Van’ın ‘Konseyi’ Nerede? | Ömer Aytaç Aykaç | Köşe Yazıları..

Dikkatinizi çekti mi bilmem… Çok uzun bir zamandır kentin büyük sorunları ne zaman mevzu bahis olsa varılan sonuç aynı oluyor: “Bu kent sahipsiz!”  Zaman zaman bu köşenin de satır aralarına serpiştirdiğim sahipsizlik üzerinden yeni bir ağıt yakmak istemem, lakin bu kez söylemek istediğim aslında bu kentin ‘sahipsiz’ değil, ‘minnetsiz’ bir kent olduğudur.  Anlayacağınız bu kentte minnetsizlik sebep, sahipsizlik sonuçtur. Nesimi’nin “Rızkımı veren Hüda’dır kula minnet eylemem” sözünü fazlaca bireyselleştirip “Hiç kimseye de minnet eylemem” şiarıyla hareket yöneticiler son 20 yılda bu kentin çok büyük kayıplar yaşamasına sebep olduklarından bihaberler maalesef. Belki de haberdar ve hallerinden çokça hoşnutturlar. Allah bilir. Her hâlükârda bu kayıpların büyük çoğunluğunun da temelinde istişareden uzak, “Ben bilirim” şeklindeki yaklaşım var. Burası net. Oysa “İstihare eden aldanmaz, istişare eden pişman olmaz, iktisat eden (tutumlu harcayan) yoksul olmaz.” diyen peygamberin ümmetiydik biz. İster bir buyruk olarak alalım ister bir nasihat. Almamışız ama!

***

Sahipsizlik ile neticelenen minnetsizlik hususun temelinde yatan istişare üzerinden az daha ilerleyelim. Bu kentin özeden beri ‘istişare edememe’ gibi kronik bir sorunu olduğu konusunda sanırım hemfikiriz. Bununla birlikte bu şehrin, yüzlerce yıl öncesinden bu yana devam eden bir ‘kendini ve kentini yönetememe’ gibi bir basiretsizliği var. Şu zamana kadar elde edemediklerimizin de bize kalan kayıpların da neredeyse tamamının temelinde bize ve kente dair alınan kararların neredeyse birçoğunda bizlerin dahlinin bulunmaması ve bize rağmen bir yönetim anlayışının tahsis edilmeye çalışılmasıdır. Yani Van’ın kaderi belirlenirken en az Vanlılar bu sürece dahil oluyor.

***

Şuraya bağlayayım: Kentteki tüm aktörleri bir araya getiren; kamu kurumlarını, sivil aktörleri, meslek örgütlerini, siyasi parti temsilcilerini, muhtarları ve daha nice paydaşı bir arada buluşturan ‘Kent Konseyi’ adında güçlü oluşumlar var. Bu konseyler kentin ‘sivil’ anlamda kurduğu en güçlü arenaların başında gelir. Türkiye’de çok önemli kentlerde o kenti ilgilendiren önemli kararlar bu konseylerde alınıyor. 76 nolu madde ile belediye kanunlarında bulunan ve kuruluş hükmünü 5393 sayılı Kanun’dan alan kent konseyleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanmış olan ‘Kent Konseyi Yönetmeliği’ uyarınca kurulur ve çalışırlar. Bu kent konseyi dediğimiz oluşum belediyelerin çağrısı kurulabilen fakat belediyenin bir birimi olarak çalışmayan ‘özerk’ bir yapı esasında. Öyle ki, kent konseyleri birliğinin tüzüğünde bu yapı; “Türkiye’de kent konseyi, en önemli kurumsal katılım aracıdır.” şeklinde adlandırılır.

***

Öyle yabancısı değiliz aslında. Kent Konseyleri yıllar önce Van’da da vardı. Van, büyükşehir değilken de büyükşehir olduktan sonra da bir dönem aktif çalıştı. Önemli isimler bu konseyin paydaşı olarak kentin önemli sorunlarını gündeme aldı. Fakat kayyım ile yönetilme süreçlerinde kent konseyleri de pasife düşen organizasyonlardan birisi haline geldi. Oysa ki, son yıllarda Van’ın en büyük sorunlarından birisi kentin böyle bir organizasyon olmadan yönetildiği ve istişareye ihtiyaç duymadan idare edildiğidir. Dikkat edin, kente dair dünyalar kadar sorun var ama bu sorunlara dair yapılan çağrılar doğru düzgün karşılık bulmuyor. Toplumun büyük kesiminin tek umudu sosyal medya üzerinden bir farkındalık oluşturarak sorunları ilgili mercilere ulaştırabilmek. Ki bu çağrıların büyük bölümünün de ciddiye alınmadığı hususunu hatırlatmak gerekiyor.

***

Oysa bizim şu sıralar “Olsun” ya da “Çözülsün” dediğimiz sorunların büyük bölümünün çözüm yeri tam da kent konseyleridir. Geçenlerde, Ankara Kent Konseyi’nin çalışmalarına şöyle bir göz attım. Çok acayip çalışma grupları ve meclisler olduğunu fark ettim. Bunlardan sadece birkaç tanesinden söz edeyim: Mesela, Ankara Kent Konseyi’nde ‘Ankara Araştırmaları Çalışma Grubu’ gibi bir şey var. Amaç, Ankara gibi kozmopolit ve hemşericilik olayından uzak bir kentte bir hemşerilik, kentlilik bilinci oluşturmak. Ankara’nın değerleri ve kültürü üzerinden bir planlama yapılmaya çalışıyor. Bizim şu sıralar çokça tartıştığımız kentlilik ve Vanlılık meselesi var ya tam öyle bir şeye çare olacak cinsten işte.

***

Sonra ‘Bisiklet Meclisi’ diye bir şey var. Bu mecliste Ankara’da bisikletle ulaşım ve seyahat etme bütün boyutları ile ele alınıyor. Katılımcılık ve sürdürülebilirlik esaslı bu mecliste bir de alt çalışma grupları var. Bu çalışma grupları Van’da hala konuşmaya bile başlayamadığımız bisiklet işini ciddi ciddi masaya yatırıp tüm yönleriyle konuşuyor. Bizim fazlasıyla ihtiyacımız olan bir meclis daha bahsedeyim. Ankara Kent Konseyi’nde ‘Kent Estetiği Çalışma Grubu’ diye bir çalışma grubu var. Ankara gibi adeta kalemle çizilip planlanmış bir kentte bu grup kent estetiğini kültürel, sanatsal ve felsefi bir altyapıya taşımak için çalışıyor. Ankara’ya yakışır bir kent estetiği üzerine çalışıyorlar da çalışıyorlar. Kent estetiği deyince içime bir dert düştü şimdi. Sıvasız, estetikten uzak ve “Herkes kafasına göre” anlayışıyla imar edilen bu şehirde bir dönem yoğun çabalar ile Kent Estetik Kurulu yeniden kuruldu. Ortaya koyduğu en büyük icraat bu kurulu kurmak oldu, ötesine geçilmedi! Neyse…

***

‘Marka Kent Ankara Çalışma Grubu’ adındaki meclis bizde hiç olmayan o ‘ortak akıl’ ile kentin tüm önemli isimlerini bir araya getirip Ankara’yı bir çekim merkezi haline getirmeye çalışıyor. Türkiye’nin kalbinin attığı şehirde daha çok markalaşma, daha çok turizm geliri alma, daha çok yatırım edinme konusunda uzman akademisyenler, teknik isimler, siyasetçiler ve sektör temsilcileri yoğun mesai yürütüyor. Eee marka olmaya en çok Ankara’nın ihtiyacı var ya, ondan! Çok uzatmak istemiyorum ama dikkatimi çeken bir çalışma grubunu daha paylaşayım öyle bitireyim. Ankara Kent Konseyi’nin çalışma gruplarından birisi de ‘Medya Çalışma Grubu’. Bu grup Ankara’daki tüm basın yayın ve medya organlarını bir araya getirerek, onlarla iş birliği yaparak Ankara’ya en yüksek katkıyı sağlamaya çalışıyor. Düşünsenize kent paydaşları ve medya bir araya gelip Ankara’yı en doğru algıyla anlatma mücadelesi veriyor. Ne paydaşlar basını şu’cu-bu’cu ilan ediyor, ne basın mensupları kentin ortaklaşmasında oyun dışı bırakılıyor. Rüya gibi!

***

Diğer gruplardan ayrı ayrı söz etmeyeceğim. Ankara Kent Konseyi ve çalışma gruplarının çalışmalarına şöyle bir göz atmanızı öneririm. Başkent Ankara’da bu konsey Sanayi ve Ticaret Çalışma Grubu’na da sahip Hacı Bayram-Veli Kültürel Etkileşim Çalışma Grubu’na da. Göç de bu konseyde konuşuluyor, gençler de… Anlayacağınız “Burası Ankara’dır” gibi bir rehavet yok. Bir kent ile ilgili aklınıza gelebilecek her şey Ankara Kent Konseyi’nin konuştuğu konular arasında yer alıyor.

***

Denilir ki, “Belediye ile kent konseyi arasında yakın bir ilişki vardır. Bu ilişkinin niteliği değişkenlik gösterir. Kent konseyi, belediyeyle yakın diyalog içinde olan ancak kendi duruşunu koruyarak kentin sorunlarının konuşulmasına, tartışmasına ve ortaklaşılan çözümlerin takibinin yapılmasına katkı sağlayan bir kurumdur.” Şimdi Van’ın bir kent konseyi olsaydı, bu kent konseyinde üniversiteden akademisyenler, mimarlar, mühendisler, siyasetçiler, yöneticiler, kadınlar, gençler, aktivisitler, iş insanları olsa ve kentin kronik sorunlarını konuşsa fena mı olurdu? Mesela Van’ın uçak krizi, Van Ulaşım Çalışma grubunda konuşulsa, teknik detayları ile ele alınsa, raporlamalar önce belediyeye sonra da Ankara’ya aktarılsa Van bu halde mi olurdu? Van Kent Estetiği Çalışma Grubu, kentin bu tozlu, topraklı, çirkin halini konuşabilse, Karayolları’nın kentte uyguladığı “Ağa da benim, paşa da benim” anlayışını sorgulayıp “Bu kenti nasıl böyle bakımsız bırakırsınız!” diye sorabilse, kentin her köşe başında yükselen ucube yapıları enine boyuna tartışıp belediyeye somut adımlar atma konusunda ön açıcı olsa Van kenti bu halde mi olurdu?

***

Van Kültür ve Turizm Çalışma Grubu, bu kentin kültürel yozlaşmasını konuşsa, turizmde bir planlamanın öncüsü olsa, kentin kültürel değerlerinin korunması ve tarihi mekanların ve alanların turizme kazandırılması konusunda bilimsel raporlar hazırlasa, kentin kültürel anlamdaki boşluğunu tartışsa bu kent kentlilikten bu kadar uzak mı olurdu? Yine Çevre ve İklim Grubu yürekleri burkan çekilme ve kirlilik manzaralarının görüldüğü Van Gölü’nü en üst seviyede ele alıp tartışsa Van Gölü böyle can çekişir miydi? Afet ve Risk Çalışma Grubu bu kentin deprem gerçekliğini hakkıyla çalışıp bu kentin yapı stokunu ve imar durumunu ciddi ciddi tartışıp yöneticilerin önüne koysa Van 2011 depreminden hiç ders almadan hala aynı kafada ilerler miydi? Eğitim Çalışma Grubu kentin neden hala eğitimde 77’inci sırada olduğunu araştırsa, incelese, bir yol haritası çıkarsa, Van bu sıralamaya razı olmaya devam eder miydi? Ekonomi Çalışma grubu bu kentin nasıl olur da Türkiye’de düşen milli gelirde en dipte yer aldığını çalışsa Dış Ticaret Grubu sınır kenti olmasına rağmen Van’ın hala nasıl en az ihracat yapan 15 ilden birisini yaptığını konuşsa Van’ın sosyo-ekonomik gelişmişlikte son 10’da yer almasına razı olur muydu? Ya Gençlik Çalışma Grubu bu kentin işsizliğini, gençliğin ihtiyaç ve taleplerini tüm yönleri ile alsa gençliğimiz böyle ziyan mı olurdu? Bunun gibi onlarca başlık altında Van’ı konuşmak, tartışmak mümkün velhasıl.

***

Madem Ankara ile başladık, Ankara Kent Konseyi’nin “Kent Konseyi Nedir?” başlıklı kısmında paylaştığı birkaç ifade ile bitireyim; “Kent konseyinin tüzel kişiliği yok, bütçesi/kaynağı yok, makamı/mevkisi yok, icra yetkisi yok” Ama şöyle bir detay paylaşılıyor, “Katılım, müzakere, paylaşım, hoşgörü kültürü var!” ve de “Gücü etkisinde!” Anlayacağınız biz de olmayan her şey Ankara Kent Konseyi’nde var. Sitelerinde ‘Hakkımız’da diye bir kısım var.  O bölümü de bir okuyunca bana hak vereceksiniz. Siz de benim gibi “Bizde de olsun ya!” demekten kendinizi alamayacaksınız. Şimdi çağrımı yapayım: Van Kent Konseyi yeniden kurulsun, yeniden toplansın. Harici tüm konuşmalar, ayrışmalar ve koordinasyonsuzluklar son bulsun. Kent Konseyi kurulsun ve kentin yönetimine, idaresine ve kenti ilgilendiren her bir şeyine ortak olsun. Kısa vadede bu kentin kentine yabancılaşmasından kurtulmasının ilk adımlarından birisi bu olur. Olmalı da…