Yaşamın anların bileşkesinden oluştuğunu erken yaşlarda fark etmiştim. Bu hayattaki en büyük kazanımım bu oldu. Bu fark edişten sonra anı kaliteli yaşamaya gayret ettim ve ediyorum. Böylelikle yaşamın ne olduğunun, ne olmadığının farkına vardım.

Birçok yazımda belirttiğim gibi maalesef biz yaşamıyoruz, sadece yaşadığımızı zannediyoruz. Sadece yaşamı kovalıyoruz. Hep ileride yaşayacağımızı hesaplayıp yaşantımızı bu doğrultuda yönlendiriyoruz.

Tasavvuf ilmi nedense çok ilgimi çekmemiştir. Geçen gün okuduğum, yarı tasavvuf, yarı sohbet içerikli bir kitapta, Arapça bir terim olan “İbnü'l-vakt” ve “Ebü’l-vakt” kavramları dikkatimi çekti. Arapça bilmeseydim muhtemelen de dikkatimi çekmezdi. ‘İbnü'l-vakt’, “zamanın/anın oğlu”; ‘Ebu’l-vakt’ ise “zamanın/anın babası” olarak Türkçeye çevrilebilir. İlgimi çekip, yaşam felsefemi çağrıştıran bu kavramları incelemeye başladım.

Tasavvufa göre İbnü'l-vakt yani zamanın-anın oğlu, geçmiş ve gelecek kaygısından kurtulan ve yalnızca bugünü değerlendirmek ile meşgul olan; Ebu'l-vakt ise tüm zamanların endişesinden tamamen kurtulan ve yaşamını bu doğrultuda sürdüren kişi olarak tanımlanabilir.

Yaşamı şöyle tarif edebiliriz sanıyorum: İbnü'l- vakt ve Ebu'l-vakt olanlar ve diğerleri. Yaşadığımız dünyayı gözlemlediğimizde ‘diğerleri’nin büyük bir çoğunluğu teşkil ettiğini görürüz. Bu ifade sanırım yeterli değil. Doğrusu şu olmalıdır: İbnü'l-vakt ve Ebu'l-vakt sahibi olanlar istisnaîdir, nadirdir. Bu tespiti kendi yaşam ve gözlemlerimizden anlayabiliriz.

Mevlana bu kavramları şu şekilde tarif eder: İbnü’l-vakt, yani vaktin oğlu olmak, içinde bulunulan anın gerektirdiği işi zamanında yapmaktır. Dolayısıyla vaktin oğlu olmak, her işi zamanında yetiştirmek gayretiyle bir nevi endişe ve telaş hâlinde olmak manasına gelir. Kalbin her türlü olumsuzluktan temizlenmesi işlemi ise Ebu’l -vakt kavramına karşılık gelmektedir.

Niyâzî-i Mısrî, ibnü’l-vakt olmanın, geçmişin ve geleceğin kaygılarından kurtulmakla ve yalnızca içinde bulunulan an ile ilgilenmekle mümkün olduğunu düşünmektedir.

Tüm zamanların endişesinden tamamen kurtulmak, yani Ebu’l-vakt, zamanın babası olabilmek herkesin harcı değildir.

“İbnü'l-vakt mertebesine erişen kişi, Allah'a yakınlık kazanmasına sebep olacak bir ameli yapmaya başladığında, o ameli yaptıktan sonra başka bir amel daha yapacak kadar yaşayacağını aklına getirmez. Çünkü o , bilir ki sadece an’da yaşamaktadır ve an, her an yokluğa kapı açmaktadır. Bu sebeple kişi, vaktin çocuğu olursa nefsinin üzerindeki ileriye dönük arzularını gemleyebilir ve bir zaman sonra Ebu'l-vakt denilen vaktin babası olma derecesine ulaşabilir. Bu mertebeye ulaşan kişi, zamanın üzerindeki tortuları silmiş ve anın hakikatine varmıştır..."

Yazının girişinde de belirttiğim gibi anı yaşamak, yani vaktin çocuğu “İbnü’l vakt” olarak yaşamayı erken yaşta farkına varıp sürdürmekteyim. Bu yaşam şekli, çoğu zaman beni dünya dertlerinden kurtardığı gibi yaşamımı da daha kaliteli hale dönüştürüyor. Sıra Ebu’l- vakt kavramında. Ne dersiniz, denemeye değmez mi?..