Duvarları beyaz çamurla kaplı evler, kerpiçli evlerden yavaş yavaş arınmış sokaklar ve geçlerin yaşlılara bırakıp büyük şehirlere kaçtıkları o köyler. Geziyorsunuz, bir yerlerden kulağınıza gelen o seslere hayranlıkla odaklanıyorsunuz. Sesin hangi dilde kendine kaynak bulduğu önemli değil; sesin sende yarattığı etki, senin anca duyguları olan bir insan olmanla sınırlanmıştır. Oturup dinlemeye koyulmuşsun ve öğreniyorsun kimden geliyor bu ses ve yanınızdan geçen biri ‘’ağzına sağlık Şakiro’’ diyor. Belki ismi yanlış söylemiştir, o da bu sesleri duyunca aklına en büyükleri geldiği içindir bu şarkıyı Şakiro ile yek etmesi. Büyülü bir masal dünyasında var olduğu hissettiren bu kılama, bu dili bilmeyen olarak az daha kulak verdiğinde, sesleri yavaş yavaş ayırt edebiliyorsunuz ve anlamasanız da hangi duygu ile yazılıp hangi duyguya hitap ettiğini hissedebiliyorsunuz. Teybini pencereye yakın bir yere koymuş yaşlım amcam ve sesini, kulağı ile kalbi arasındaki mesafeyi en aza indirecek seviyeye getirmiş. Teybinde bir kılam yükseliyor…       

‘’Were Têlî were Têlî were Têlî
Hey lê zalimê lê lê lê
Ez ê serê sibê
Radibim ji xewka şirîn
Bang dikim dibêjim Têlî
Bi nava rojê dibêjim Têlî
Bi êvarê dibêjim Têlî
Bi seetê bi gavê bi deqê b isaniyê
Ji axîn û kedera dilê xwe re
Wez ê bang dikim dibêjim Têlî
Lê lê Têliyê malxerabê
Wele tu hur î boz î beyaz î
Xalis î mulis î
Beytul emîn î tu kihêl î
Neh nav û ne îmze
Li ber navê te ne ketine
Li ba dilê min
Dîsa tu yê pir şirîn î ‘’(Dengbej Hüseyni Fari)

‘’ Gel Têlî… Hey Zalim kız, Sabah tatlı uykumdan uyanıp Têlî diyorum. Gün ortası, akşam Têlî diyorum. Her saat, dakika, saniye, bütün yüreğimle Têlî diyorum. Têlî evin yıkılası, bembeyazsın narin bir kızsın, Gözümün önünde durmuşsun. Bilmiyorum kız mısın gelin misin? Aşık oldum sana neden benden yüzünü saklıyorsun. Evin yıkılasıya yedi erkek kardeşin var. Yedi kardeşin kanımı akıtsa da olur gözlerin için.’’

Zamanı ve mekanı yoktur ve sadece hissediyorsun, çektiğin dertlerin, acıların, terk edilmişliklerin ve aşkların kaynak eder dengbeje. Dengbêjler aşksız-dertsiz söyleyemezler, aşk ve dert onu tutar, başlar söylemeye. Şimdi hatırıma gelse o aşklarım o dertlerim başlarım söylemeye, hele sesim az güzel olsa kimseye aldırmadan sokakta bağıra bağıra hislerimi her canlı-cansızla paylaşırım. Bir anda dökülüverir ağzından ve anlıktır her şey. Kılam, bir anda olur, planlayayım, söyleyeyim diyerek olmaz; bir anda içine doğuyor, söylemeye başlıyorsun. Yani zamanı yok, mekânı yok; sadece söyleyebilecek nefese, cesarete ve söyleyebilecek kadar bir geçmişe ihtiyacın var.

Dengbej olarak bir nama sahip olmak için ses ile birlikte sağlam bir hafızaya da sahip olmak gereklidir. İlk sıraya sesi koyduk çünkü ses olmazsa olmaz, zaten ‘’dengbej’’ kelimesinin manası ‘’ sese yön veren’’ anlamına gelmektedir. ‘’ gotinbej’’ ise kelimeleri dile getiren anlamına gelmektedir. Kelimeleri bir araya getirip onları yazabilir, söyleyebilirsin. Yazıp okuyabildiklerinle şair olursun fakat dengbejdik için ses olmazsa olmazdır. Belli bir ritimle karşıdakilere hissettirmek için büyülü bir sese sahip olunmalıdır. Devamında duyguya ve hafızaya sahip olmak gerekir. Söyleyeceksin kılamı, fakat aşk, geçmiş ve yaşmışlık hamuru ile olmalı ki dinleyeni senle bir kılsın. Aşk ve geçmiş olmalı ki söyleyesin, kelimelere yön veresin. Hafıza olmalı ki hem duygularını yaşayabilir hem de kelimeleri ahenkle sıralayasın. Bir Şexe Neri ve bir Evdale Zeynike olmak, pir olmak, şah olmak o kadar kolay değildir. Sen söyleyeceksin, seni dinleyen senle kendini aynı masalda görecek ve sözlerinde eriyip sesinle dirilecektir.