Bir çocuk neden hırsızlık yapar? Bir genç neden suça sürüklenir, sokakta kalır ya da yanlış yolları seçer? Gerçekten “kötü” oldukları için mi, yoksa iyi olabilecekleri bir zemine hiç sahip olamadıkları için mi?

Toplumlar, çocuklarını yalnızca fiziksel olarak korumakla sorumluluktan kurtulamaz. Ruhsal, ahlaki ve eğitsel imkânlar sunulmadığında, bugün görmezden gelinen çocuklar yarının karanlık haberlerine dönüşür. Çünkü her “suçlu çocuk” hikâyesi, aslında bir ihmalin sonucudur.

“Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim.” — Rakel Dink

Bu yüzden şunu kabul etmeliyiz: Suçlu çocuk yoktur; yalnız bırakılmış çocuk vardır. Yaşam deneyimlerim, bu hakikati bana defalarca göstermiştir.

Eğitim yalnızca diploma değildir. Hayat karşısında sorumluluk almayı öğrenemeyen, değer görmeyen gençlik; öfkesini de sevgisini de yanlış ifade eder. Peki bu gençler böyle olmayı mı seçti, yoksa biz onlara yol göstermekten vaz mı geçtik?

Her çocuk ilk öğretmenini evde bulur. Söylenen sözlerden çok görülen davranışlar iz bırakır. Tutarsızlık, çocuğun hem ailesine hem topluma olan inancını zedeler.

İnsan, ancak değer gördüğünde dönüşür. Yargılayan bakışlar değişimi doğurmaz; merhamet ise insanın içindeki küskün çocuğu ayağa kaldırabilir.

Eğitim, yalnızca bireyin değil, toplumun da kaderini belirler. Bir çocuğu eğitmek, aslında bir geleceği inşa etmektir. Ve unutmamalıyız:

Her kayıp çocuk, bize ait bir sorumluluğun sessiz çığlığıdır.
Bu çığlığı duymak ve ona el uzatmak, yalnızca vicdani bir görev değil; aynı zamanda ortak geleceğimizi koruma mücadelesidir.