Van nasıl bir şehirdir?

Bir önceki yazıda yeni Van Valisi Sayın Ozan Balcı’nın Valilik süreci münasebetiyle başlattığım yazının ilkine İmar, İhya, İnşa ana başlığı ‘Van’a giriş’ alt başlığı ile girmiştim. Gelişme bölümü ile devam edeyim. Vali Balcı’nın bir kriz merkezine andıran hızlı bir çözüm masası kurma şeklinde bir girişi olduğunu fark ettim. Üstelik öyle heyecanlı ki, her söylenileni yazıyor, not ediyor, dinliyor. Heyecanı dinleyince size de hemen yansıyor zaten. Anladım kadarıyla komisyonlar kurulacak, çalıştaylar yapılacak, yuvarlak masalar toplanacak, birileri anlatacak, tartışmalar yapılacak. Görünen o ki bunlar hızlıca da yürüyecek. Bu süreç yürürken, ben de eksik kalmayarak “Yeni Vali Vali’sine açık mektup” gibi klişelere girmeden, çok bilmişlik de etmeden, Amerika’yı yeniden keşfetme gibi bir gaflete düşmeden naçizane ihtiyaçları bu satırlar aracılığı ile paylaşmak isterim.

***

Yalnız buna geçmeden önce şunu da eklemeden edemeyeceğim Van’da son 20 yılda iki önemli buluşma ve toplantılar düzenlendi. Bunun birisi 2023 Van Vizyonu, diğeri Van Güç Birliği toplantıları idi. Bu buluşmalarda Van’ın mevcut durumu, sorunları, eksikleri, potansiyeli, artıları, eksileri aylarca konuşulmuş, raporlanmış ve kimi çözüme kavuşturulmaya çalışılmıştı. Van Valiliği’nin bizatihi masanın patronu olduğu o toplantılar zaten kente dair tüm verileri sunuyor. Ve o çalışmaları yapan Valiler gittikten sonra o platformlarda da unutulup gitti. Bu anlamda bir sonraki vali değişiminde de unutulup gitmeyecek, vatandaşa güven verecek bir çalışma grubu kurulmasının önemine değinmeden edemeyeceğim.

***

Devam edeyim… Bu kente gelen her Vali, yönetici, siyasetçinin karşılaştığı gibi duyulacak ve görülecek ilk şey bu kentin bir imarının olmadığı hususudur. Zaten Vali Bey bununla daha ilk günden karşılaşmış, ‘to do list’in en başına da koymuş. Bu konuya girmeyeyim. Van’a dair bilinmesi gereken şey bu kentin imarı ile birlikte bir kentliliğinin, bir kent hafızasının da olmamasıdır. Belki de en büyük ihtiyaçlardan birisi budur. Nasıl inşa edilir meselesi ise konu kadar çok katmanlı ve karmaşık bir husustur. Lakin imkânsız değildir.

***

Van’ın konuştuğu meseleler son 20 yıldır hep aynıdır. Çevre Yolu, Sahil Yolu, Stadyum, Otogar, Kuzey Van Gölü Demiryolu Hattı gibi konular hiç gündemden düşmemiş, hep konuşulmuştur. Çevre Yolu kamulaştırma yerine 18 ile yapılmaya çalışılmış, 12 yıldır işin içinden hala çıkılamamıştır. Sahil Yolu devam etmekte, stadyum Vanspor’un 1’inci lige çıkmasını beklemekte, otogar her yıl tadilata girip inatla yerinde durmakta, Van Gölü Demiryolu Hattı ise hiçbir şekilde gündem olmamaktadır.

***

Malum, araba devrilince yol gösteren çok olurmuş. Aslında yol belli, yöntem belli. Şöyle Van’ı bir süre izleyince, gözlemleyince anlaşılmayacak gibi değil. Bu kentin kendine ait bazı hasletleri var ki ünü maşallah cihana yayılmış. Şöyle ki: Van, Şanlıurfa ile birlikte kendine en çok düşman kentler arasında yer alır. Kimse kimseyi sevmez, inşa süreci hep ötekinin ayağının altındaki sandalyeyi çekip diğerini ekarte etmek üzerine kuruludur. Ortaklaşma yoktur. Her dönemin ‘hasım/hısım’ siyasetçileri, kurum amirleri ve STK’ları vardır. Onlar atışır, ‘twit’ atar falan bizler de rüzgarlarına kapılıp gideriz. Bir de her bu makamların isimlerin etrafı ile birlikte görüş açısını da kapatan ‘sözde’ gazeteciler var. Ön açmaktan ziyade ön kapatma, pozisyon alma, akçeli işlerde kendileri olma gibi hasletleri ile yöneticilerin gözünü adeta kör ederler. Bu şekildeki üçlü, beşli organizasyonları yöneten isimlere de ayrıyeten dikkat edilmesi gerektiğini de bir vesileyle hatırlatmış olayım.

***

Van’da Vanlı çoktur ama Vanlı yoktur. Mesele hariçten gazele okumaya gelince Vanlı, şanlı, kılıcı kanlı babayiğit çok olur, ama er meydanında er bulmak mümkün değildir. Memlekette güzel bir şey olunca herkes ‘Kara Murat’ oluverir, fakat bir türlü yapılmayan işlerin müsebbibini biz 7 bin yıllık yaşam geçmişi olan bu şehirde henüz bulmuş değiliz. Cevabını bulamadığımız bazı diğer hususlar da Van’da olması gereken bir İran Başkonsolosluğu’nun neden Van’da değil de Erzurum’da, Trabzon’da olduğu, Van-Şırnak Karayolu’nun neden bitmediği, Kuzey Van Gölü Demiryolu hattının neden hiç gündeme alınmadığı gibi konulardır ki zaten çoktan seçmeli bir sınavın soruları olduğundan kimse bu soruları cevaplama gereği bile duymuyor. Ha bir de Van’ın sahibi/ağabeyi kimdir onun da cevabını uzun süredir arıyoruz. Henüz bulamadık.

***

Hayaller Paris’tir, gerçekler Doğu’nun Paris’i olma avuntusu ile bir ömürü bitirmektir. Sayın Valimiz geldiği günden bu yana halkın arasında, sokakta vatandaş ile buluşmaktadır. Görecektir ki Van’ın sadece birkaç caddesi Paris’tir, gerisi gerçek Van… Her yıl düzenli olarak Mecburiyet (Cumhuriyet) ve Maraş (Kazım Karabekir) caddelerinde yenilemeler yapılır, sokaklar süslenir, ama hayallerdeki Van Gölü etrafındaki hilal şeklindeki büyüme meselesine kimse girmek istemez. Koca kenti geçtiğimiz haftalarda “Bu şehir çok kirli” diye diye twitler atıldıktan sonra temizlendi. Fenomen isimler sürece dahil olmayınca iş yapmayan bazı yönetici, siyasetçi ve kurum amirleri var. Onlar 657’ye değil sosyal medyaya tabi olarak çalışıyorlar. Haşa sümme haşa önce onların ‘ol’ demesi gerekiyor bazı meselelerin çözülmesi için.

***

‘Kültür, Sanat ve Edebiyat’ kimsenin ‘ana başlık’ yapmadığı sadece ‘Bayramdaaaaaan bayramaaaaa’ hatırladığı konulardan birisidir. Ama bu kentin gençliğinin en çok da gençliğinin en güzel çağlarında içinde bulunması gereken böyle bir alana ihtiyacı var. Sayın Valimizin eğitime, edebiyata, okumaya önem veren bir isim olduğu ilk elden edinilen bir bilgiydi. Haliyle kendisi ile “Ben de kitap okumayı çok severim” şeklinde diyaloglar kurmaya çalışan çok olacaktır. Lakin bu kentin yıllardır dile getirdiğimiz bir kültür merkezi, bir şehir tiyatrosu, sanat galerisi, gençliğe yetecek kütüphaneleri olmadığı meselelerine kimse aldırış etmedi. Edebiyat Mahfili gibi sivil ve küçük oluşumlar aylardır edebiyat anlamında mücadele veriyor, sponsorluklar bularak bu kentte bir edebiyat rüzgârı estirmeye çalışıyor, bu sürecin en az destekçisi maalesef ki kurumlar, belediyeler oluyor. Yaşar Kemal’in memleketinde Yaşar Kemal’in ismi bir Kültür Evi’nde, Edebiyat Müzesi’nde değil dipte köşedeki bir parkta yaşıyor, kitap fuarları arada boş bir hafta kalınca yapılıyor. Ortama yaşı 22-23 olan kentte herkes gençlikten dem vuruyor, “Gençliğe sahip çıkılmalı” duyarlılığı kasıyor ama gençlik “Ne okuyor ne yazıyor ne düşünüyor?” diyen yok gibi…

***

Merak etmeyin, unutmadım: Van’ın kurtuluşu turizmdedir. Hangi turizm peki? Bir master planı olmayan turizm tabi! Efendime söyleyeyim, tarım ve hayvancılıkta mevzimizi kaybettik. Toparlayamıyoruz. Sınır kentiyiz ama sınır duvarı olmanın ötesine geçip ithalat-ihracat yapma işinde diğer sınır kentlerinin çok uzağındayız. Öyle olmasak ihracatta bir sınır kenti olarak 69’uncu sırada olmazdık. İşte elimizde bir turizm kaldı. Onun için de bir turizm master planı falan yok. Günlük politikalarla ilerliyor. İranlılar kesilince bizim turizm meselemiz de bitiyor. Defalarca konuştuk, tartıştık, irdeledik. “Turizm Destinasyon Örgütü kurulmalı” dedik, hala arkasındayız. Öyle “Van çok güzeldir”, “İnan öyle güzeldir”, “He vallah Van gibisi yoktur” demek ile olmuyor bu işler.

***

Van’a söyleyecek o kadar çok şey var ki: İyi mi konuşalım, kötü mü bilemedim. 7 yaşındaki çocuğun yaşadığı ruh halinin benzerini yaşıyoruz desek yalan olmaz. Neyiz, ne değiliz kararını veremiyoruz. Bazen çok iyi, bazen çok karamsarız. Dedim ya hafızası olmayan bir şehiriz. Haliyle bu durumun tahribatı büyük. Olmamış yani 1915’e kadar yaşadığı yıkımı, bir kez daha yaşayan bu kent bir daha kent olamamış. Kent olamamak derken Yaşar Kemal’i hatırladım yine.

Ne diyordu Yaşar Kemal? “Kim demiş Vana şehir diye? Adı çıkmış Vanın. Ben şehirdir diyemiyorum. İnadımdan mı? İnan ki değil. Van, şehir değil de ondan. Van dağınık, koskocaman bir köydür. Yirmi otuz doğru köyünü bir araya getiriniz, oldu işte size Van!” (Dünyada Van, s. 26.) Vanlı Yaşar Kemal bile Van’ın bir şehir olduğuna inanamıyordu, Nuh’un Gemisi Bir Diyar Baştan Başa kitabında Van’ı anlatırken. Sonra devam ediyordu: “Vanlılar kadar şehirleriyle ilgisiz insanlar hiçbir yerde göremezsiniz. Bundan dolayıdır ki, Van, Van olamayacaktır. Bahtsız diyar.” (29) Aynı Yaşar Kemal’in bu kentin doğal, tarihi, kültürel güzelliklerinden söz ettiği bölümler de var. Mesela “Batıda Yeşil Bursaysa, doğuda da Yeşil Van. Yalan değil, “Yeşil Van”. Her evin bir bahçesi var. Bahçesizi yok bu yerin.” (29) diyor. Sonra dillere pelesenk olmuş o Van Gölü betimlemesini de aynı eserde yapıyor: “Dünyada hiçbir göl., hiçbir deniz, hiçbir su Van gölünün maviliğinde olamaz. Masmavi… Deli eden bir mavilik. Ne gökyüzünde vardır öyle bir mavi, ne de başka bir yerde. Bir tek mavi uyar bu maviye. Diyarbakır ovasındaki çiçeklerin mavisi. Bir de bir camı kırıp kesitine bakın, işte o mavi.” (33) Van Gölü o gün bugündür daha iyi anlatılmamıştır herhâlde…

Van böyle bir şehir işte… Yaşar Kemal’den bugüne hiç birimizin tek bir tanımlama yapamadığı, ne olduğuna karar veremediği, ortayı bulamadığı bir şehir. Ama bu şehir, beytül malın kıymetini bilenler, şehr’ül eminler tarafından yönetilmeyi hak ediyor. Bu şehir köşede bucakta kalmayı hak etmiyor.

Diyelim… Bir dua ile bitirelim... Rivayet edilir ki efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) amcasının oğlu, arkadaşı ve yol arkadaşı Hz. Ali’ye bir şehre ya da köye girerken şu şekilde dua etmesini tavsiye eder:

“Ya Rabbi bu şehrin ve şehirde takdir ettiğin şeylerin hayrını senden isterim. Bu şehrin ve onda takdir ettiklerinin şerrinden de zat-ı uluhiyetine sığınırım. Allah'ım onun hayrından beni rızıklandır, şerrinden muhafaza buyur. Bizi buranın ehline sevdir. Buranın salih zevatını da bize sevdir.” Amin.