ŞEHRİVAN HABER: ORHAN SAĞLAM-FATMA NUR POLATCAN

Son yıllarda tüm dünyada etkisini süreden iklim krizi ile birlikte etkisini artıran kuraklık sorunu büyük tahribatlar oluşturmaya devam ediyor. Kuraklık birçok bölgede olduğu gibi Van Gölü kıyısında bulunan sulak alanları da kuruturken, bu alanlarda yaşanan biyolojik çeşitlilik kaybı ise ciddi oranda artıyor. Bu sorunla ilgili çalışmalar, projeler ve etkinlikle yapılırken, Van Çevre Derneği (ÇEVDER) tarafından da Van Barosu Toplantı Salonunda ‘2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde Van Gölü’nü konuşuyoruz’ programı düzenlendi. Ülkedeki önemli isimlerin katılım sağladığı programda Van’ın sulak alanları ve Van Gölü ile ilgili önemli konular konuşuldu. Geniş kapsamlı olarak Van Gölü’nün sulak alanların konuşulduğu toplantıda genel anlamdaki görüşlerin yanında Van özelindeki varlıklar ve tehlikeler de dile getirildi.

UZMAN İSİMLER VAN’IN SULAK ALANLARINI KONUŞTU!

2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla dünyada ve Türkiye’de birçok etkinlik, çalışma düzenleniyor. Van Gölü başta olmak üzere önemli sulak alanlara sahip olan Van’da da Van ÇEVDER, Doğa Araştırmaları Deneği ve Doğaya Güç Kat Ağ tarafından bir panel düzenlendi. Panele çok sayıda çevreci, siyasi parti ve STK temsilcileri katılım sağladı.

KALÇIK: DÜNYADAKİ KARBONUN YÜZDE 40’I SULAK ALANLAR TARAFINDAN TUTULMAKTADIR

Panelde ilk konuşmayı yapan Van ÇEVDER Başkanı Ali Kalçık, sulak alanların önemine değinerek sözlerine sulak alanların önemine vurgu yaptığı değerlendirmeleri ile başladı: “Uzmanlar, sulak alanları iklim değişikliğine karşı doğanın mucizesi olarak tanımlıyorlar. Dünyadaki karbonun yüzde 40’ı sulak alanlar tarafından tutulmaktadır ve bu da 771 milyar ton karbona denk gelmektedir. Dünyadaki canlı türlerinin yaklaşık yüzde 40’ı sulak alanlarda yaşamaktadır.” diyen Kalçık sözlerini şöyle sürdüdü: “Zira gelişen dünya ile beraber, artan nüfus baskısı, tarımsal üretimin olumsuz etkileri, düzensiz kentleşme ve plansız sanayileşme, evsel atıklar, su rejimine yapılan müdahaleler, biyolojik çeşitliliğin devamlılığına engel olmaktadır. Doğayı tehdit eden unsurlar ülkemizdeki sulak alan ekosistemlerini olumsuz etkilemektedir. Günümüzde sulak alanlar hastalık taşıyan, verimsiz ve bataklık olarak bilinmektedir”.

“SULAK ALAN EKOSİSTEMİ DE HER GEÇEN GÜN BİRAZ DAHA YOK OLMAKTADIR”

Van’daki sulak alanların yok olduğunu dile getiren Kalçık, “Doğanın torpil geçtiği Van Havzası’nda maddi değerle ölçülemeyecek kadar kıymetli olan sulak alanlarımız maalesef bize bahşedilen cömertliğe karşılık bulamamaktadır. Ormanı olmayan bölgemizde oksijen deposu ve doğal arıtma işlevini gören aynı zamanda insan kadar yaşam hakkı olan sulak alan ekosistemi de her geçen gün biraz daha yok olmaktadır. Martı, karabatak, dik kuyruk, kurbağa, Van Balığı vb. milyonlarca canlıya yaşam alanı olan bu değerler önemsiz görülerek her gün tonlarca kanserojen ilaçlar ile ilaçlandırılarak çok ciddi sağlık sorunlarını da neden olmaktadırlar” diye konuştu.

KALÇIK: SULAK ALANLARIN ÖNEMİ BÜYÜK

Kalçık, sulak aşanların öneminin orman yoksunu bölgelerde arttığını belirterek şunları aktardı: “Yine insan eliyle besin zinciri kırılarak her canlının yaşamsal fonksiyonu ve buna bağlı yaşayan diğer canlıların da yaşamsal hakkına müdahale edilmektedir. Sulak alanların önemi Doğu Anadolu gibi orman yoksunu bölgelerde çok daha fazla artmaktadır. Bu tip bölgelerde sulak alanlar yaban hayvanlarının en önemli barınakları durumundadır. Son yıllarda bölgede yapılan bilimsel çalışmalar gerek Van Gölü Havzası ve gerekse bölge genelindeki sulak alanları ve önemini ortaya çıkarmaya başlamıştır.”

SON 50 YILDA SULAK ALANLARIN YÜZDE 35’İ YOK OLDU!

1700’lü yıllardan bu yana sulak alanların yüzde 80’inin yok olduğunu dile getiren Kalçık, “Bildiğiniz üzere sulak alanlar, balıkçılık, hayvancılık, sazcılık, turizm, gibi ekonomik faaliyetlerle bulundukları bölgenin ekonomisine önemli katkılarda bulunurlar.” Dedi Kalçık ayrıca; “1700’lü yıllardan bu yana yeryüzündeki sulak alanların yüzde 80’i, son 50 yılda ise en az yüzde 35’i yok olmuştur. 1930’lu yıllarda sıtma hastalığını önleme amacıyla başlayan sulak alan kurutma çalışmaları; gelişen teknoloji ve hayatımıza güçlü iş makinalarının girmesiyle yeni tarım alanları elde etme amacına yönelmiş ve son 70 yılda sulak alanların yüzde 60’ından fazlası yok olmuştur” dedi. Kalçık bu anlamdaki önemi vurgulayarak Van’ın sulak alanlara değinerek şu ifadeleri kullandı: “Van’da bulunan Türkiye’nin en büyük gölü aynı zamanda dünya değeri olan Van Gölü’ne tatlı suların karıştığı kesimlerde çok sayıda sulak alan mevcuttur. Bunlara örnek olarak Edremit Sazlığı, Bendimahi Sazlığı, Çelebibağ Sazlığı, Çiçekli Sazlığı ve Ahlat Sazlığı verilebilir. Ayrıca Erçek Gölü havza içinde çok özel bir yere sahiptir. Arin Gölü, Ak Göl ve Turna (Keşiş Göl) gibi göller de havzada bulunmaktadır. Ayrıca Çaldıran Sazlıkları gibi mevsimsel sulak alanlar da mevcuttur.”

VAN GÖLÜ’NÜN KONUMU ÖNEMLİ!

Kalçık, “Sulak alanlar, barındırdıkları zengin biyolojik çeşitlilik ile tüm dünyadaki bilinen hayvan türlerinin yüzde 10’undan fazlasına ve tüm balık türlerinin yüzde 50’sine ev sahipliği yapmaları nedeniyle dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilirler ki bu özellikleri, onları, doğal işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemlerinden biri yapmaktadır. Eldeki bilgilere göre proje Van Gölü Havzası’ndaki göçmen kuşlar Çoruh Vadisi-Belen Geçidi (Hatay) ve Afrika güzergâhında bulunan ana göç yoluna tali bir yol ile bağlıdır. Bu yola bağlı olarak ilkbahar ve sonbahar göç dönemlerinde küçük gruplar veya tekil bireyler şeklinde kıyı ve su kuşları, şahin, leylek, akbaba ve ötücü kuş türlerinin bu alanı kullandığı görülmüştür” diye konuştu.

KALÇIK: VAN GÖLÜ HAVZASI’NDA EN AZ 51 FAMİLYAYA AİT 233 KUŞ TÜRÜ TESPİT EDİLMİŞTİR

Van Gölü Havzası’nda önemli kuş türlerinin bulunduğunu aktaran Kalçık, “Türkiye’nin sahip olduğu kuş türü sayınının önemli bir kısmı Van Gölü Havzası’nda da bulunmaktadır. Havzanın zengin sulak alanlarına sahip olması, gerek göçmen gerekse yerli kuş türlerini kendine çekmektedir. Son araştırmalarda Van Gölü Havzası’nda en az 51 familyaya ait 233 kuş türü tespit edilmiştir. Tespit edilen bu türlerin 68 tanesi Yerli, 99 tanesi Yaz Göçmeni, 44 tanesi Kış Ziyaretçisi, 14 tanesi Transit Göçer ve 7 tanesi de Rastlantısal türlerdir” ifadelerini kullandı. Kalçık, ayrıca “Türkiye’nin kuş varlığı üzerine yakın zamanda yapılan çalışmalara baktığımızda, Türkiye’nin sahip olduğu kuş türü sayısı rastlantısal türler ile birlikte 513 olarak ifade etmiştir. Van Gölü Havzası’nda bulunan kuş türü sayının 233 olduğu tespit etmişlerdir. Sulak alanların varlığı bu rakamların artış veya düşüşünde hayati öneme sahiptir.” Dedi.

“SULAK ALANLARIN FARKINDA OLMAK LAZIM”

Kuraklıkla birlikte dünyada çok sayıda sulak alanın bitme noktasına geldiğini belirten Kalçık, “Son yıllarda yaşanan kuraklık dünyada çok sayıda sulak alanı bitirme noktasına getirmiştir. Türkiye’de kuraklık etkisi batı ve güney kesimlerde daha erken hissedilmiştir. Doğu bölgelerinde nispeten daha geç gündeme gelmiştir. Bu sonuç özellikle Van Gölü Havzası’ndaki ve bölgedeki sulak alan ekosistemlerini çok daha fazla koruma gereğini doğurmuştur” diye konuştu. Kalçık, sulak alanlara yeterince sahip çıkılmadığının altını çizerek, “Ancak maalesef sulak alanlarımıza yeterince sahip olamıyoruz. Bu alanları korumak için hem merkezi hükümetlerin hem de yerel yöneticiler ve yöre insanının bir bütün olarak katkı sunması gerekmektedir. Özellikle koruma adına, halkın, yaşadığı bölgedeki sulak alanların farkında olması gerekmektedir.”

KALÇIK: VAN GÖLÜ VE ERÇEK GÖLLERİNDE FLAMİNGO VE DİĞER TÜRLER İÇİNDE HAZİN SON OLABİLİR

Kalçık, “1994 yılında Ramsar Sözleşmesi Listesi’ne dahil ettirerek doğal yapısını ve ekolojik karakterini aynen koruyacağımızı tüm dünyaya taahhüt ettiğimiz Seyfe Gölü ve Meke Gölü de dahil olmak üzere onlarca sulak alanımızın kuruması önlenememiştir. Akşehir Gölü, Marmara Gölü ve Türkiye’nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü en son kaybettiklerimizdendir. Tuz Gölü sadece ülkemiz tuz ihtiyacının yüzde 60’nın karşılandığı bir alan değil, büyük flamingoların da yeryüzündeki en büyük üreme kolonisinin olduğu alandır. 2021 yılında tamamen kuruduğu için kuluçkadan çıkan iki binin üzerinde yavru susuzluktan öldü. 2022 yılında benzeri durum yaşanmasın diye 5-6 km mesafeden kuyulardan çekilen su borularla getirilerek ölmemeleri önlenmeye çalışıldı. Bu durum Van Gölü ve Erçek Göllerinde flamingo ve diğer türler içinde hazin son olabilir” dedi.

“GEÇMİŞ YILLARDA KAYBETTİĞİMİZ, GERİ KAZANILMASI GEREKEN PEK ÇOK ALANIMIZ VAR”

Geçmiş yıllarda kaybedilen ve geri kazanılması gereken sulak alanların olduğunu dile getiren Kalçık, “Son 20-25 yıldır kaybettiğimiz sulak alanlarımızın kurumasının iki ana sebebi var. Birincisi, gölleri besleyen akarsuların tamamının üzerine göletler ve barajlar yapılarak göllere suyun gelişinin engellenmesi, ikincisi ise yeraltı suyunun aşırı kullanımı nedeniyle gölleri besleyen pek çok su kaynağının kuruması ve göllere ulaşmamasıdır. Geçmiş yıllarda kaybettiğimiz, geri kazanılması gereken pek çok alanımız var. Yetkililerden talebimiz, geçmişte kaybedilen sulak alanların yeniden oluşturulması amacıyla vakit geçirmeden sulak alan restorasyon programı geliştirmeli ve uygulamalara başlanmalıdır” diye konuştu.

KALÇIK: GÖLÜMÜZÜN HEM İKLİM KRİZİ İLE KARŞI KARŞIYA

Kalçık, Van Gölü’nün iklim krizi ve kirlilikle karşı karşıya olduğunu vurgulayarak, “Bu derecede önemli sulak alan varlığı söz konusuyken biz bölge halkının koruma konusunda çok daha duyarlı olunması gerekmektedir. Van Gölü havzasının en büyük değeri uzayda bile nazar boncuğu gibi görünen ve görselinde dünya birinciliği olan Gölümüzün hem iklim krizi ile karşı karşıya kalması hem de kirlilik nedeniyle her geçen gün elimizden kayıp gidişini izlemekteyiz. Van Gölüyle beraber sazlıklarda Gölün çekilmesiyle beraber içinde bulundurdukları canlı yaşamının ya azalmasına ya da yok olmasına neden olmuştur” ifadelerini kullandı.

“VAN GÖLÜ OLMAYAN BİR VAN HAYAL ETMEK BİLE ÜRPERTİCİ GELİYOR”

Van Gölü’nün önemine değinen Kalçık, “Van ilini bölgede, Türkiye’de ve dünyada ilklere taşıyanın Van Gölü gerçeği olduğu unutulmamalıdır. Sizden şu an ricam birkaç dakikalığına Van Gölünün tamamen kuruduğunu düşünelim. Gölün olmadığı bir Van düşünürsek, sadece çorak bir düzlükten ibaret bir şehir gözümüzün önüne gelecektir. Şu gerçeği unutmayalım ki; Van Gölü olmayan bir Van hayal etmek bile ürpertici geliyor. Oysaki şu an Van Gölü’nün tüm güzelliği ve sarı saçları gibi uzanan sazlıkları ile Van Gölü’nü korumak yaşamsal vazifemiz olmalıdır” diye aktardı.

ERDEM: SUSUZ HAYAT OLMUYOR

Panelde konuşan Doğaya Güç Kat Ağ Koordinatörü Osman Erdem, “Susuz hayat olmuyor. Su yaşamın temelidir. Onsuz var olma şansımız yok. Bu açıdan önemli. Bunun önemini konuşacağız. Tüm dünya sulak alanların öneminin farkında ve sulak alanların korunması için de çok ciddi çalışmalar yapılmaya başlandı. Biz de ülkemizin en büyük gölü olan Van Gölü için bir araya gelelim, Dünya Sulak Alanlar Günü’nde Van Gölü’nü konuşalım istedik. Doğaya Güç Kat Ağı onun için burada. Bu sene temamız sulak alanlar restorasyon zamanı. Çünkü çok kaybettik, geri kazanmamız gerek. Geri kazanmazsak çocuklarımıza karşı çok büyük bir suç işlemiş gibi olacağız. Umarım Van Gölü için de bu toplantı verimli geçer” dedi.

ÜRKER: SULAK ALANLAR GENİŞ BİR EKOSİSTEMİ BESLEMEK İÇİN GEREKLİDİR

Panelde konuşan Natura Derneği’nden Özlem Parlar Ürker, “Sulak Alanları Neden Korumalıyız?” konusunu anlatarak şunları aktardı: “Sulak alanlar geniş bir ekosistem içerisinde biyoçeşitliliği beslemek için gereklidir. Sulak alanların kaybı yalnızca bu çeşitliliğin kaybolmasını değil aynı zamanda çok sayıda türün yok olmasına ve tehlikeye girmesine sebep oluyor. Sulak alanların korunması devam eden bir vurgu ama günümüzde sulak alanların edinimini ve restorasyonunu da konuşmamız lazım. Sulak alanlara özen göstermek bizim artık birinci sorumluluğumuz çünkü sulak alanlar bize yaptığımız en ufak bir ayarlamanın büyük bir etkisi olabileceğini gösteriyor.”

Editör: TE Bilisim