Gün geçmiyor ki yeni bir çocuk istismarı ile karşılaşmayalım. Hangisinden başlayayım? Hangisini kınayayım? Üç gün sonra olmamış gibi yaşayıp şu anda hangi istismarla ilgili bir paylaşım yapayım.

            İlk önce sizleri çok tanımlara boğmadan ve sıkmadan kısaca bu işin bilimsel tanımlarından bahsetmeye çalışacağım. Daha sonra da toplum olarak neleri yanlış yaptığımızı ve ne yaparsak bu işin olumluya döneceğine değinmeye çalışacağım.

           Bedensel, ruhsal ve cinsel gelişimin henüz tamamlanmadığı 0-18 yaş arasındaki dönem çocukluk dönemi olarak tanımlanır. Bu dönem içerisinde çocuğun bakmakla yükümlü kimseler ve diğer yetişkinler tarafından fiziksel, duygusal, zihinsel veya cinsel gelişimlerini engelleyen ya da beden veya ruh sağlığına zarar veren, kaza sonucu olmayan durumlarla karşı karşıya bırakılmasına çocuk istismarı denmektedir. Çocuğun sağlığı, fiziksel veya psikolojik gelişimi için gerekli ihtiyaçların karşılanmaması ise “çocuk ihmali” olarak tanımlanmaktadır.

Çocuk istismarı ve ihmali gerçek boyutları iyi bilinmeyen çok ciddi toplumsal bir sorun olmanın yanı sıra yol açtığı bedensel, zihinsel ve psikolojik bozukluklar ile bireylerde yaşam boyu iş gücü yitimi, uzun süreli ve yineleyici tetkik ve tedaviler nedeniyle topluma önemli ekonomik yük getiren bir sağlık sorunudur.                                                                                          Çocuğa yönelik kötü muamelenin fiziksel, cinsel ve duygusal istismar ile ihmal olmak üzere dört farklı boyutu vardır.

Fiziksel İstismar: Çocuğa karşı; sağlığına, yaşamına, gelişimine veya onuruna zarar veren ya da zarar verebilme olasılığı yüksek, kasıtlı fiziksel güç kullanılmasıdır. Fiziksel bulgular nedeniyle de saptanması en kolay olan istismar türüdür. Vurma, yakma, itme, ısırma, çimdikleme, silah kullanma, dövme, bir cisimle dövme, tekmeleme, istenmeyen bir madde dökme, boğmaya çalışma, sarsma gibi davranışları içerir.

Duygusal İstismar: Çocuğun ihtiyaç duyduğu ilgi, sevgi ve bakımdan mahrum kalması ve bunun çocuk üzerinde psikolojik sorunlara neden olması durumudur. Çocuğun özleştireceği bir figürün bulunmaması, duygusal paylaşımın olmaması, hareketlerinin kısıtlanması, çocuğa olumsuz özelliklerin yüklenmesi, kasıtlı olarak sözel ve davranışsal olumsuz uyarı verilmesi, izole edilmesi, reddedilmesi, korkutulması, haksız yere suçlanması, gelişimi konusunda uygun olmayan beklentilerin olması gibi tutumları kapsar.

Cinsel İstismar: Çocuğun tam olarak anlayamadığı, onay vermesinin mümkün olamayacağı, gelişimsel olarak hazır olmadığı ya da toplumun yasalarına, sosyal normlarına aykırı olacak şekilde bir cinsel etkinliğe dahil edilmesidir. Bunlara şu şekilde kısaca değinecek olursak. Dokunma olmaksızın yapılan istismar; Sözel sataşmalar, uygunsuz telefon konuşmaları, teşhircilik, röntgencilik, çocuğun cinsel ilişki sahnesine doğrudan maruz bırakılması, çocuğun pornografik malzemeler için kullanılması. Dokunmanın yer aldığı istismar; oral-genital, genital-genital, genital-rektal, el ile genital temas, rektal bölgelere veya vücudun diğer bölgelerine dokunma. Şiddet kullanarak yapılan istismar

        Yukarıda bahsettiğim konulara ve yazdığım maddelere çok rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Herhangi bir yere çocuk istismarı diye bir başlık attığınızda bunların tamamı önünüze sıralı bir şekilde gelecektir. Burada bizi daha çok ilgilendiren biz bu toplumun bir bireyi olarak nelerin farkındayız ve bu konunun önüne geçmek için neler yapmaya çalışıyoruz.

            Bir dünya hayal edin, babanın kızına tecavüz ettiği, annenin kızını sattığı, amcanın yeğenini öldürdüğü, dedenin gelinine tecavüz ettiği ve kendinden olan torununa tecavüz edip öldürdüğü bir dünya. Başta kullandığım lafı geri alıyorum. Hayır, hayal etmeyin çünkü direk yaşadığımız dünya o hayal etmeye korktuğumuz dünyanın ta kendisidir. Bunun hangi dalını nasıl anlatayım ki, nereden tutsak elimizde kalıyor. Belki başımıza gökten taş yağmıyor ama kalbimiz en taş olandan daha taş. Bunu dinle, ya da sosyal yapıyla anlatmak imkansızdır ve söyleyeceklerimizin tamamı hayal urunu olur. Sonradan aynı şeyin önüne geçmeye de engel olmayacaktır. Belki bir çözüm değildir ama bu şahısların hayatı boyunca alacağı nefesi bir taşa vermeye zorlayacak şekilde cezalandırılmalıdır. Buna sebep olan ve bu tur şeylerin olmasını normal karşılayan kim varsa da o tecavüzcü ile aynı akıbeti yaşatılmalıdır.

           Sosyal medyada hatırı sayılı takipçisi olan bir gazeteci, ağza alınmayacak laflarla bir paylaşım yapıyor. Bu paylaşımın altında yüzlerce kişi yorum yapıyor ve bu yorumların neredeyse tamamı bu paylaşımı destekleyici ve en az bu paylaşım kadar küfür içerikli yazılar oluyor. Başka bir kişi ve özellikle son zamanlarda sosyal medyanın en çok tanınan yüzü olan biri, bir medya grubunda program yapıyor ve bu program tamamen küfür üzerine kurulmuş bir program. Bu programda bir erkek gayet rahat bir şekilde mikrofonu alıp eşini nasıl aldattığını, ailesini ve ya arkadaşını nasıl dolandırdığını çok rahat bir şekilde anlatıyor ve onu izleyenler ise bunu bir başarı olarak görüp puanlıyorlar. Aynı programa çıkan kadınlarda kendi cinsinin kutsallığına aykırı ne kadar pislik varsa gayet rahat bir şekilde alkışlar ve gülüşmeler eşliğinde dile getirebiliyorlar. Çocukluk dönemi olarak 0-18 yaş arasını gösteriyoruz ve bu yaş grubunun son çeyreğindeki tüm çocuklar bu kişileri çok rahat bir şekilde takip edebiliyor. Bunların yanı sıra ne olduğu belli olmayan ve her türlü kötü alışkanlığı ekrana yansıtan fenomenler var ve bu kişilerin de en yoğun takipçileri çocuk dediğimiz sınırdaki çocuklardır. Bu şahısların isimleri direk veremiyorum bunun takdirini de size bırakıyorum. Bu kişilerin yaptığı da bir çocuk istismarı değil mi? Bunlara yönelttiğimiz her eleştiri de bize misliyle küfür olarak geri geliyor. Önce tecavüzleri önleyin, bilmem neye tepki gösterin sonra bunlara laf edin diyorlar. Bilmedikleri bir şey var, her ikisi de yanlış. Bir yanlışı öbür yanlışla savunmak en az yanlışlar kadar yanlıştır. İstismarın olduğu bir yerde yanlışlara zırh olmak insani bir davranış olamaz. Büyük yanlışları başka büyük yanlışların bitimine bağlamak tamamen vicdani yoksulluktur.

           Peki bunların sorumlusu kim? Kimden hesap isteyeceğiz? Bunlarında cevabı gayet basit, önce kendimizden yola çıkacağız ve farkında olmadan bu tur şeylerin değirmenine su taşıyor olabiliriz. Bugün en üst perdeden tepki gösterdiğimiz olayı yarın olmamış gibi hayatımıza devam ediyorsak bilin ki bu işin değirmenine su taşıyoruz demektir. Unutmayacağız ve her platform da sesimizi bu konuda en üst perdeden duyurmalıyız. Bu yılanın bir gün bizi de sokmaması için yılanla mücadele eden kişilerin yanında olmalıyız.