Sokaklar gürültülü artık. Kahkahalar bile aceleyle atılıyor; çocuklar toprağa değil, ekrana dokunuyor. Bir zamanlar kitap kokan evler, şimdi şarj kablolarının arasında nefes alıyor. Ve bir kuşak, satır aralarında değil, kısa videolarda büyüyor. Sayfaların yerini kaydırmalar, masalların yerini algoritmalar aldı. Artık sessizlik bile nadir bir misafir; çünkü her an bir bildirim sesiyle bölünüyor. Oysa bir zamanlar akşamları aileler aynı lambanın altında kitap okur, hayallerini paylaşırdı. Şimdi ışıklar çok, ama aydınlık az.

Eskiden bir çocuğun gözleri, yeni bir kitaba dokunduğunda ışırdı. Sayfaların hışırtısı, merakın en saf hâliydi. Şimdi o ışıltı, bildirim seslerinde sönüyor; hayal gücü, ekran ışığının soğuk parıltısında eriyor. Okumak, merak etmek, hayal kurmak… bunlar yavaş yavaş uzak bir çağın hatırasına dönüşüyor. Çünkü gençler acele ediyor; yaşamak yerine yetişmek istiyorlar. Hayata, emeğe, paraya… ama çoğu zaman kendilerine yetişemiyorlar. Koşarken düşüyor, düşerken kalkmaya vakit bulamıyorlar. Oysa bazen bir kitabın sessizliği, bir ömürlük gürültüden daha çok şey öğretir insana.

Sınıflarda öğretmenler soruyor: “Ne olmak istiyorsun?”

Cevaplar artık eskisi gibi değil. “Mühendis”, “doktor” diyenlerin sesi azaldı; “fenomen”, “influencer”, “ünlü” diyenlerin yankısı çoğaldı. Çünkü gençler, alın terinden çok görünürlüğe inanıyor. Artık emek, sabırla değil, takipçi sayısıyla ölçülüyor. Ekran karşısında bir dakika parlamak, yıllarca çabalamaktan daha değerli sanılıyor. Oysa eğitim, sabrın ve merakın kardeşidir. Gerçek başarı; ışıltıda değil, derinlikte gizlidir. Bir insan, okumadan, sorgulamadan, yanılmadan büyüyemez; çünkü olgunluk, hatalardan süzülen bilgeliğin adıdır.

Ama umut bitmedi. Bitmemeli de. Çünkü hâlâ bir yerlerde, sessizce kitap okuyan bir çocuk var. Sınıfta, teneffüste, evinin köşesinde sayfalarla dostluk kuran biri. Belki o çocuk, yarının dünyasına ışık tutacak. Çünkü bir kitap, bazen bir ülkenin kaderini değiştirir.

Eğitim sadece sınavla, notla ya da diploma ile ölçülmez. Eğitim; bir insanın yüreğini büyütebilmesidir. Gerçek eğitim, yalnızca bilgi değil, vicdan kazandırır insana. Kitap okumak, başkasının gözünden dünyayı görebilmektir; kendi sınırlarının ötesine geçip bir başka hayatın sessizliğinde yankı bulmaktır. Bir romanın sayfasında ağlayan çocuk, bir şiirde gülümseyen genç… hepsi insan olmanın provasını yapar. Çünkü kitaplar, bizi bizden alır; anlamadıklarımızı anlatır, sustuklarımızı dile getirir.

Ama bugün o prova erteleniyor. Çünkü sistem hızla dönüyor, nefes alacak boşluk bırakmıyor. “Bir an önce iş bul”, “bir an önce kazan”, “bir an önce büyü” diyorlar. Ve bu acele içinde kalpler küçülüyor, düşünceler kısalıyor. Oysa insan, erken büyüyünce küçülür bazen. Gerçek olgunluk yaşla değil, anlayışla ölçülür. Ve o anlayış, bir kitabın sessizliğinde yeşerir.

Okullar bilgiyle dolu ama merakla değil. Çocuklar sınav sorularına cevap veriyor, ama hayata soru sormayı unutuyor. Belki de en büyük kaybımız bu: Soru sormayan bir gençlik… Çünkü soru sormayan, düşünmeyi de unutur; düşünmeyen, umut etmeyi.

Yine de, her şey bitmiş değil. Belki bir öğretmen, bir kitap, bir cümle… yeniden kıvılcımı yakabilir. Çünkü her satırda bir tohum gizlidir. Ve o tohum, bir kalpte filizlenirse, dünya yeniden yeşerir.

O yüzden gelin, çocukların elinden ekranı değil, kitabı tutalım. Onlara yalnızca bilgi değil, merak da verelim. Okumayı sadece ödev değil, yolculuk olarak anlatalım. Çünkü bir milletin geleceği, okuyan çocukların gözlerindeki ışıkta saklıdır. Ve o ışık, sönmedi… sadece kapağı kapanmış bir kitabın içinde sessizce bizi bekliyor.