynen şöyledir:
“Çorabı çektim dizime, indim ereğin düzüne, diz be diz otururken Hasret kaldım yar yüzüne. Böylemiydi gâvurun kızı, Sen beni derde salıpsan, Gel otur yanıma, belki halimden bilesen. Evleri var salkım saçak, Aç kapıyı damdan kaçak, Devriyeler sardı bizi, Biz şaşırdıh nereye kaçah.”
Şimdi burada baktığımız zaman bu bir aşk hikâyesini anlatıyormuş gibi geliyor bize ancak baktığımız zaman bu türkünün hikâyesinde hikâyenin kahramanının bir Ermeni üvey annesi var. Ama bunun dışında hikâyenin kahramanı da ayrıca bir Ermeni kıza âşık oluyor. Ancak bu kişinin üvey annesi, kendisi de Ermeni olduğu için bu ilişkiden rahatsız oluyor. Bundan sonra çocukla Ermeni kız yine buluşuyorlar, üvey anne çocukla-kız buluştuğunda bunları bir evde yakalıyor ve onları ihbar ediyor. Çocuk daha sonra evden kaçıyor ve üvey annesinin yanına geliyor ve bu türküyü üvey annesine hitaben söylüyor. Bana ilginç gelen 8-9 tane hikâyeden bir tanesi de buydu.
Siz Van’ın müzik konusunda kurtulmasına öncülük ettiniz ve kurtardınız. Van’ın kurtarılmasını beklediği daha birçok şeyde var. Sizce bunlar için neler yapılmalı? Bide son olarak sizlerin görüşünü alalım?

Bu konularda üniversiteye çok iş düşüyor. Bu konuda belki Van için özel bir birimde kurması gerekiyor. Van ile ilgili bilgilerin hepsinin toplandığı bir birim ve gerektiği zaman da maddi kaynaklar konusunda da yardım edilebileceği ve yapılan çalışmaların merkezden koordine edildiği böyle bir birim kurulmalıdır. Bir zamanların en iyi şehri, büyük medeniyetlere başkentlik yapmış olan Van şimdilerde ise sahip çıkılmayan bir yere dönüşmüş durumda. O yüzden en başta da belirttim, Van çalışsınlar, çalışsınlar ki her zaman en iyisi olsun, Şehri de en iyi yapsınlar. Bugün en eski kökenli illerden biriyiz, Doğu Anadolu’da en iyi ve en güzel il olan birinci il. Niye? Geçmişiyle yaşadığı tarihiyle, medeniyetiyle en iyisi ama sahip çıkan yok. Kurum olarak hep değinmiyorum Van insanı da ortada yok ve sahip çıkmıyorlar. Bence Van’a çalışan kazanır.
Röportaj : Ömer Aytaç AYKAÇ





