Bu başlık altında size romantik şeylerden ya da eski bir dosttan bahsetmeyi isterdim. Fakat mevzu, ağzımızda tat bırakmayacak cinsten. Bu yüzden "maalesef"lerle dolu bir yazı olacak, hazır olun.

Çocuk istismarı…

Konuyla ilgili haddim olmayarak, ben de sesimi çıkarmak istiyorum.

Çocuk istismarı, günümüzün sosyal açıdan en büyük sorunlarından biri. Günümüz deyince konuyu zaman bakımından kısıtlamış oldum.

Maalesef ki geçmişten her çağın toplumsal probleminin başında geliyor. Çocuklar, ailede ve yaşadığı sosyal çevrede çeşitli istismarlara maruz kalıyor. Bu, bazen fiziksel bazen duygusal bazen de cinsel istismar şeklinde oluyor. Adı her ne olursa olsun, çocuğun yaşamında ve ruhunda kalıcı hasarlar bırakıyor.

Konuya başlarken istismarın sadece günümüzde değil, çağlar boyu devam eden bir sorun olduğunu söylemiştim. Geçen yılların hatta çağların bizi eğitememesi ne büyük acı!

Uzay çağında, Z Kuşağı döneminde yaşadığımızla övünüp dururken en kıymetlilerimizle ilgili bir adım bile ilerleyemeyişimizden utanç duymalıyız. Hatta bu utancı şöyle perçinlemeliyim sanırım: "Günümüz" dediğimiz bu altın çağda istismar vakaları giderek yükseliyor.

En kıymetlide açılan yara, tüm topluma sirayet ediyor ve ruhsuzlaşıyoruz.

Konuyla ilgili ilk tıbbi tanımlama 19. yüzyılda adli tıp doktoru olan Ambroise Tardieu

tarafından yapılmıştır. Çocuk istismarı kavramı, başlarda sadece fiziksel istismarı kapsarken sonraları maalesef duygusal ve cinsel istismar konularıyla da içi dolduruluyor.

Konu böyle çetin olunca elbette insanlık elleri bağlı beklemiyor.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından düzenlenen Çocuk Hakları Sözleşmesi 2 Eylül

1990 tarihinde yürürlüğe giriyor. Türkiye ve birçok ülkenin onayladığı sözleşme ile çocuk

haklarının korunması ve gözetilmesi amaçlanmış.

Çocuk istismarını önlemek amacıyla hazırlanan bir diğer uluslararası sözleşme ise Avrupa

Konseyi Çocukların Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesidir. Lanzarote

Sözleşmesi olarak da bilinen sözleşme Türkiye’de 1 Nisan 2012 tarihinde yürürlüğe girmiş.

Kültürel farklılıklardan dolayı konuyla ilgili Türkiye'de ayrıca düzenlemeler yapılmıştır.

Türkiye’de Medeni Kanunda çocukların temel hakları Çocuk Hakları Sözleşmesinde

düzenlenmiştir. 03.07.2005 tarihinde kabul edilen ve resmi gazetede yayımlanan 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun amacı, koruma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların

korunmasına, hakların ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin esasları

düzenler. Çocuğun yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının güvence altına

alınması, koruyucu ve destekleyici tedbirler, danışmanlık tedbiri, eğitim tedbiri, bakım ve

sağlık tedbirini kapsıyor.

Ayrıca, çocuk istismar ve ihmalini yasal çerçevede tanımlamak amacıyla Türk Ceza Kanunu’nda düzenlemeler

yapılmıştır. Türk Ceza Kanunu ‘Kötü muamele’, ‘Çocukların cinsel istismarı’, ‘Reşit

olmayanla cinsel ilişki’ ve ‘Cinsel taciz’ maddeleriyle tanımlamaları, kapsamları ve ceza oranları belirlenmiş. Böylece ensest konusuna yasalarda yer verilmiş.

Fakat durum ortada, tüm bu önlemler istismarı önlemede yetersiz kalıyor.

Dilerseniz konuya ayrıntılarına inerek devam edelim.

Fiziksel İstismar

Fiziksel istismar, 18 yaşından küçük olan çocuğun ebeveyni veya bakımı ve gelişiminden

sorumlu kişi tarafından sağlığını olumsuz yönde etkileyecek şekilde fiziksel hasara uğraması ve yaralanmasıdır.

Yapılan bir araştırma, fiziksel istismarın en çok baba tarafından yapıldığını ortaya koymuştur. Bunu kim yaparsa yapsın kötü, niteliği değişmez. Daha kötüsü de şu:

Çocuğa uygulanan şiddeti normal görmek ve bunu bir terbiye aracıymış gibi sunmak.

Cinsel İstismar

Cinsel istismar, 18 yaşından küçük çocuğun, yetişkinlerin cinsel tatminini sağlamak amacıyla

yetişkin ile çocuk arasında cinsel ilişki kurulmasıdır (Green, 1993). Psikososyal gelişimini henüz tamamlamamış küçük yaştaki çocukların yetişkinler tarafından cinsel uyaran olarak görülüp kullanılması cinsel istismar olarak tanımlanmaktadır(Turla, 2002).

Dünyada cinsel istismara en çok kadınlar ve çocuklar maruz bırakılmaktadır. İşte bu, gücümüzü yanlış yerlerde kullandığımızın bir kanıtıdır.

Savunmasız olmalarından faydalanılarak çocuklara karşı işlenen bu büyük suçun yarattığı travmalar da ağır oluyor.

Ve yine maalesef ki cinsel istismar; yaş, sosyoekonomik düzey, coğrafi konum, din, ırk fark etmeksizin her toplumda görülüyor.

Çocukluk döneminde kızların %5 ile %10'u , erkeklerin %5'i cinsel istismara uğruyor.

Dünya Sağlık Örgütünün 2017 yılında yaptığı çalışmaya göre dünyada 15-19 yaş aralığındaki

yaklaşık 15 milyon kız çocuk hayatlarının bir döneminde cinsel ilişkiye veya başka bir cinsel

eyleme zorlanmış. Ayrıca 28 ülkede cinsel ilişkiye zorlanan kızların ortalama %90’ı olayın

failinin "tanıdık"ları bir kişi olduğunu belirtmiştir. Ergen yaşlardaki erkeklere yönelik cinsel

istismarın failleri arasında ise en sık arkadaşlar ve partnerler görülmektedir.

Yine en yakınımız kılıç sallıyor bize.

2015-2019 yılları arasındaki süreçte Malatya Çocuk İzlem Merkezine başvuran cinsel istismar

mağduru çocukların dosyalarının incelendiği bir çalışmada 2015 yılına ait 8 vaka bulunurken, 2016 yılında 85, 2017 yılında 171, 2018 yılında 212, 2019 yılında ise 202 vaka olduğu tespit

edilmiştir.

Bu rakamlar yıllara göre artışın ne kadar yüksek olduğunu gözler önüne seriyor.

Üstelik rakamlara yansımayan, aile içinde "hal"ledilen kim bilir ne çok istismar var.

Hepimizin malumudur ki cinsel istismar vakalarının ortaya çıkması genellikle zor olmaktadır. Yaşam tarzımız ve kültürümüzde cinsel konularda konuşmak ayıp karşılanır. Çocuklara da bu konularda konuşulması yasaklanır. İşte bu sebeplerden ötürü bu istismar türü saklı tutulur. Halbuki toplum, kültür, yasa, aile; mazlumu değil, zalimi yargılamalıydı. Zalimi suçlamalıydı. Onu utandırmalı, onun rezilliğini yüzüne vurmalıydı.

Hangi büyüklükte şahîler döksek de yıksak şu yargıları.

Duygusal İstismar

Duygusal istismar gündelik hayatta çok sık karşılaşılan, çocuğun etrafındaki yetişkinler

tarafından uygulanan ve çocuğun kişiliğine zarar veren, duygusal gelişimini engelleyen

eylemler veya eylemsizliklerdir (Şahiner, Yurdakök, Kavak ve Çetin, 2001).

Çocuk üzerinde güç sahibi olanlar tarafından gerçekleştirilen bu istismar türü de diğerleri gibi çocuğun bilişsel, duyuşsal ve fiziksel gelişimine zarar veriyor.

Çocuğun kötü hissetmesine yol açan birtakım eylemler ve sözler içerir.

Çocuğu aşağılamak, küçük düşürecek sözler söylemek, çocukla gereği gibi ilgilenmemek, onu görmezden gelmek, başkalarıyla kıyaslamak, tehdit etmek, baskı yapmak en çok kullanılan istismar türleridir.

Çocuk  bütün bunlara en çok yakın çevresi tarafından maruz bırakılır. Anne-babası, arkadaşı, öğretmeni yapar bu acımasızlığı.

Sadece bazı ailelerde sadece bazı çocukların başına geliyor da biz bu münferit olayları fark edemiyoruz,demeyin. Uluslararası boyutta ne feci tablolar seriliyor gözümüzün önüne de onu da görmemeyi başarıyoruz.

Bu kadar şeyden sonra şunu mu demeli:

En büyük zararı "tanıdık yüzler" veriyor.

En önemli soruyu en sona sakladım:

Ne yapacağız?

Onlar bizim geleceğimiz. Üzerimize düşen neyse yapmak zorundayız. Bilinçli hale gelmek en önemli sorumluluğumuz mesela.

Belgeselde izlemiştim. Fil sürüsü herhangi bir tehdit hissettiğinde yavrularının etrafında hemen etten bir kale oluşturuyorlar. Onları korumak için canlarını ortaya koyuyorlardı. Tabii yavru fil de kalenin ortasına geçme konusunda eğitimliydi.

Biz de bir filin gösterdiği fedakarlığı gösterebiliriz. Çocuklarımızın çevresinde en yakınından başlayarak her birimiz koruyucu duvarın bir taşı olabiliriz.

Fakat koruyucu duvar yetmez. Çocuklarımızı bu tehlikelere karşı eğitmeliyiz. Zararın nereden, kimden geleceğini tahmin bile edemezler. O yüzden kim olursa olsun önce bedenine sonra kişiliğine, ruhuna karşı kalışılacak her türlü istismar konusunda bilinçlendirmek en önemli vazifelerimizden. Böyle bir durumla karşılaşınca kiminle paylaşması gerektiğini, hiç korkmadan söylemesini, yalnız olmadığını anlatmalı.

Bilinçli çocuk, bilinçli aile, bilinçli toplum… Halkaların hiçbiri zayıf olmamalı. Toplum, sağlık, eğitim unsurları da yazılı ve sözlü medya aracılığıyla halkaya dahil olmalı.

Yazım kimlere ulaşır, sesimi kimler duyar bilmiyorum. Fakat biz kulaklarımızı kapatırsak onların çığlığı duyulmaz.