Seçim çalışmalarını sürdüren Ak Parti Van Milletvekili Gülşen Orhan'ın son durağı İpekyolu ilçesine bağlı köyler oldu. Köyleri gezerek hem çözüm süreci hem de son zamanlarda iyice artan saldırılar üzerine konuşan Gülşen Orhan, “Ey BDP niçin gençleri AK Partiye düşman ediyorsun? Bizi bu hale sokan BDP’yi önce Allah’a sonra da size havale ediyorum. Duvarlara, camlara yazıyorsunuz, “irademe dokunma” diye. Ama kendin de gidip kardeşinin, komşunun iradesine dokunuyorsun, oyları BDP’ye oy vermeleri için tehdit ediyorsun. Bu bize demokrasi yolunda zaman kaybettirir. Bizim kaybedecek bir gün bile vaktimiz yok.” Dedi.
AK Parti Van Milletvekili Gülşen Orhan 30 Mart Pazar günü yapılacak olan seçim çalışmaları kapsamında çalışmalarını iyice hızlandırdı. Şimdiye kadar kent merkezinde ve birçok ilçe ve köyde çalışmalar yürüten Orhan'ın son seçim çalışması yürüttüğü bölge ise İpekyolu İlçesi ve bağlı köyler oldu. İpekyolu İlçe Başkanı Yavuz Kuşan ile birlikte Karagündüz, Çelmik, Aşağıgölalan, Dereüstü (Anzaf), Aşağıçifli, Aktaştaş, Değirmenak köylerini gezen Orhan'ın gündeminde yine çözüm süreci ve saldırılar vardı.
ÇÖZMEYE ÇALIŞANLAR BERTARAF EDİLDİ
Orhan köy ziyaretlerinde ilk olarak Türkiye'nin yıllardır devam eden sorunları üzerine konuştu. Şu an gelinen noktanın hayati olduğunu ve bunun iyi görülmesi gerektiğini kaydeden Orhan: " Bizim bir derdimiz var. Bizim derdimiz memleketin selameti, huzurudur. Kardeşin kardeşinin kanını dökmediği, barış dolu, huzur dolu bir ülkedir derdimiz. İstiyoruz ki memleketimizde sadece dertlerimizi değil sevinçlerimizi birbirimize anlattığımız günler olsun. Böyle bir derdimiz olmasa biz de evimizde oturur ne olacaksa olsun derdik. Bakınız 35 yıl boyunca yaşanmış ağır bir kavga var. Faturası ağır bir kavga. Anneler, babalar, kardeşler, çocuklar, eşler, hepimiz ağlamışız, gözyaşı dökmüşüz. Sonra Ülkenin öte tarafından bir insan çıkmış ve bu ülkeye başbakan olmuş, diyor ki; “artık analar ağlamasın!”. Bu kişinin ismi Tayyip Erdoğan’dır.
“HALK BAŞBAKANIN ARKASINDA OLDUĞUNU GÖSTERECEK”
“Kendisinden önceki hükümetler dönemi boyunca 50 bin insan ölmüş, 17 bin faili meçhul işlenmiş ve buna dur diyecek tek bir insan çıkmamış. Çıkanlar da o kadar zayıf kalmışlar ki hemen bertaraf edilmişler. Özal’ın ölümünü, Eşref Bitlis’in ölümünü hatırlayalım. Şimdi ise Recep Tayyip Erdoğan var ve bu savaşı bitireceğim diyor. “Artık çocuklarımızın ölmesine müsaade etmeyeceğim” diyor. Bu adamın yanında mı duracağız, yoksa karşısında mı? Kendimize soracağımız soru bu! İşte bundan dolayı durumun hassasiyetini iyi kavramamız gerekir. Bakınız Tayyip Erdoğan ne zaman bu kavgayı bitirmek için bir adım atacak olsa bütün güç odakları bir anda onu bitirmek için seferberliğe kalkıyorlar. Hükümetimize muhtıra verdiler mi? Partimizi kapatmaya çalıştılar mı? Balyoz Darbesiyle darbe yapmaya kalktılar mı? Oslo sürecini sabote ettiler mi? Gezi Parkındaki iki ağacı bahane ederek memleketi yakıp yıktılar mı? En son olarak da 17 Aralıkta kumpas kurdular mı? Hepsini her birimiz yaşayıp görmedik mi? Bunların hepsi ama hepsi bizim bu meseleyi ve ülkenin diğer meselelerini çözme iradesinde ve kararlılığında olduğumuz için başımıza geldi. Ama Adnan Menderes’e ve Özal’a yaptıklarını Allah’ın izniyle Tayyip Erdoğan’a yapamayacaklar. Çünkü halk o zaman ki halk değil. Başbakanın arkasında olduğunu her fırsatta gösterdi ve yine gösterecek.”
“BU MİRASI ÇOCUKLARIMIZA BIRAKMAYALIM”
Ülke 2010 yılında bir referandum geçirdi. Orada geçen maddelerin yanında ülkenin ezici çoğunluğu hükümetimize bir mesaj verdi. Bu mesaj şuydu: “Bu meseleyi çöz. Nasıl çözersen çöz, ama muhakkak çöz!”. Ak Parti bu mesajın gereğini yerine getirmenin askeri tedbirlerle değil masaya oturmakla, karşılıklı müzakereyle çözülebileceğini biliyordu ve devletin bu meseleyi bu şekilde çözebileceğine kanaat etti. İşte şimdi yaşadığımız siyasi krizlerin, dar boğazların hepsi bununla başladı. Millet çöz dedi demesine ama bütün kan emiciler diğer taraftan diş gösterdiler. “Çözdürmeyiz!” dediler. Şimdi “çöz!” diyen millet, bu barışı inşa edenlerin arkasında duracak, durmak zorunda. Durmazsak ne olacağını Allah bilir. Allah bu ülke insanına o eski günleri bir daha yaşatmasın. 17 Aralığa Yolsuzluk operasyonu gözüyle bakanınız varsa dönüp hemen öncesine baksın lütfen. Diyarbakır’da Sayın Başbakan’la Mesut Barzani ve Şivan Perwer orada büyük bir mesaj verdi. Barışın en güçlü iradesini ortaya koydu. Şimdi o büyük buluşmadan sonra böyle bir operasyonun neden yapıldığını anlaya bildiniz mi? Birileri biz hep birbirimizi öldürüp duralım, zayıf ve kendi iç meselelerimize gömülelim istiyor. Bu resmi bu şekilde görmezsek kaybederiz. Bilmeliyiz ki kanla yaşamak kaderimiz değil. Bu kötü mirası çocuklarımıza bırakamayız. Bir an önce kalıcı barışı tesis etmeliyiz.”
İKİ UÇ TARAFTAKİ ZİHNİYET BİR OLMUŞ
Şuna emin olun ki bundan on yıl önce batıdaki insanlar Kürt diye bir halkın, onların bir kültürünün, bir dilinin olduğunu bilmiyordu. Onlara öğretilen şuydu: “Kürt yoktur, kendini Kürt sanan Dağ Türkleri vardır!” Buna da gerçekten inandırılmışlardı. Şu anda ise batıdaki Türk Kardeşlerimizin bize bakışı çok farklı. Çok daha empatiyle bakıyorlar. Bunun yegâne mimarı ise Sayın Başbakanımızdır. Türkiye kamuoyundaki Kürt ve Kürt Sorunu algısını bu gün ki hale getiren kişi Recep Tayyip Erdoğan’dır. O söylemeden evvel batıdaki Şivan Perwer’i, Ehmedê Xanîyi bilmiyordu. O konuştuktan sonra artık Türkler de Şivan’ı dinler oldular. Türk Edebiyatçıları Kürt edebiyatına eğilir oldular. O konuştuktan sonra biz bu şekilde rahatça kendimizi, derdimizi ifade edebiliyoruz. Bunu görmezse gözümüz o zaman körüzdür. Biz görüyoruz tabi ama görmeyenler de var. Bazı Kürt siyasetçiler ne diyor? Diyor ki; AK Parti Kürtleri öldürüyor. MHP ve CHP ne diyor? Onlar da diyor ki; AK Parti PKK ile bir olmuş ve devleti satıyor. Aslında ikisinin de söylemek istedikleri tek bir şey var da, onun yerine farklı farklı şeyler söylüyorlar. İkisinin de dilinin altındaki bakla şu: “Biz bu savaşın bitmesine hazır değiliz” diyorlar. Geçtiğimiz günlerde birkaç köye gittim ve oradaki gençler bana; ‘Siz adam öldürüyorsunuz’ dedi. Tamam da nerde öldürüyoruz dedim? Öldürüyorsunuz işte dediler. Ben nerde diye sordukça onlar sadece öldürüyorsunuz dediler. Biz insanları öldürmüyoruz, biz ölümleri ortadan kaldırıyoruz. Biz kardeş kanını ortadan kaldırdık." Dedim.
EY BDP, SİZ NİYE BU DÜŞMANLIĞI YAPIYORSUNUZ?
Orhan'ın gündemindeki son konu ise yaşanan saldırılar ve şiddet olayları oldu. BDP'nin bu noktada saldırılarının artık kabul edilemez raddeye geldiğinin altını çizen Orhan, konuyla ilgili tepkisini şu şekilde dile getirdi: "CHP, cumhuriyet kurulduğundan bu yana bu memlekete ne verdi? Bu memlekete ne yaptı? Hiçbir şey yapmadı. Cumhuriyet kurulduktan sonra bu insanların medreselerini kapattı, insanların kültürlerini unutmasına sebep oldu. Fakirleşmesine sebep oldu. Peki ya AK Partinin icraatlarını var mı sayabilecek? Ben sayamıyorum inanın ki. Yapılan okul, hastane, yol, su ve bütün diğer hizmetler... CHP zihniyetinin kaldırdığı Kur’an-ı Kerim eğitimini ders konularına bu hükümet ekledi, Kürtçe dersini seçmeli ders olarak yine bu hükümet ekledi. Ekledi ki çocuklarımız dinlerini, dillerini, kültürlerini, gelenek ve göreneklerini çok iyi bir şekilde bilsinler ve yaşasınlar."
"BU İNSANLARIN AKLI FİKRİ YOK MU?"
"Bizim eskisi gibi barış içinde yaşamamız lazım, kardeş olmamız lazım. Diğer partilerin seçim araçlarını taşlamak, partilileri darp etmek, seçim bürolarını taşlamak, savunmasız kadınları sokak ortasında öldüresiye dövmek kardeşlik getirmez, barış getirmez. Buradan soruyorum Ey BDP niçin gençleri AK Partiye düşman ediyorsun? Niye bir kardeşi diğer kardeşe tehdit ettiriyorsun? Bu memleketin % 51 i AK Partiye oy veriyor. Bu insanların aklı - fikri yok mu? Yanlışın doğrunun ne olduğunu bilmiyorlar mı? Gidip tesadüfen mi AK Partiye oy veriyorlar? Biz sizin partinize, elemanlarınıza bunları yapıyor muyuz? Bugün biz rahat gezelim diye bir minibüs dolusu asker polis bizleri takip ediyor ve bizlerle dolaşıyor. BDP’li insanlardan ve gençlerden gelecek taşlardan bizleri korumak için. Ayıp değil mi? Biz hepimiz kardeş değil miyiz? Biz hepimiz komşu değil miyiz? Bizi bu hale sokan BDP’yi önce Allah’a sonra da size havale ediyorum. Duvarlara, camlara yazıyorsunuz, “irademe dokunma” diye. Ama kendin de gidip kardeşinin, komşunun iradesine dokunuyorsun, oyları BDP’ye oy vermeleri için tehdit ediyorsun. Bu bize demokrasi yolunda zaman kaybettirir. Bizim kaybedecek bir gün bile vaktimiz yok."
TAYYİP ERDOĞAN BU ÜLKENİN SON ŞANSIDIR
Orhan son olarak sözlerini şöyle noktaladı: “Buradan tekrar söylüyorum. Bu günler çok kritik günler. Ve Tayyip ERDOĞAN bu ülkenin son şansıdır. Bu ülke o eski Türkiye olmayı kaldıramaz. Kavga yeniden başlarsa eskisi gibi de olmaz maazallah. Allah o günleri göstermesin ama öyle bir durumda kardeşler birbirlerine kastedecek. Korkarım Suriye’den beter olacağız. Birilerinin göremediği, bir başka cenahın da çok istediği portre budur. Bunu sağlamanın tek yolunun da Tayyip Erdoğan’ı bertaraf etmekten geçtiğini biliyorlar. Tek hedefleri de o olmuş şimdi. Onu kaç defa indirmeye çalıştılar gördünüz değil mi? Şimdi ise yargı ile indirmeye çalışıyorlar. 17 Aralık bunun bir neticesidir. Silahla, darbeyle, muhtırayla, yapmağa çalıştılar ama yapamadılar. Şimdi ise devletin içinde ona paralel bir devlet yerleştirmişler yıllar yılı, onunla indirmeye çalışıyorlar. Bu o güç odaklarının son şansı. Allah’ın izniyle yine başaramayacaklar. Bunu hep birlikte göreceğiz. Son olarak sizden ricamız iradenizi hiç kimseye teslim etmeyin. Taş atmak kolaydır ama barış zordur. Biz sadece bize oy verin diye anlatmadık bunları. Neler olduğunu görün, hatırlayın ve oyunuzu ona göre atın istiyoruz.”




