Türkiye’nin deprem riskinin en yüksek olduğu iller arasında yer alan Van, 2011’de yaşanan 7.2 ve 5.6 büyüklüğündeki yıkıcı depremlerden sonra geçen yıllara rağmen yapı güvenliği tartışmalarını gündemde tutuyor. Aradan geçen 14 yıla rağmen kentte binlerce riskli yapının bulunması Van’ı bekleyen büyük tehlikeyi gözler önüne sererken, uzmanlar, kentin deprem kuşağında bulunduğunu ve olası büyük sarsıntılara karşı hazırlıklı olunması gerektiğini sık sık vurguluyor. Van YYÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Baki Bilik, Şehrivan’a yaptığı açıklamada, “Van, yaşanan depremlerin ardından deprem hafızasını çabuk kaybetti” diyerek kentte deprem farkındalığının arttırılması çağrısında bulundu.

BİLİK: VAN TARİH BOYUNCA DEPREM YAŞADI
Bilik, Van’ın deprem kenti olduğunu dile getirerek, “Van için en büyük risk depremlerdir. Tarih boyunca bu afetlere maruz kalmıştır. Yakın geçmişte 1976 Çaldıran ve 2011 Van depremleri kenti ciddi şekilde etkilemiştir. Üstelik bu depremler yüz yıl, yüz elli yıl aralıklarla değil, daha kısa sürelerde meydana gelmiştir. Bu durum bize bir gerçeği gösteriyor: Kentte evler, altyapılar ve tüm yapılar depremler hesaba katılarak inşa edilmelidir. Çünkü olası depremler sadece can kaybına değil, mal kaybına ve tüm kente zarar verecektir” dedi.

2011 VAN DEPREMİ SONRASI HASSASİYET ÇABUK UNUTULDU
2011 Van depreminden sonra kentteki yapılaşmanın değiştiğini belirten Bilik şunları aktardı: “2011 depreminden sonra Van’da bir süre hassasiyet oluştu. Özellikle 2015’e kadar yapılan imar planlarında deprem dikkate alındı. Ancak zamanla bu unutuldu. Oysa Van’ın zemin yapısı iyi bilinmektedir. Göle doğru gidildikçe sıvılaşma oranı artmakta, zemin gevşemektedir. Bu bölgelerde çok katlı yapılar yapılmaması gerektiği bilimsel raporlarda da vurgulandı.”

“VAN DEPREMİNİN ACILARI ÇABUK UNUTULDU”
Bilik, 2011’de yaşanan depremin acılarının çabuk unutulduğunu dile getirerek, “Kentin daha sağlam zeminlere, Erek Dağı eteklerine doğru kaydırılmasını önerdi. Hatta 2011 Depremi’nden sonra İskele bölgesinde üç-dört kattan yüksek binalara izin verilmemesi yönünde rapor hazırlandı. Ancak bugün bakıyoruz, İpekyolu’nun alt kısımlarında ve Terzioğlu taraflarında çok katlı yapılar yapılıyor. Bu durum 2011’de yaşanan acının çabuk unutulduğunu gösteriyor” diye aktardı.

KENTİN DEPREM HASSASİYETİ AZALDI
Kentteki deprem hassasiyetinin azaldığını ifade eden Bilik şunları söyledi: “Depremler toplumsal farkındalık yaratır. 2011 Van depremlerinden sonra insanlar girecekleri evlerin dayanıklılığına büyük önem veriyordu. Ancak bu hassasiyet giderek azaldı. Bugün afet farkındalığının düştüğünü söylemek mümkün. Bu farkındalığı canlı tutmak için kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalar yapması gerekiyor. Kentin meydanlarında depremi hatırlatacak anıtların olması önemlidir. Akköprü’de bir anıt var ancak görünmeyen, merkezi olmayan bir yerde. Oysa kentin en işlek noktalarında olmalı ki toplumun deprem hafızasını diri tutsun.”
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE GÜVEN SORUNU
Bilik, kentsel dönüşüm hakkında da konuşarak, “Kentsel dönüşüm konusunda ise uzun vadeli planlar yapıldı ama büyük ölçüde hayata geçirilmedi. Belediyeden yetkililer bir dönem kentsel dönüşüm için destek arayışında olduklarını ifade etmişlerdi. Ancak toplumda güvensizlik vardı. 2011 depreminde hasar gören pek çok yapı hâlâ dönüştürülmedi. Bunun en önemli sebebi bu yapıların çoğunun kayıt dışı olmasıydı” dedi.

BİLİK: AKADEMİK ÇALIŞMALAR DİKKATE ALINMALI
Bilik, akademik çalışmaların dikkate alınması gerektiğini vurgulayarak, “Oysa yerel yönetimlerin bu yapıları dönüştürmesi bir zorunluluktur. Üniversite olarak biz de akademisyenler olarak bu süreçte destek vermeye hazırız. Fakat dönüşüm tekil binalar üzerinden değil, bölgesel ölçekte planlanmalıdır. Bunun için toplumla yerel yönetimler arasında güven tesis edilmeli, halkın beklentilerini ortaya koyacak araştırmalar yapılmalıdır. Üretilen akademik çalışmalar da mutlaka dikkate alınmalıdır” ifadelerini kullandı.

VANLI NASIL ÖNLEMLER ALMALI?
Yapı stokunun taranması ve farkındalığın arttırılması gerektiğini dile getiren Bilik, “Deprem riskini azaltmak için yapılması gerekenlerin başında yapı stokunun baştan sona taranması gelir. Olası 7 ve üzeri büyüklükteki depremlerde kaç bina ayakta kalabilir, buna bakılmalıdır. Bunun sorumluluğu büyük ölçüde Büyükşehir Belediyesi ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’ne aittir. Bir diğer önemli nokta toplumsal farkındalığı artırmaktır. Bunun için kamu kurumları, yerel yönetimler ve STK’ların birlikte çalışması gerekir” diye konuştu.
“DEPREM TEK BAŞINA BİR AFET DEĞİL”
Bilik, depremin tek başına bir afet olmadığını belirterek, “Ayrıca afet riskinin bir formülü vardır: Afet riski = Tehlike x Zarar Görebilirlik. Deprem bir doğa olayıdır, tek başına afet değildir. Onu afete dönüştüren şey, toplumsal koşullardır. Eğer yapı stoku zayıf, toplumsal farkındalık düşük, yoksulluk yüksekse deprem büyük bir afete dönüşür. Japonya örneği bu açıdan önemlidir. Orada depremler sık yaşansa da toplumsal bilinç ve sağlam yapı stoku sayesinde yıkıcı sonuçlar doğmaz. Oysa Türkiye’de ve Orta Doğu’da durum tam tersidir. Çünkü burada zarar görebilir unsurlar çoktur. Yani sorun fay hatlarında değil, yüzeydeki hazırlıksızlıktadır” şeklinde konuştu.

“YAPI STOKU BELİRLENMELİ VE TOPLUMSAL FARKINDALIK ARTIRILMALI”
Alınması gereken tedbirleri sıralayan Bilik, “Van için yapılması gerekenler şunlardır: Yapı stoku ve riskli binalar belirlenmeli. Toplumsal farkındalık artırılmalı. Yoksulluk, düşük eğitim düzeyi ve işsizlik gibi toplumu kırılgan hale getiren sorunlar çözülmeli. Ben doktora çalışmamda Van’ın risk haritasını çıkardım. Kentin hangi bölgeleri hangi açılardan risk altında olduğunu gösterdim. Bu harita yerel yönetimler için önemli bir yol haritası sunmaktadır. Ancak uygulanmadığı sürece fayda sağlamaz” dedi.
BİLİK’TEN DEPREM İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Bilik, yüzeydeki kırılgan unsurların güçlendirilmesi gerektiğinin altını çizerek sözlerini şöyle tamamladı: “Depremleri önleyemeyiz, Van’ı başka bir yere taşıyamayız. O halde elimizde kalan tek seçenek, yüzeydeki kırılgan unsurları güçlendirmektir. Bu hemen olacak bir şey değildir ama uzun vadeli bir hazırlık sürecidir. Ne yazık ki hâlâ bu konuda yeterli olduğumuzu söyleyemeyiz.”





