Ah ah ah…

Kendimizi tanıyalı Kürt böyle, Kürt şöyle fırsatı bulan Kürdü itip kakıyor. Yok efendim “Kürt’ten olsa evliya koymayın avluya”  yok efendim, kart kurt bilmem ne?

Kürtler kime ne yapmıştı ki bu tür hor görmeleri hak ediyordu?

Acaba bu tür ithamların gerçekle alakası var mı? Hakikaten Kürtler bu hakaretleri hak ediyor muydu?

Asrın Müceddidi olan Bediuzzaman gibi bir zat ki hem Kürtlerin hem Türklerin hatta İslam dünyasının medarı iftiharı durumunda olan bu zat hakkında fikirlerimiz ne derce doğru hiç kendimizi sorguluyor muyuz?

Bediüzzaman bir konuşmasında nitelikli bir Kürdün üç özelliği var diyor: Cesaret, Sadakat ve Diyanet. O kadar manidar vasıflar ki insana itiraz hakkı bırakmıyor.

Cesaret, onurlu insanın şanıdır, onursuz insanın cesaretini sarf etmek için bir nedeni yoktur.

Cesaret, olsa olsa haksızlığa karşı kullanılır, yada bir zalimin zulmüne “dur” demek için kalkan olur. Ya da bir ırz düşmanının kulağının çekilmesi için icap eder.

Ne yazık ki bu kıymetli değeri dengesiz kullanan cahiller de oluyor maalesef, buna da dikkat etmek lazım.

Sadakat, ben İnsanım diyen herkese elzem olan bir şahsiyettir. İnsan öncelikle Rabbına karşı sadık olmalı, sonra yakınlarıyla, dostlarıyla ve insanlığın tümüyle sadakat içinde olmalıdır.

Malum Yüce Allah “Muhakkak Allah sadık kimselerle beraberdir” buyuruyor, bundan daha muteber bir vasıf var mı?  Ne mutlu bu vasfı üzerinde taşıyana değil mi?

Diyanet, inancına olan bağlılıktan bahsediyor. İnanç insani bir değerdir: ahlak, edep, marifet, merhamet, hikmet, kavramları ancak diyanet ile anlaşıyor.

Yani din ruhun gıdası olup, ruh onunla tedavi oluyor ve orda teselli buluyor. Ayrıca inancı olmayan kimse sağı solu belli olmadığı için defolu bir vatandaş durumuna düşüyor, bir prensibi yoktur, bana göre şöyle, bana göre böyle deyip özgürlük adına atıp tutuyor.

Peki gerçekten günümüz Kürtleri de bu vasıfları taşıyor mu? Üzüntüyle ifade edeyim ki bu nitelikteki Kürtlerin oranı eski nispette değildir. Maalesef Devletin okullarına giden yeni nesil, yaşı 30’un altında olan gençlikte kala kala kontrolsüz bir cesaret kalmış, Kürtler laiklik adına ladini bir eğitimin-öğretimin etkisinde kaldılar, dini zaman zaman kullanılabilen bir aksesuara dönüştürenler de yok değil. Öyle ki Kürt hareketi olup, sonra terör hareketine dönüşen PKK hareketi okullarda talebeler hareketi olarak başlamıştı.

Malum Said-i Kürdi üç dille eğitim verebilecek Medresetüzzehra projesini zamanın Padişahı Sultan Abdulhamid’e sununca “bu adam delidir” iddiasıyla tımarhaneye atılmıştı. Doktorlardan “said-i Kürdi delidir” raporu isteniyor. Sağlık heyetinden ikisi imza verirken, heyet başkanı, “ben bu rapora imza verip mesleğime hakaret edemem, eğer bu adam da deliyse memlekette akıllısı yoktur” demişti.

Serbest bırakıldığı zaman İstanbul’da çalışan14 bin hamal ve işçi aşiret reisleri ve akil adamlar onu karşılamaya gidiyor, rivayet ediyor ki demiş “ey Kürtler işte görüyorsunuz ben deliliğe razı oldum, fakat Kürtlüğe leke bırakmadım, bunu böyle bilesiniz.”

Şeyh Sait  efendi ve arkadaşları gerçekten isyankar mıydılar?

1924 Anayasasında dil ve din bir kenara bırakılınca Şeyh Said ve arkadaşları bunu kabul etmediler onlarla iftihar etmemiz gerekirken maalesef o muhterem zatları isyanla tenkit ettik.

Ondan sonra nerde gayretli bir Kürt varsa bir şekilde cezalandırıldı. Bu gün Kürtler eğer İslami değerler bizi geri bıraktı diyorsa bu külliyen yalandır. Bu tür ifadelerle birbirini avutanlar bu gün yabancıların parmağında oyuncak haline dönüşmüşler ve Kürt halkına sıkıntı ve sorundan başka da bir şey getirecekleri yoktur.

Biz, aslımıza faslımıza da bağlı olacağız, dinimizi de dilimizi de yaşatacağız. Buna kimsenin itiraz etmeye hakkı da yoktur. Hangi devirde yaşıyoruz. Eğer bu gün Türkler devlet adına bize ne zulümler yapıldığını bilseler eminin kafile kafile bizim yanımızda yer alacaklar.

Selam ve sevgilerimle.