Van Devlet Tiyatrosu, bu yıl perdelerini konusu bu yörede geçen dramatik bir aşk öyküsüyle açtı. Belki de bu topraklarda cereyan eden bir hikâye olması hasebiyle de oldukça yoğun bir ilgiye mazhar oldu. Bunu bilet satışlarının tükenmiş olmasından da anlamak mümkün. Biz tedbirimizi alarak, oyuna kalabalık bir kadroyla gittik. Bir saati aşkın bir süre devam eden oyunu keyifle izledik.

Siyabend ile Xece, konusunu bir Kürt efsanesinden alıyor. Edebiyatımızda da sıkça görülen fakir-zengin aşkların birbirlerine kavuşamamalarının hüzünlü öyküsü, 1991’de de filme uyarlanmış. Biri oldukça yakışıklı bir diğeri de dillere destan güzelliğe sahip iki gencin, töreler karşısındaki direnişini ve sisteme başkaldırışlarını konu alan bu oyun, Tiyatro Müdür Yardımcısı Cem Düzova tarafından uyarlanmış. Oyunun yönetmeni de Tiyatro Müdiresi Gül Urgan Yıldız. Oyuncular da tiyatrodan olunca ortaya sıcak bir ailenin dokunduğu keyifli bir oyun çıkmış.

Kalabalık bir kadroya sahip oyunda, sahneye hâkim olan Süphan Dağı. Hatta Süphan’ı oyunun tamamına da hükmeden bir oyuncu olarak da görmek mümkün. Oyunun geçtiği ana mekân, aktörlerin uğrak yeri ve Siyabend’in can yoldaşı, koruyucusu ve tabiri caizse eğitip yetiştireni olan Süphan, Gül Urgan’ın seslendirmesiyle de öyküyü yönlendiren ve tamamlayan kişiye dönüşmüş. Doğum esnasında annesini kaybeden yetim Siyabend, yaramazlıklarında sınır tanımayıp köylüyü bezdirince amcası tarafından evden kovulur. Ona ilk ve ebedî kucak açan Süphan Dağı olur. Ebedî diyoruz çünkü Siyabent, delikanlı çağını ve olgunluk safhasını hep Süphan’ın vahşi coğrafyasında tamamlamış, bu coğrafyada Xece’ye âşık olmuş, onun uğruna bu dağın eteklerinde hayatını kaybetmiştir. Hatta Süphan, Xece’yi de koynuna alarak iki âşığı ebedî olarak kendi eteklerinde ölümsüzleştirir.

Birçok efsanede olduğu gibi Süphan Dağı bu oyunda da erişilmez ve esrarengiz büyüsüyle oyunun dramatik örgüsüne, konusuna, kişilerine, temasına, dekoruna ve diline etki eder. Oyuncular sahnede yeteneklerini sergilerken bile Süphan’ın herkesi izlediğini hissedersiniz. Oyuncular demişken sergiledikleri yeteneklerinden ziyade Xece’nin duruşu üzerinde durmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü asıl başkaldırı Xece’nin şahsında karşımıza çıkar. Siyabend, vahşi coğrafyanın da verdiği eğitim ve kuşandığı efsanevî kılıcıyla bölgenin en yiğit ve cesur aktörü olur. Bilhassa köylerden zorbalıkla vergi toplayan eşkıyaları püskürtmesi onun bu ününe koruyan ve gözeten bir kişiye de döndürür. Kendisini köyden kovan insanların bir zamanlar hamisi olmak elbette ki onun için bir gurur kaynağıdır. Ancak onu asıl cesarete sürükleyen ve bir müddet sonra da sindiren de Xece’nin aşkıdır. Siyabet ilk gördüğü andan itibaren Xece’ye âşık olmuş ve artık tüm dünyası onunla dolmaya başlamıştır. Babası, cesareti ve yiğitliğine rağmen, köylülüğünden bahisle kızını vermeyeceğini ona söylemesi, bu aşkın içinde daha da büyümesine ve küllenmesine vesile olur. Fakat tüm olumsuzluklara rağmen Siyabent ondan hiçbir zaman vaz geçmez. Nitekim tam da evleneceği gün ondan haber alır. Süphan’ın coğrafyasında oldukça olgun ve dirayetli bir kişiliğe bürünen Siyabet, düğün haberini duyunca damarlarındaki ateşle coşmaya, heyecanlanmaya ve düğünü basıp Xece’ye kavuşmaya yeltenir. Fakat bu esnada en az Süphan kadar büyük, olgun ve esrarengiz bir kişilik olan Koca Ana, düğünü haber verdiği gibi oyunun düğümünü de çözmek için harekete geçer. Herkes tarafından saygı duyulan ve sevilen bir tip olan Koca Ana, tam düğün günü Xece’ye ulaşır ve bir plan yaparlar.

Siyabend de plana sadık kalarak sevdiğine kavuşur. Artık şimdiki yurtları Süphan coğrafyasıdır. Fakat bu kaçış planı, Xece’nin dirayetini öne çıkarmasıyla oldukça dikkat çeker. Çünkü bu kaçış, birbirini seven iki gencin kendi aralarında kararlaştırdıkları bir plan değildir. Araya birileri karışmış ve hatta kaçış düğün zamanına denk gelmiştir. Asırlar önce cereyan eden bir aşk hikâyesinde bir genç kızın üstelik bölgenin en zengin ağalardan birinin oğluyla üstelik evlendiği zamanda kaçması, çağları da aşan bir hadisedir. Xece, bu anlamda oyunda değişime uğrayan en cesur ve fedakâr kişilerden biridir. Zira Siyabend zaten yiğit biridir ve toplumun hepsini karşısına almıştır. Onlarla yeniden karşı karşıya gelecek olması yeni bir şey değildir. Ancak Xece, tam bu noktada her şeye başkaldırarak büyük bir değişim yaşamıştır. Öleceğini bile bile düğün gecesi kaçma cesaretini göstermiş; ailesine, akrabalarına, köylülere ve törelere başkaldırmıştır.

Efsane, her iki gencin ölümüyle son bulur. Yani dönemim ruhuna uygun olarak mutlu bir son yoktur. Bu da oyundaki gerçeği, yani güçlünün güçsüzün karşısındaki galibiyetini günümüze kadar uzatır. Oyunun bu anlamda da çağların ruhuna hitap eden bir realitesinin olduğunu söyleyebiliriz. Siyabend İle Xece, daha çokça izlenecek gibi duruyor. Doğum ve ölüm merasimi, düğün giysileri ve teşrifatı, kervan yolculuğu gibi geleneksel motiflerin de ihmal edilmemesi oyuna ayrı bir renk ve zenginlik katıyor.