Ercüment Züngür yazdı: Zaro Ağa Amerika’da!
Amerika’nın sokaklarında değişik bir şeyler oluyor, Amerikan halkı bir sirkin etrafında toplanmış sırayla sirkteki bir çadırın içine girip çıkıyorlar. Bu çadırda nasıl bir gösteri var ki her giren otuz saniye sonra çıkıyor… 1930’lar da Amerikalı bir yapımcı, Bitlis’ten birisini Amerika’ya getirmişti ve bu getirdiği kişi Amerika’nın yaşından 1 yaş büyüktür. O anda Amerika 153 yaşında iken Bitlis’ten gelen misafir ise 154 yaşındadır. Aynı zamanda bu misafir dev gibi cüssesiyle etrafındakilere korku salıyordu. Bu kişi Bitlisli Zaro Ağa’dır. Evet, Zaro Ağa’dan bir şekilde haberdar olan Amerikalılar bir yolunu bulup Zaro Ağa’yı memleketlerine getirmişlerdir. Bu ziyareti günlerdir sabırsızlıkla bekleyen halk ve gazeteciler, sonunda muratlarına ermişlerdir ve Zaro Ağa Amerika’dadır. Buradaki samimiyete başlarda inanan Zaro Ağa kendini bir sirk çadırınca görünce hayal kırıklığına uğramıştır. Zaro Ağa, ne Amerika sokaklarında gezme fırsatı ne özgürlük heykelini görme şansı ne de değerli bir misafir gibi karşılanamamıştır. Evet, o sirk çadırında bulunana ve insanların 10 dolar karşılığında gördüğü hatta biraz daha ücret verip birlikte fotoğraf çektirdiği kişi Zaro Ağa’dır. Belki şöyle düşünebiliriz; bu kadar kötü duruma rağmen Zaro Ağa para kazanmış olacak bu da kötünün iyisidir. Fakat bu konuda kesinlikle yanılmış oluruz çünkü oradaki paralar da Zaro Ağa’ya değil onu oraya götüren kişi ve bağlı olduğu şirkete ödüyorlardır.
Peki, Zaro Ağa nasıl olmuştu da bu durumla karşı karşıya kalmıştır. Aslında kahramanımız Bitlis’te keşfedilmemiş, onun asıl keşfedildiği yer, her doğulunun kaderinde olduğu gibi İstanbul’da ekmek parası için çalışılırken keşfedilmiştir. Birçok önemli konuya şahit olan hatta içerisinde bizzat rol aldığı çok önemli konular vardır. Bu kahramanımız doğduğunda Osmanlı tahtında 1. Abdülhamit bulunmaktaydı ve 18 yaşındayken Rus cephesine gönderilir orada düşmanla savaşır. Savaştan yaralı şekilde dönen kahramanımız köyüne gider ve orada evlenir ama geçim sıkıntısı nedeniyle İstanbul’a gelir. Devamında, 3. Selim, 4. Mustafa, 2. Mahmut… Başta olmak üzere tam on padişah eskittir ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk dönemini de görür. Hali hazırda var olan birçok önemli yapıtta emeği olan kahramanımızın hayatı genelde sıkıntılar ve savaşlar ile geçmiştir. Ailesini, eşini, çocuklarını ardında bırakıp İstanbul’a gelen bu 2 metrelik iyi kalpli insan savaşlara şahit olmuştur, depremlerle savaşmıştır, yangınlar görmüştür, yönetime karşı yapılan ayaklanmaları görmüştür, padişah değişikliklerine ve bazı padişahların öldürülmesine ya da memleketten kaçışına şahit olmuştur. Hem birinci dünya savaşının karmaşıklığı hem de kurtuluş savaşının zorluklarına karşı var gücüyle emek vermeye çalışan ülkesini düşmandan temizlemek için her sıkıntıya göğüs geren kahramanımız hayatının son demlerini üzüntü ile geçirmiştir. Bu kadar sıkıntıya göğüs geren kahramanımız, kendisinin Amerika’da bu duruma düşürülmesine karşı adeta elinden hiçbir şey gelmemektedir. Ağrına gider, üzülür ama elinden de pek bir şey gelmez ve 9 ay boyunca Amerika sokaklarında adeta bir hayvanmış gibi gezdirilir.
Vatan hasreti, sıla özlemi ağır basar ve Zaro Ağa içinde bulunduğu bu kötü durumdan kurtulup bir şekilde yolunu bulup memlekete gelir. Gelir gelmesine fakat içindeki üzüntüyü öldürmeye ve yokmuş gibi olmamış gibi yaşamaya gücü yetmez. Hayatının son demlerini memleketinde geçirip ve kendisini gerçekten seven, hiçbir çıkar ve amaç için kullanmayan insanların yurdunda hayata gözlerini yumar.
Zaro Ağa’nın hikâyesini belki çoğumuz hiç bilmiyoruz belki de yeni yeni birileri bize hatırlatıyor. Zaro Ağa bir kişiydi ve tek başınaydı. Peki, Zaro Ağa gibi bir yaşamı-geçmişi olan nice kişiden kimler haberdar. Zaro Ağa cüssesiyle, gücüyle ve yaşıyla ilgi görmüştü ve Amerikalıların elinde bir kazanç aracı olarak görüldü. Peki, diğerlerinin durumu ne oldu? Aklı ile yetenekleri ile Amerikalıların elinde kazanç aracı olanların hayatını kim hatırlayacak ya da kim hatırlatacak?